Şüphesiz ki kul güzel ahlakı ile gündüzleri oruç tutan ve geceleri ibadet eden kimsenin makamına erişir. Bihar’ul-Envar, c. 71, s. 373 Hz. Muhammed (s.a.a)

Şia’nın Temel Fırkaları

Şia’nın Temel Fırkaları

Soru

Eğer mümkünse Şia’nın temel fırkalarının sayısını beyan eder misiniz?

Kısa Cevap

Şia kavramı sözlükte “takipçi”, “yaver” ve bir tarz yol ve dine sahip olma anlamına gelir. Müslümanlar arasındaki literatürde ise Hz. Ali’nin (a.s) takipçilerine özgü bir bağlamda kullanılmıştır. Bu kavram hakkındaki en doğru tanım şudur: “Şia, Hz. Ali’nin (a.s) veliahtlığının nas yoluyla belirlendiğine ve onun Peygamber-i Ekrem’e (s.a.a) veliaht olma hususunda en liyakatli şahıs olduğuna inanan kimsedir.”

Şia kavramı genel bir anlam ifade edip kabul edilen tanım uyarınca Zeydiye, Keysaniye, İsmailiye gibi tüm Şia fırka ve gurupları kapsar.

Ehl-i Beyt (a.s) takipçileri hakkında Caferî, Talibî, Hasse, Alevî, Fatımî, İmamî gibi başka kavramlar da kullanmaktadırlar. Şia’nın asıl fırkaları hakkında birkaç görüş vardır. Bağdadî kitabında, Şia’nın asıl fırkalarını Zeydiye, Keysaniye ve İmamiye diye üç fırka bilmiştir. Ama Şehristanî, İsmailiye’yi de asıl fırkalar kategorisinden saymıştır. Hace Tûsi (r.a) Kavaidu’l-Akaid’te Bağdadî’nin görüşüne katılmış ve Zeydiye, Keysaniye ve İmamiye’yi Şia’nın asıl fırkaları bilmiştir. Şia âlimleri ve din ve mezhepler tarihçileri arasında meşhur olan ise Şiiliğin asıl fırkalarının üç fırka olduğu ama onların da kolları ve uzantıları hakkında görüş ayrılıklarının bulunduğudur.

Ayrıntılı Cevap

Şia kavramı sözlük kitaplarında “takipçi”, “yaver” ve bir tarz, yol ve dine sahip olma anlamına gelir.[1] Şia kavramı, Müslümanlar arasındaki literatürde ise Hz. Ali’nin (a.s) takipçilerine özgü bir bağlamda kullanılmıştır.

Elbette bu tanımların hiçbiri kapsayıcı ve ayırt edici değildir. Tarihte Şia’nın muhtelif fırkalarına bakarak aşağıdaki tabirin bu kavram için en doğru tanım olduğu söylenebilir: Şia, Hz. Ali’nin (a.s) veliahtlığının nas yoluyla belirlenmiş bilen ve onu Peygamber-i Ekrem’in (s.a.a) veliahtlığı için en liyakatli şahıs gören kimseye denir. Bu tanımda Şia ve diğer guruplar arasında ayrılık noktası olan nas kavramına vurguda bulunulmuştur; zira diğer guruplar Peygamber-i Ekrem’in (s.a.a) veliahtlığını seçime dayandırmaktadır ama Şia bunu nas ve Peygamber-i Ekrem’in (s.a.a) beyanına bağlı bilmektedir.

Şiiliğin Ortaya Çıkış Tarihi

Bazı araştırmacılar Şiiliğin Peygamber-i Ekrem’in (s.a.a) vefatından sonra ortaya çıktığını söylemiştir. Bunlar birkaç guruptur: Bir gurup, Şiiliğin sahabenin büyüklerinden bir grubun açıkça Ali (a.s) hilafet ve imamete herkesten daha layıktır dediği Sakife gününde ortaya çıktığını söylemiştir. İkinci bir gurup Şiiliğin ortaya çıkmasını Osman’ın hilafetinin son dönemleriyle ilişkilendirmiş ve Abdullah b. Seba’nın görüşlerinin bu zamanda yayılmasını Şiiliğin ortaya çıkmasıyla bağlantılı bilmiştir. Bir başka gurup ise Şia’nın Fitnetu’d-Dar (üçüncü halifenin katledilme günü) günü ortaya çıktığına inanmaktadır. Dördüncü gurup, Şiiliğin hakemiyet macerasından sonra Hz. Ali’nin (a.s) şahadetine dek olan dönem içerisinde ortaya çıktığına inanmaktadır. Beşinci gurup ise Şiiliği Kerbela hareketi ve İmam Hüseyin’in (a.s) şahadetiyle ilintili bilmiştir. Bu dağınık ve perakende görüşler karşısında bir gurup araştırmacı da Şiiliğin Allah Resulü (s.a.a) döneminde kökü olduğuna ve onun defalarca bu kavramı Hz. Ali’nin (a.s) takipçileri ve yarenleri hakkında kullandığına inanmaktadır.

