Ramazan ayının hilali gözükünce cehennem kapıları kapanır, cennet kapıları açılır ve şeytanlar zincire vurulur. el-Bihar, 9/348/14 Hz. Muhammed (s.a.a)

Anne-Babanın Çocuk Üzerindeki Hakları

Anne-Babanın Çocuk Üzerindeki Hakları

 

Ebeveynlerin hakkını eda etmek o kadar ağır, zarif, dakik ve büyük bir tahammül ve sabrı gerektirmektedir ki Hak Teâlâ’ya ve kıyamete iman eden gerçek müminler dışında hiç kimsenin yapabileceği bir iş değildir. Hangi mümin? Sıfat ve hususiyetleri Kur’ânı Kerim’de beyan edilen mümin:

”Aralarında hüküm verilmek üzere Allah’a ve Peygamberi’ne çağırıldıkları vakit: ”İşittik, itaat ettik”‌ demek, ancak iman edenlerin sözüdür, işte saadete erenler onlardır. Allah’a ve Peygamber’e itaat eden, Allah’tan korkan ve O’ndan sakınan kimseler, işte onlar kurtulanlardır.”‌[1]

Şimdi Hak Teâlâ’nın anne ve baba hakkını beyan eden mübarek İsrâ suresindeki ayeti mülahaza ediniz.

”Rabbin, yalnız kendisine kulluk etmenizi ve ana babaya da iyi davranmanızı kesin bir şekilde emretti. Eğer ikisinden biri veya her ikisi, senin yanında iken ihtiyarlayacak olursa, onlara karşı ”of”‌ bile demeyesin, onları azarlamayasın. İkisine de hep tatlı söz söyleyesin. Onlara acıyarak alçak gönüllülük kanatlarını ger ve: ”Rabbim! Küçükken beni yetiştirdikleri gibi sen de onlara merhamet et! ”‌ de.”‌[2]

Anne ve babanın hakkını, Allahu Teâlâ’nın hakkının hemen ardından zikreden ve böylece konunun büyüklüğünün delili olan bu ayeti şerifenin gerçek tefsir, açıklama ve manası çok değerli bir kitap olan Kafi, c. 2, s. 57’de hakkı söyleyen İmam Sadık’tan (a.s) nakledilen birinci rivayette yer almıştır.

Değerli Kafi kitabı, gaybeti suğra döneminde yaşayan değerli yazarı merhum Kuleyni (r.a) sebebiyle ve özellikle de masumun asrına yakın dönemde yaşamış ravilerden alınmış olan rivayetler ve muhtevası hasebiyle, tertip ve düzeni sebebiyle telif edildiği günden bu güne kadar kendisine gösterilen teveccüh nedeniyle ve de Ehli Beyt fıkhının ve usuli din’in çok önemli kaynaklarından birisi olduğu sebebiyle diğer kitapların sahip olmadığı çok özel bir itibara sahiptir.

Öyle zannediyorum ki bu ayetin, Kafi gibi bir kitapta, hem de İmam Sadık (a.s) gibi birinin beyanıyla, anne ve baba hakkını beyan eden bu tefsirden sonra artık hiç kimse için bu konuda bir özür kalmamıştır. Ravi şöyle diyor: ”İmam Sadık’a (a.s) bu ayetin anlamını sordum. İmam şöyle buyurdu: ”Anne ve babaya ihsanın anlamı, onlarla güzel ve tatlı bir huy, güzel bir hal, sabır ve tahammül ile oturup kalkman, usangaçlık ve asık suratla onlara karşı davranmaman, her ne kadar müstağni de olsa, onlar senden istemeye mecbur kalmadan onların ihtiyaçlarını gidermen ve onları görmeye gittiğinde eli dolu olarak gitmendir. Allahu Teâlâ şöyle buyurmamış mıdır: ”Sevdiğiniz şeylerden infak etmedikçe iyiliğe erişemezsiniz.”‌[3]

Bu ayette de Hak Teâlâ şöyle buyurmaktadır: ”Eğer onlardan biri veya ikisi yaşlılık çağına erişince, onlar bu yaşlılık, zayıflık ve tahammülsüzlük sebebiyle, seni üzecek bile olurlarsa, yine de onlara öf bile deme, seni döverlerse sesini yükseltme, onlarla güzel bir şekilde konuş, yüce sözlerle karşıla. Eğer yine sana el kaldıracak olursa, onlara şöyle de: ”Allah, her ikinize de mağfiret etsin”‌ ve işte bu söz yüce bir sözdür.

