İslam, (Allah karşısında) teslimiyettir; teslimiyet, yakîndir; yakîn, tasdik etmektir; tasdik, ikrar etmektir; ikrar, eda etmektir; eda etmek ise amel etmektir. Nehc’ul-Belağa, 125. hikmet İmam Ali (a.s)

Peygamberlerin İsimlerinin Sıralanmasında Etkili Olan Faktör

Peygamberlerin İsimlerinin Sıralanmasında Etkili Olan Faktör

Soru

Peygamberlerin En’am Sûresinin 83, 84, 85 ve 86. âyetlerinde sıralanışında gözetilen ölçü nedir? Tarih, fazilet veya başka bir konu mu ölçü alınmıştır?

Kısa Cevap

Peygamberlerin Kur’an âyetlerinde sıralanışının Allah tarafından bilinen bir hikmete dayalı olduğuna dair bir şüphe yoktur. Çünkü hikmet sahibi olan Allah, boş ve sebepsiz bir iş yapmaz. Bu hikmetin başkaları tarafından anlaşılıp anlaşılmaması da bunda etkili değildir.

Allah Kur’an’da şöyle buyuruyor:

“Ona İshak’ı ve Yakub’u bahşettik. Hepsini de hidayete erdirdik. Nuh’u da önceden hidayete erdirmiştik ve onun soyundan Davud, Süleyman, Eyyûb, Yusuf, Musa ve Harun’u da (hidayete erdirdik). Biz iyilere böyle karşılık veririz.

Zekeriya’yı, Yahya’yı, İsa’yı ve İlyas’ı da (hidayete erdirdik). Hepsi de salihlerdendi.

İsmail’i, el-Yesa’ı, Yunus’u ve Lut’u da (hidayete erdirdik). Hepsini de âlemlere üstün kıldık.”

Yukarıdaki âyetlerde isimlerin sıralanışı hakkında Muhammed Abduh ve Fahr-i Râzî, kendi tefsirlerinde bir takım ihtimaller zikretmişlerdir. Allâme Tabatabâî bu ihtimalleri naklederek eleştirisini yapmıştır sonra kendi görüşünü şöyle açıklamıştır:

“Altı kişiden oluşan birinci gurup, peygamberliğin yanında egemenlik ve hükümranlık kurma yönünden ortak noktaya sahiptirler.

Dört kişiden oluşan ikinci gurup, dünyanın yaldızlarından uzak durmak ve zühde sarılmak yönünden ortak yöne sahiptirler.

Üçüncü gurup da dört kişiden oluşmaktadır. Ortak bir yöne sahip değillerdir ve her biri kendine has büyük bir imtihana tabi olmuşlardır.“

Ayrıntılı Cevap

Yüce Allah şöyle buyuruyor:

“Ona İshak’ı ve Yakub’u bahşettik. Hepsini de hidayete erdirdik. Nuh’u da önceden hidayete erdirmiştik ve onun soyundan Davud, Süleyman, Eyyûb, Yusuf, Musa ve Harun’u da (hidayete erdirdik). Biz iyilere böyle karşılık veririz.

Zekeriya’yı, Yahya’yı, İsa’yı ve İlyas’ı da (hidayete erdirdik). Hepsi de salihlerdendi.

İsmail’i, el-Yesa’ı, Yunus’u ve Lût’u da (hidayete erdirdik). Hepsini de âlemlere üstün kıldık.”[1]

Kur’an’ı ilahi bir kitap olarak kabul ettikten ve Allah’ı güzel sıfatları ve bu cümleden hikmet sahibi olmak sıfatıyla tanıdıktan sonra şu sonuca varıyoruz ki hikmet sahibi olan Allah’ın bütün işleri, bu cümleden peygamberlerin isimlerini bu âyetlerde sıralaması hikmet ve tedbir üzeredir.

Çünkü hikmet sahibi olan bir kimse boş ve sebepsiz bir iş görmez, diğerleri bunu anlasalar da, anlamasalar da

Peygamberlerin isimlerinin üç gurupta zikredilişinin sebebi:

Görüldüğü gibi Allah, peygamberlerin isimlerini üç gurup halinde zikretmiştir. Şu noktayı bilmek gerekir ki bu âyetlerde zaman[2], makam ve üstünlük açısından[3] sıra gözetilmemiştir. Çünkü bu âyetlerde Hz. İsmail’den sonraki peygamberler ondan önce zikredilmiştir ve yine bazı peygamberler, diğer peygamberlere göre Kur’an’ın kendi açıklamasına göre daha üstün olan Hz. Nuh, Hz. Musa ve Hz. İsa’dan (a.s) önce zikredilmiştir.[4]

Bu sıralama hakkında el-Menar tefsirinin yazarı şöyle bir açıklama getiriyor:

Bu on dört peygamberin üç gruba ayrılışı, aralarındaki ortak yönlere dayanır.

