Mel’undur, mel’undur (rahmetten uzaklaşmıştır)yükünü başkalarının boynuna atan kimse ; melun’dur mel’undur kefaleti altında olanı zayı eden kimse. El-Kafi, c.4, s.12 Hz. Muhammed (s.a.a)

Ölümün ve Cehennem Azabının İlahi Nimet Sayılması

Ölümün ve Cehennem Azabının İlahi Nimet Sayılması

Soru

Rahman Sûresinde “Artık Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlayabilirsiniz?” âyeti çok gelmiştir. Ancak bu âyet, örneğin 35 (“Üstünüze ateşten yalın bir alevle kıpkızıl bir duman gönderilir de kendinizi koruyamazsınız.”), 41 (“Suçlular simalarından tanınır da, perçemlerinden ve ayaklarından yakalanırlar.”) ve 44. (“Onlar, cehennem ateşi ile yüksek derecede kaynar su arasında gider gelirler.”) âyetlerle uyuşmamaktadır. Bu siyak geçerli değil mi yoksa bunlar ilahi nimetler olarak mı görülmekteler? İkinci durumda lütfen biraz açıklama yapın.

Kısa Cevap

Rahman Sûresinde ilahi nimetler sayılmaktadır. Her nimetten sonra “Artık Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlayabilirsiniz?” âyeti ile muhataplardan bu nimetleri onaylaması istenmektedir. Bu sûrede çeşitli maddî ve manevî nimetler sayılmıştır. Bunların Allah’ın nimetleri olarak sayılması, tümünün hayır ve saadet kaynağı olacağını göstermez. Onların nimet olup olmadığı konusu için daha geniş kapsamlı bakmak gerekir. İlk bakışta ölümü ve cehennem azaplarını ilahi nimet olarak görmek zor olabilir ama bakış açımızı genişletir ve konuyu tüm yönleriyle ele alırsak ölümün, âşık mümine geldiği durumlardaki gibi arzulardan ve maddî dünyadan kurtulup Allah’a ulaşmak için bir vesile olduğunu göreceğiz.

Yine ölüm, ahireti hatırlattığı için ilahi nimetlerin içinde yer almaktadır. Cehennem azabı da Allah’a yakınlaşmak ve günahları terketmek konusunda çok etkili ve önleyici bir role sahiptir. Kısacası bu olumlu yönler göz önüne alındığında ve başka durumlarla mukayese ettiğimizde bunları ilahi nimetler arasında sayabiliriz.

Ayrıntılı Cevap

Rahman Sûresi genel olarak Allah’ın insanlara bahşettiği maddî ve manevî nimetleri anlatmaktadır. Öyle ki bu sûreye Rahmet veya Nimet adı bile verilebilir. Bu yüzden Allah’ın geniş rahmetini anlatan bu sûre, Rahman adıyla başlamıştır.[1]

Ancak bir şeyin nimet grubunda olması için her zaman rahatlığa ve güzelliğe götürmesi gerekli değildir, aksine nimet olmak için çok hayırlı olması yeterlidir.

Söz konusu âyetlerde anlatılanları da ilahi nimetler olarak sayabilmemiz için, bu kuralı göz önünde bulundurarak onların geneline bakmamız gerekir. Sûrenin “Yerin üstünde ne varsa fanidir.” âyetine (26) baktığımızda fanilikten, yani geçicilikten bahsedildiğini görüyoruz. Tefsir-i Numûne’de söylenen ihtimallerin tümünden yola çıkarak ölümü ve fenayı ilahi nimetlerden sayabiliriz: Ölüm ve fena nasıl ilahi nimetlerden olabilir? Bu fena, mutlak bir fena olmadığı, beka âlemine açılan bir pencere ve ebedî yaşama ulaşmak için geçilmesi gereken bir yol olduğu için nimet olabilir. Dünya onca nimetine rağmen müminin zindanıdır. Dünyadan ayrılmak bu dar ve karanlık yerden kurtulmak demektir.

Bir de geçmiş nimetleri zikretmek, gaflete düşmeye ve bazılarının dünya yaşamına, çeşitli yiyecekler, içecekler, inci, mercan ve bineklere dalmalarına neden olabilir. Bu yüzden dünyanın beka evi olmadığını, ona bağlanmamak ve Allah yolunun dışında kullanmamak gerektiğini hatırlatıyor. Bu hatırlatma bile büyük bir nimettir.[2]

Bu ihtimallere göre ölüm ilahi nimetlerdendir. Tüm açılarıyla ele alındığında gerçekten bir nimet olduğu görülecektir. Dolayısıyla bunu, sûrenin siyakının dışında tutamayız.

Rahman Sûresinin nimet diye nitelediği azap ve cehennem âyetleri olan ikinci gurup âyetlerin üzerinde biraz düşünmek gerekir. Örneğin:

“Üstünüze bir ateş yalımı ve erimiş bakır gönderilir de kaçamazsınız.”[3]

“Suçlular, yüzlerindeki alametten tanınırlar da perçemlerinden ve ayaklarından yakalanırlar.”[4]

“Cehennemle içecekleri kaynar suyun arasında dolanıp dururlar.”[5]

İlk bakışta bu âyetlerin ilahi rahmetle uyuşmadığı şüphesi doğabilir ve onları ilahi nimetlerden saymak şaşırtıcı gelebilir ama bunlara derinlemesine bakmak gerekir. Bunlardan bahsetmek, bir annenin çocuğunun çok yemek yemesine engel olmak için onun dikkatini yemekten kaynaklanan hastalıklara çekerek bu hatasından uzaklaştırması gibidir. Yüce Allah da cehennem ve azaplarını hatırlatarak insanları uyarmaktadır. Bu azapları zikretmek insanların doğru yolda kalmasını sağlar. Böyle bir azap ve cehennem işin içinde olmasaydı büyük sapıklığa düşerlerdi. Onları günahlardan sakındırmanın tek yolu cehennemi hatırlatmaktır.

Bu açıdan azapları da nimetlerden sayabiliriz. Nitekim ceza kanunları vardır ve toplumda düzeni sağlamak için emniyet güçleri aracılığıyla uygulanmaktadırlar. Bunu, hakka aykırı diye niteleyemeyiz. Cehennem ve azabının yaratılmasının da insanın hidayeti doğrultusunda olduğunu farzetmeliyiz.

–—


[1]     Mekarim Şirazî, Nâsır, Tefsir-i Numûne, c.23, s.91, Daru’l-Kutubi’l-İslamiyye, 1. Baskı, Tahran, h.ş. 1374.

[2]     a.g.e. c.23, s.125.

[3]     Rahman, 35.

[4]     Rahman, 41.

[5]     Rahman, 44.