İmam daha sonra şöyle buyurdu: ”Onlara karşı mütevazı ol, onlara rahmet ve şefkat gözüyle bak, onların sesine ve eline karşı sesini ve elini kaldırma, onlardan önce oturma ve onlardan öne geçme. Onlara dua et ve şöyle de: ”Allah’ım! Bu ikisine rahmet et. Nitekim onlar da bu yaşıma gelinceye kadar beni terbiye ettiler.”‌

Başka bir ayette ise Allah-u Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

”Bana ve ana babana şükret diye tavsiyede bulunmuşuzdur. Dönüş banadır. Ey insanoğlu! Ana baba, seni, körü körüne bana ortak koşman için zorlarlarsa, onlara itaat etme; dünya işlerinde onlarla güzel geçin; bana yönelen kimsenin yoluna uy; sonunda dönüşünüz banadır. O zaman, yaptıklarınızı size bildiririm.”‌[4]İlginç Bir Nükte

Hz. Musa risaletle gönderildiği zaman Firavun’a karşı yumuşak söz söylemekle emrolundu. Bunun sebebini sorunca da şöyle bir cevap işitti: ”O on beş yıldır senin zahmetini çekti, süt emdiğin dönemden gençlik dönemine kadar seni büyütmek için birçok sıkıntılara katlandı. O halde sana karşı adeta babalık hakkına sahiptir. Dolayısıyla sen ona karşı yüksek sesle konuşma ve ona kaba davranma.”‌

Zarif Bir Mesele

Menhec tefsirinde ”Seni öksüz bulup da barındırmadı mı?”‌[5] Ayetinin tefsirinde şöyle yer almıştır: ”Allah-u Teâlâ Resulü’ne şöyle buyurmuştur: ”Ben, sen henüz doğmadan babanı dünyadan aldım, çocukluk döneminde de anneni ahirete intikal ettirdim. Zira eğer hayatta kalacak olsalardı, nübüvvet yüküne tahammül etmek ve bir yandan da anne ve babanın haklarını eda etmek, senin belini kıracaktı.”‌

Anne ve Baba Hakları Hakkında Rivayetler

Ravi İmam Sadık’a (a.s) şöyle sordu: ”Hangi amel daha üstündür?”‌ İmam Sadık (a.s) şöyle buyurdu: ”Namazı vaktinde kılmak, an-ne babaya iyilik yapmak ve aziz ve celil olan Allah yolunda cihat etmek.”‌[6]

İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: ”Sizden birinin ölü veya diri anne babasına iyilik etmesine engel olan nedir?”‌

Birisi, ”Dünyadan göçmüş olan anne babaya karşı ne yapalım?”‌ diye sorduğunda İmam (a.s) şöyle buyurdu: ”Onların adına namaz kılsın, onların adına sadaka versin, onlar adına hacca gitsin ve onlar adına oruç tutsun.”‌[7]

Zekeriya b. İbrahim’in Müslüman Olması

Zekeriya şöyle diyor: ”Ben bir Hıristiyan idim ve bağnaz bir Hıristiyanken Müslüman oldum, sevinç içinde Mekke’ye gittim, İmam Sadık’ın (a.s) huzuruna vardım. Bana şöyle buyurdu: ”Eğer bir sorun varsa sor.”‌ Ben şöyle arz ettim: ”Ailem Hıristiyan’dır, o ailede Müslüman olan sadece benim. Annemin gözleri görmüyor, ben mecburen onunla birlikte yaşıyorum.

Zira annem ve babamın benden başka kimsesi yoktur. Onlarla yemek yememi, onların kabından yememi istemektedirler.”‌ İmam şöyle buyurdu: ”Anne ve baban domuz eti yiyorlar mı? ”‌ Ben, ”Hayır”‌ dedim. İmam, ”Domuz ile hiçbir ilişkileri var mıdır? ”‌ diye sordu ve ben, ”Hayır”‌ dedim. İmam şöyle buyurdu: ”O halde o aileden ayrılma, annen babandan ayrı durma, annene hizmet et, işleri yap, onu banyoya götür, elbiselerini değiştir, ağzına lokmasını ver.”