Dünyevî Nimetlerden Yararlanma Açısından Sıralanış:

Birinci gurup: Yüce Allah’ın, nübüvvetin ve risaletin yanı sıra kendilerine saltanat ve hükümranlık verdiği kimselerdir. Örneğin: Hz. Davud, Hz. Süleyman, Hz. Eyyûb, Hz. Yusuf, Hz. Musa ve Hz. Harun (a.s).

Hz. Davud ve Hz. Süleyman (a.s), her ikisi de güçlü saltanat kurmuş ve ilahi nimetlerden bolca yararlanmışlardır. Sonra Hz. Eyyûb ve Hz. Yusuf’a (a.s) gelince, birincisi güçlü bir hükümran ve diğeri de güçlü ve yetkili bir vezirdir. Bu iki peygamber hükümranlığın yanı sıra her biri büyük zorluklarla karşılaşmış ve bu belalar karşısında sabretmişlerdir. Rahata kavuştuklarında da bu nimetlerin şükrünü yerine getirmişlerdir. Ama Hz. Musa ve Hz. Harun (a.s) hükümranlıkları olmayan iki yöneticiydiler.

Bu altı kişiden her iki kişi bir seçkinlikle diğerlerinden ayrılmışlardır. Önce Hz. Davud ve Hz. Süleyman’ın, sonra Hz. Eyyûb ve Hz. Yusuf’un daha sonra Hz. Musa ve Hz. Harun’un zikredilmesinin sebebi, maddî nimetlerden yararlanmada birinci grubun ikinciden, ikinci grubun da üçüncüden üstün oluşudur.

İman Yönünden Sıralanış:

Bu sıralamanın iman yönünden olması da mümkündür. Çünkü zahirde birinci gurup, ikinci guruptan bu yönde daha geridedirler, çünkü ikinci gurup olan Hz. Eyyûb ve Hz. Yusuf ağır imtihanlarla karşı karşıya gelmiş ve bu imtihanlara karşı sabredip şükretmişlerdir. Nitekim Hz. Musa ve Hz. Harun da bu yönden Hz. Eyyûb ve Hz. Yusuf’tan daha üstündürler.

İkinci gurup: Hz. Zekeriya, Hz. Yahya, Hz. İsa ve Hz. İlyas’ın (a.s) diğer peygamberlerden seçkinliği dünyaya itinasız oluşları ve zühde sarılıp zevklerden, süslerden ve makam ve saltanattan uzak duruşlarıdır. Bu yüzden bu peygamberler salihler vasfıyla nitelendirilmişlerdir. Bütün peygamberler salih olmalarına rağmen bu sıfat onlara daha layıktır.

Üçüncü gurup: Ne birinci guruptaki peygamberlerde olan hükümranlık, ne de ikinci gurupta olan züht özelliğine sahiptirler. Belli bir özellikleri olmadığı için isimleri sonda zikredilmiştir. Bu gurup da Hz. İsmail, Hz. Yese‘, Hz. Yunus ve Hz. Lût peygamberlerdir.[5]

Fahr-i Râzî kendi tefsirinde buna yakın bir yorum yapmaktadır.[6] Ama el-Menar’ın yorumu Fahr-i Râzî’nin yorumundan daha uygun görülmektedir.[7]

Allâme Tabatabâî, bu iki tefsirin reddinde şöyle diyor: Bu iki müfessir, üçüncü gurup peygamberlerde bir özellik olmadığını söylüyor. Bu doğru değildir. Çünkü Hz. İsmail (a.s) de imtihana tabi tutulmak yönünden Hz. Eyyûb ve Hz. Yusuf’tan daha az müptela olmuş değildir. O da kurban kesilmek imtihanına en iyi şekilde sabretti. Hatta Yüce Allah bile onun sabrını övmüş ve tabi tutulduğu imtihanın ağır bir imtihan olduğunu bildirerek şöyle buyurmuştur:

“Biz de ona sabırlı bir erkek çocuğu vermeyi müjdeledik.

Kendisiyle beraber yürüyecek yaşa gelince, (İbrahim,) “Ey yavrucuğum! Ben rüyamda seni kestiğimi görüyorum. Bir bak, sen ne dersin?” dedi. O, “Babacığım! Emredileni yap, Allah’ın izni ile beni sabredenlerden bulacaksın.” dedi.

İkisi de teslim olup, onu alnı üzere yere yatırınca,

Biz “Ey İbrahim!” diye seslendik.

Gerçekten rüyayı doğruladın. Biz iyileri işte böyle mükâfatlandırırız.

Kuşkusuz, bu apaçık bir imtihandı.

Büyük bir kurbanlığı ona fidye olarak verdik.