Şia âlimleri arasından Merhum Kaşifu’l-Gıta, Şeyh Muhammed Hüseyin Muzaffer, Muhammed Hüseyin Zeyn Âmilî ve Ehl-i Sünnet âlimleri arasından da Muhammed Kürt Ali şöyle söylemektedir: Peygamber (s.a.a) döneminde bir gurup sahabe Ali’nin (a.s) şiası sıfatıyla meşhurdular.[2] Hak şudur ki Peygamber (s.a.a) döneminde ve bizzat Peygamber’in (s.a.a) kendi eliyle Şiiliğin temeli atılmış, Peygamber’in (s.a.a) vefatından sonra da Şiilerin safı belirlenmiş ve Hz. Ali’yi Peygamber’e (s.a.a) veliaht bilenler, Ali’nin (a.s) şiası olarak adlandırılmıştır. Şia kavramı genel bir mefhum olup kabul edilen tanım uyarınca Zeydiye, Keysaniye, İsmailiye gibi tüm Şia fırka ve gurupları kapsar. Ama bu hususta bu genel mefhum ile farkları olan ve bazen Ehl-i Beyt takipçilerini adlandırdıkları başka kavramlar da mevcuttur. Bu kavramların her biri hakkında da kısa bir açıklamada bulunmak lazımdır. Bu kavramların bazıları şunlardır:

1- Rafızî: Rafz, reddetmek, terk etmek ve bir işi bırakmak anlamındadır. Şia muhalifleri bu kavramı genellikle Şiileri kötülemek ve yermek gayesiyle kullanmaktadırlar. Bu kavram hakkında şöyle söylenmiştir: Şiiler ilk iki halifenin hilafetini reddettiğinden ötürü Rafızî diye adlandırılmışlardır. Bazıları da Zeyd’in kıyam ettiği sırada ilk iki halife hususundaki nispeten mülayim tutumundan dolayı ordusunu terk eden Şiilere söylendiğini belirtmişlerdir. Bu iki anlamdan hangisini kabul edersek edelim Rafızî kavramı, genel mefhumu itibariyle Şia’yla eş anlamlı değildir.

2- Caferî: İmam Cafer-i Sâdık (a.s) yoğun çabalarıyla Ehlibeyt İmamlarının (a.s) önderliğine inanan Şiilere fıkhî ve kelamî özel bir hüviyet kazandırdığından, onun öğretilerinden faydalanan Şiiler, Caferî diye meşhur olmuşlardır. Bugün Caferî kavramı on iki imam Şiiliğiyle eş anlamlı addedilse de İsmaillileri de içermektedir. Çünkü onlar da İmam Cafer-i Sâdık’ın (a.s) imametine inanmaktadırlar.

3- İmamî: İmamların her biri döneminde, Hz. Fatıma’nın (a.s) evlatlarından olan Ehlibeyt İmamlarının (a.s) imametine inanan ve bu çizgiyi on ikinci imama dek sürdüren Şiiler, İmamî olarak adlandırılmışlardır. İmamî, tarihi seyri içerisinde muhtelif zamanlar münasebetiyle, Hz. Ali (a.s) döneminde Şia ile eş anlamlı olma gibi başka anlamlar da taşımıştır. Ama bugün on iki imam Şiiliğine denk bir anlamı vardır.

4- Hasse: Bu kavram daha çok fıkhî metinlerde amme (Müslümanların ekseriyeti) sözcüğü karşısında kullanılmakta ve Şia anlamına gelmektedir. Bu kavramın fıkhî metinlerdeki daha özel anlamı, fıkhını on iki masum imamdan alan on iki imam mezhebidir.

5- Alevî: Bu kavram bir zamanlar Şianın kelamî eğilimine (Hz. Ali’nin (a.s) üstünlüğüne inanma) delalet etse de sonraları daha çok nesebî manada yani fertlerin nesebî olarak Hz. Ali’ye (a.s) bağlılığını bildirme anlamında kullanılmıştır.