Kufe’ye geri döndüğümde İmam’ın annem hakkındaki tüm emirleriyle amel ettim. O bana şöyle dedi: ”Bana gerçeğini söyle, sen Müslüman mı oldun? ”‌ Ben şöyle dedim: ”Evet, bütün bu hizmetleri ve muhabbetleri de zamanımın imamı ve Allah Resulü’nün oğlu olan İmam Sadık’ın (a.s) emriyle yaptım.”‌ Annem: ”O, peygamber midir?”‌ diye sordu. Ben şöyle arz ettim: ”Hayır, o altıncı İmamdır ve Allah Resulü’nün torunudur.”‌ Annem şöyle dedi: ”Hayır, benim hakkımda yaptığın bu işler, Allah’ın peygamberlerinin emridir, ben körüm, kör olduğum halde de senin dininin daha iyi bir din olduğunu anlıyorum. Beni de dine hidayet et.”‌

Böylece annem de benim vasıtamla Müslüman oldu, öğle namazını benimle kıldı, akşam namazı vakti geldiğinde şöyle dedi: ”Yine namaz kıl ki ben de seninle birlikte namaz kılayım. Zira ben öğle namazından lezzet aldım.”‌ Böylece akşam namazını da benimle kıldı ve namazdan sonra dünyadan göçtü. Burada İmam’ın bana söylediği şu sözü hatırladım:

”Eğer annen dünyadan göçerse, sen onu defnet.”‌Sabah erkenden Şiileri haberdar kıldım, onlar, ”keşişe söyle”‌ dediler. Ben, ”o Müslüman olmuştu”‌ dedim. Böylece onlar iş bitinceye kadar bana yardımcı oldular. [8]

Cabir-i Cu’fi ise şöyle diyor: ”İmam Sadık’ın (a.s) huzurunda idim. Bir şahıs şöyle dedi: ”Annem ve babam Ehl-i Sünnettendir ve çok bağnazdırlar, onlara nasıl davranayım? ”‌ İmam şöyle buyurdu: ”Sen gerçek Şiilerimize karşı nasıl davranıyorsun? ”‌ O şahıs şöyle arz etti: ”Aşk, muhabbet gösteriyor ve sorunlarını halletmeye çalışıyorum.”‌ İmam şöyle buyurdu: ”Anne ve babana karşı da aynı şekilde davran.”‌[9]

İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: ”Bir genç anne ve babası hayattayken onlara çok hizmet ediyor, ölümünden sonra da anne ve babasının vasiyetinde şu cümleyi görüyor: ”Oğlum, bir miktar borçluyuz. Bu borcumuzu ödeyemedik, sen bizim tarafımızdan bu borcu öde.”‌ O genç şöyle diyor: ”Beni asla ilgilendirmez, hayatları zamanında bunu kendileri ödemeliydi.”‌ O genç, Allah-u Teâlâ’dan onlar için mağfiret bile dilemiyor, bundan dolayı Allah onu, anne babaya asi olan kimselerden yazılmasını emreder. Bir çocuk da anne ve babasının zamanında onların hakkını zayi ediyor, ama ölümünden sonra onların borcunu ödüyor ve onlar için mağfiret diliyor. İşte bundan dolayı anne babasına iyilik edenlerden sayılır.”‌[10]

Emali kitabında İmam Sadık’tan (a.s) rivayet edildiği üzere Musa (a.s) arşın gölgesinde çok güzel bir yüz görünce şöyle arz etti: ”Arşın başına gölge saldığı bu şey nedir? ”‌ Kendisine şöyle hitap edildi: ”Bu şahıs, anne ve babasına çok iyilik etmiştir, dolayısıyla da dosyası, laf taşımaktan ve iki kişinin arasını bozmaktan temizlenmiştir.”