Kendisine, sonrakiler içinde de güzel bir nam bıraktık.”[8]

Bu da Yüce Allah’ın Hz. İsmail’e verdiği bir seçkinliktir. Bu imtihanla onu diğerlerinden seçmiş ve onun hatırasını yaşatmak için Hac’da kurban kesmeyi farz kılmıştır. O peygamberin diğer bir seçkinliği de babasına Ka’be’nin yapımında yardım etmesidir. Buna rağmen niçin bu iki müfessir Hz. İsmail’i üçüncü kısımdan saymışlardır? Bunun gibi Hz. Yunus (a.s) da diğer peygamberlerin karşılaşmadığı büyük bir imtihanla karşılaşmıştır. Bu da balığın onu yutması ve onun balığın karnında lailahe illa ent subhaneke inni kuntu minezzalimin zikriyle rabbiyle münacat etmesidir.[9]

Hz. Lût’un da Allah yolundaki imtihanına Kur’an’da işaret edilmiştir. Hz. İbrahim’in (a.s) karşılaştığı zorluklara ortak olduktan sonra mecburen kendi vatanından göç ederek fesat ve fuhuş yeri olan Sodom şehrine hicret etmiş ve dünyanın hiçbir yerinde benzerine rastlanmayan bir fesadın, onların arasında yaygın olduğunu müşahede etmiştir. Sonunda da ilahi azap o bölgeye inmiş ve Hz. Lût’un (a.s) evi dışında hiçbir ev o bölgede sağlam kalmamıştır hatta Hz. Lût’un (a.s) eşi bile bu bela sonucu ölmüştür.

Hz. Yese‘ peygamber (a.s) hakkında Kur’an’da bir bilgi yer almamasına rağmen bazı hadislerden anlaşıldığına göre o Hz. İlyas’ın (a.s) vasisi idi. Hz. İsa (a.s) gibi ölüleri diriltiyor ve anadan olma körü iyileştirebiliyordu. Buna rağmen halk kendisine itaat etmedi ve Allah onları açlık ve kıtlığa duçar etti.

Buna göre soruya şöyle cevap vermek daha uygun olur:

Altı kişiden meydana gelen birinci gurup, peygamberlikleriyle birlikte hükümranlık kurma yönünden ortak noktaya sahiptirler.

Dört kişiden müteşekkil olan ikinci gurup, dünyadan uzak durma ve zühde sarılma noktasında ortak bir yöne sahiptirler.

Yine dört kişiden meydana gelen üçüncü grubun ortak bir özelliği olmamakla birlikte her biri ağır bir imtihanla karşı karşıya gelmişlerdir.

el-Menar tefsirinin görüşünün diğer bir eleştirisi de, bir delile dayanmadan Hz. Musa ve Hz. Harun’un (a.s) Hz. Eyyûb ve Hz. Yusuf’tan (a.s) üstün olduğunu ileri sürmesi, o ikisini de Hz. Davud ve Hz. Süleyman’dan (a.s) üstün bilmesidir. Diğer yandan salih kelimesini zahit anlamında tutmuştur ki bunun da bir dayanağı yoktur.[10]

Numûne tefsirinin yazarı, el-Menar tefsirinin görüşünü birinci ve ikinci gurup hakkında kabul ediyor ancak üçüncü gurup hakkında şöyle diyor:

Hz. İsmail, Hz. Yunus ve Hz. Yese‘ ve Hz. Lût’un (a.s) ortak özellikleri, uzun mesafeli hicret etmeleridir. Bunlar Allah’ın dinini güçlendirmek için hicret etmişlerdir. “Biz her birini âlemlere üstün kıldık.”[11] cümlesi de onların dünyanın çeşitli yerlerinde ve değişik milletler arasındaki yolculuklarına işaret olabilir.[12]

–—


[1]     En’am, 84-86.

[2]     Bu konuyu kanıtlamaya ihtiyaç yoktur. Hz. İsmail, Hz. Musa ve… zaman yönünden Hz. Davud’dan öncedirler.

[3]     Sonraki merhalede yer alan ulu’l-azm peygamberler ulu’l-azm olmayan peygamberlerden daha üstündürler. Bkz. Tabatabâî, Muhammed Hüseyin, el-Mizan fi Tefsiri’l-Kur’an, c. 7, s. 344, A’lemî yayınları, Beyrut, Lübnan, 5. Baskı.

[4]     Tercüme-i el-Mizan, c. 7, s. 340.

[5]     Abduh Muhammed, el-Menar, tahkik: Muhammed Reşid Rıza, c. 7, s. 587.

[6]     Tefsir-i Fahr-i Râzî, c. 13, s. 65.

[7]     Tercüme-i el-Mizan, c. 7, s. 343.

[8]     Saffât, 101-108.

[9]     Enbiya, 87: “Ey Allah! Senden başka bir ilah yoktur. Sen her eksiklikten münezzehsin. Ben zalimlerdenim.”

[10]    Tercüme-i el-Mizan, c. 7, s. 343.

[11]    Bütün peygamberlere değil yalnız bu dört peygambere işaret ise.

[12]    Mekarim Şirazî, Tefsir-i Numûne, c. 5, s. 329-330, Daru’l-Kutubi’l-İslamiye, Tahran, 1. baskı.