6- Fatımî: Bu kavram daha çok nesebî anlamda kullanılır ve İmam Hasan ve İmam Hüseyin’in (a.s) evlatlarını Keysaniye’nin kendisini nispetlendirdiği Muhammed b. Hanefiye’nin evlatlarından ayırmak için kullanılmıştır; zira Muhammed b. Hanefiye her ne kadar Hazreti Ali’nin (a.s) evlatlarından olsa da Hz. Fatıma’nın evlatlarından değildi.

7- Talibî: Bu kavram da nesebî bir mefhum taşımakla birlikte kapsamı önceki iki kavramdan daha geniştir. Talibî, Ebu Talib evlatları anlamında olup o yüce insanın Hz. Ali (a.s) dışındaki yoldan gelen evlatlarını da kapsar. Bu kavramı tam anlamak, Ebu’l-Ferec-i İsfahanî’nin Makatulu’t-Talibin kitabını okumakla mümkündür. Çünkü orada tüm Talibîlerin kıyamlarından ve bu cümleden olma üzere Cafer b. Talib’in evlatlarının kıyamlarından da bahsedilmektedir. Bu, tarih boyunca Şia’nın tabir edildiği kavramlar mecmuasıdır.

Şiilik tarihi boyunca birçok iniş ve çıkışları arkasında bırakmıştır. Bu çıkışların bazıları, bazen bu mektebi tüm İslam dünyasına egemen olmaya yaklaştırmış ve inişleri ise bazen baş aşağı düşüşe yöneltmiştir. Bu arada İslamî öğretilerin değişik boyutlarındaki kadim zenginlik, devlet teşkil edebilirlik iddiası ve bu iddiayı sayılı merhalelerde ispat etmek ve son olarak da tarih boyunca bağımsız bir hüviyet taşımak gibi unsurlar bu mektebi ayrıcalıklı kılmıştır. Şia mezhebi aklî, fıkhî, kelamî, ahlakî ve diğer dayanaklara sahip olduğundan tüm kısıtlamalar, baskılar ve zehirli propagandalara rağmen kendine tüm dünyada yer açabilmiş ve tüm dünyada sayıları günbegün artan birçok taraftar toplayabilmiştir. Ama maalesef itiraf etmeliyiz ki eskiden beri tüm din ve mezhepleri kuşatan büyük tefrika ve birçok fırkanın türemesi afeti, az çok Şia mezhebini de sarmıştır. Tüm Müslümanların, Resulullah (s.a.a) ve Ehl-i Beyt’in (a.s) gerçek takipçilerinin günbegün artan bilinciyle, birlik ve gönüldeşlikleriyle tüm Müslümanların düşmanları etkisiz kılıp bir bayrak altında toplanacakları bir günü arzuluyoruz.

Şia’nın asıl fırkaları hakkında birkaç görüş vardır:

Bağdadî kitabında, Şia’nın asıl fırkalarını Zeydiye, Keysaniye ve İmamiye diye üç fırka bilmiştir. O, başta gulatı (aşırılar) da Şia’nın kollarından saymış ama sonra onların İslam’dan çıkmaları nedeniyle İslamî fırkalardan sayılmadığını belirtmiştir.[3] Şehristanî, İsmailiye’yi de asıl fırkalar kategorisinden saymış ve Şia’nın asıl fırkalarını beş fırka bilmiştir.[4] Hace Tûsi (r.a) Kavaidu’l-Akaid’te Bağdadî’nin görüşüne katılmış ve Zeydiye, Keysaniye ve İmamiye’yi Şia’nın asıl fırkaları bilmiştir.[5] Şia âlimleri ve din ve mezhep tarihçileri arasında meşhur olan ise Şiiliğin asıl fırkalarının üç fırka olduğu ama onların da kolları ve uzantıları hakkında görüş ayrılıklarının bulunduğudur.

–—


[1]     el-Kamusu’l-Muhit, s. 61 ve 62; Tacu’l-Arus, c. 5, s. 405; Lisanu’l-Arab, c.7, s. 258; İbn Esir, en-Nihaye, c. 2, s. 242.

[2]     Bkz. Resul Caferiyan, Tarih-i Teşeyyu’ der İran, s. 24-28.

[3]     Bağdadî, el-Fark Beyne’l-Fırak, s. 21-23.

[4]     Şehristanî, Milel ve Nihel, c. 1, s. 147.

[5]     Hace Nasıruddin Tûsi, Kavaidu’l-Akaid, s. 110.