İmam Cafer (a.s) şöyle buyurmuştur: ”Eğer, ölümün sizlere kolay olmasını istiyorsanız, akraba ve yakınlarınıza başvurunuz, anne ve babanıza iyilik ediniz. Bu durumda ölüm meleğinden şu söz işitilir: ”Ona sıkı davranmayınız.”‌Yine bu iş, ömrün sonuna kadar fakirliği sizden uzaklaştırır.”‌

Bir şahıs Kâbe’nin yanında Ebu Zer’e şöyle dedi: ”Ali’nin yüzüne çok bakıyor musun?”‌ Ebu Zer cevabında şöyle dedi: ”Ben Peygamber’in yanındaydım, benimle Fatıma’nın arasında fazla bir fasıla yoktu. Bana hitaben şöyle buyurdular: ”Ali b. Ebi Talib’e bakmak ibadettir, anne babaya şefkat ve rahmetle bakmak ibadettir.”‌[11]

Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: ”Anne ve babanın, Allah’a isyan dışında her konudaki sözünü kabul et.”‌

Yedinci İmam (a.s) şöyle buyurmuştur: ”Bir şahıs, Allah Resulü’ne şöyle arz etti: ”Bana, baba haklarını söyle.”‌ İmam şöyle buyurdu: ”Onu ismiyle çağırmaması, ondan önce yürümemeli, ondan önce oturmamalı ve ona sövülmesine sebep olmamalı.”‌[12]

İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: ”Anne ve baba hakkında çocuklara üç şey farzdır: Her haliyle onlara teşekkür etmeli, Allah’a isyan dışında emir ve yasaklarını kabullenmeli, gizli ve açıkta onların hayrını dilemelidirler.”‌[13]

Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurmuştur:

”Anne babasının hakkına riayet etmeyen kimseye şöyle denilir: İstediğin gibi davran, şüphesiz ben seni bağışlamayacağım.”‌[14]Hakeza Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurmuştur: ”İki şeyin cezası hususunda dünyada acele edilir: ”Zina ve anne babaya karşı gelmek.”‌[15]

Hakeza Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurmuştur: ”Herkim anne babasını üzerse, şüphesiz onlara asilik yapmıştır.”‌[16]

Altıncı İmam (a.s) şöyle buyurmuştur: ”Anne ve babaya sert bakmak, onlara isyan sayılır.”‌

Bir şahıs Allah Resulü’ne şöyle arz etti: ”İşlemediğim çirkin bir amel yoktur. Acaba bana tövbe yolu açık mıdır?”‌ Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurdu: ”Anne baban hayatta mıdır? ”‌ O şöyle dedi: ”Annem vefat etmiştir, ama babam hayattadır.”‌ Peygamber şöyle buyurdu: ”Eğer bütün günahlarının bağışlanmasını istiyorsan, git ve babana iyilik et.”‌ O şahıs, camiden çıktığı zaman Peygamber şöyle buyurdu: ”Keşke annesi (hayatta) olsaydı.”‌[17]

Hz. Musa (a.s) üç defa, Allah’tan kendisine tavsiyede bulunmasını isteyince kendisine şöyle hitap edildi: ”Sana iki defa anneni, bir defa da babanı tavsiye ediyorum.”‌[18]

İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: ”Üç şeyde hiç kimse için özgürlük yoktur: İyi ve kötüye emaneti eda etmek, iyi ve kötüye verilen ahde vefa göstermek, iyi ve kötü anne babaya iyilikte bulunmak.”‌[19]

Şeyh Ensari ve Annesi

Büyük fakih ve müçtehitlerin sonuncusu olan Şeyh Ensari, annesini banyonun yanına kadar omzunda taşıyor, hamamcı bir kadına teslim ediyor ve işi bitinceye kadar annesini eve götürmek için orada bekliyordu.

Her gece annesinin elini öpmeye geliyor, sabahleyin onun iznini alarak evden dışarı çıkıyordu. Annesi öldükten sonra çok ağladı ve şöyle buyurdu: ”Ben, anneye hizmet gibi büyük bir nimetten mahrum kaldığım için ağlıyorum.”‌ Şeyh Ensari, annesinin ölümünden sonra da birçok işi, ders vermesi ve insanların kendisine müracaatta bulunması olduğu halde annesinin ömrünün tüm farz namazlarını kıldı. Oysa annesi de kendi zamanının dindar kadınlarından biriydi.

Anneye Eziyet Eden Kimse

Bir genç ölmek üzereydi. Allah Resulü onu ziyarete gitti. Ona şehadeteyn kelimesini telkin buyurdu. Ama genç yüz çevirdi. Şehadeteyn[20] kelimesini söylemekten sakındı. Allah Resulü şöyle buyurdu: ”Bu gencin annesi var mıdır?”‌ ona, ”evet”‌ diye arz ettiler. Peygamber annesini çağırdı ve şöyle buyurdu: ”Sen çocuğundan rahatsız mısın?”‌ Annesi, ”Evet”‌ dedi. Peygamber şöyle buyurdu: ”O halde oğlundan razı ol. Zira dili şehadeteyn kelimesini söyleyemiyor.”‌ Annesi şöyle arz etti: ”O kalbimi çok yakmıştır.

Ben ondan rahatsızım.”‌ Peygamber şöyle buyurdu: ”Benim hatırım için ondan razı ol”‌ Böylece kadın sadece Allah Resulü’nün hatırı için ondan razı olduğunu bildirdi. Resulullah tekrar o gence şöyle buyurdu: ”Hak Teâlâ’nın birliğine ve benim risaletime şahadette bulun.”‌ O genç şehadet getirdi. Peygamber şöyle buyurdu: ”Neden önce söylemedin? ”‌ O şöyle arz etti: ”Korkunç bir canavar bana saldırıyordu ve beni bu kelimeyi söylemekten alı- koyuyordu. Şimdi bu canavar uzaklaştı ve ben de kolay bir şekilde şehadeteyn kelimesini söyleyebildim.”‌[21]

İmam Seccad (a.s) annenin hakkı hususunda şöyle buyurmuştur: ”Annen seni, dokuz ay veya daha az bir müddet, ağır bir yük gibi taşımıştır. Oysa hiç kimse, başka bir kimseyi bu şekilde taşıyamaz. Kalbinin meyvesinden sana yedirmiştir. Bunu hiç kimse yapamaz. Bütün vücuduyla seni korumuş, seni doyurmuş ama kendi açlığına teveccüh etmemiştir.

Sana su vermiş, kendi susuzluğuna bakmamıştır. Seni giydirmiş, kendisini hesaba katmamıştır. Sıcakta kalmış, ama seni sıcaktan korumuştur. Senin için tatlı uykudan mahrum kalmış, (tüm vücuduyla) seni sıcak ve soğuktan korumuştur. Bütün bunları senin gibi bir evladı olsun diye yapmıştır. O halde sen, bütün bu zahmetleri karşısında merhamet sahibi olan Allah’ın başarısı dışında asla onun çektiği bu zahmetlerin şükranını yerine getiremezsin.”‌[22]

Hekem isminde birisi şöyle diyor: ”Altıncı İmam’a (a.s) şöyle arz ettim: ”Babam bana bir ev vermiştir, şu anda o eve geri dönmek istemektedir.”‌ İmam şöyle buyurdu: ”Baban kötü bir iş yapmıştır. Ama seninle kavga ederse, sen sesini yükseltme. Eğer bağırıp çağırırsa, sen ona karşı yumuşak konuş.”‌[23]

”İnfak edeceğiniz mal; ana baba, yakınlar için olmalıdır. . .”‌ (Bakara/215)

——————————————————————————–

[1] Nûr, 51 52

[2] İsrâ, 23 24

[3] Âli İmrân, 92

[4]- Lokman, 14- 15

[5]- Duhâ, 6

[6]- Kafi, c. 2, s. 158

[7]- Kafi, c. 2, s. 159

[8]- Vesail, c. 1, s. 491

[9]- a. g. e. s. 490

[10]- Bihar, c. 74, s. 59

[11]- Bihar, c. 38, s. 196

[12]- Bihar, c. 74, s. 45

[13]- Tuhef’ul-Ukul, 238

[14]- Bihar, c. 74, s. 61- 74

[15]- a. g. e.

[16]- a. g. e.

[17]- Bihar, c. 74, s. 82

[18]- Bihar, c. 13, s. 330

[19]- Vesail, c. 21, s. 490

[20]- ”Eşhedu ella ilâhe illallah ve eşhedu enne Muhammed’en abduhu ve resuluhu”‌ (Şehadet ederim ki Allah’tan başka ilâh yoktur ve şehadet ederim ki Muhammed Allah’ın kulu ve resulüdür)

[21]- Menazil’ul-Ahire, Muhaddis-i Kummi

[22]- Bihar, c. 74, s. 6

[23]- Vesail, c. 18, s. 224