Güzelliğin afeti gururdur. el-Bihar, 77/59/3 Hz. Muhammed (s.a.a)

Masumların (a.s) Hadislerinin Senedi

Masumların (a.s) Hadislerinin Senedi

Soru

“Ehlibeyt İmamlarından nakledilen hadisler Peygamber’e dayanmıyor” şeklindeki söz doğru mudur? Lütfen açıklayınız.

Kısa Cevap

Şiiler imamları (Peygamber’in (s.a.a) yerine geçenleri) masum bilirler. Bu nedenle onların sözleri de Peygamber’in sözleri gibi zatı itibariyle hüccettir ve Peygamber’in sözüne istinat etmesine gerek yoktur.

Bizim masum imamlarımızdan bize ulaşan rivayetler iki kısma ayrılıyor. Bir kısım rivayetler müstenit şeklinde beyan edilmiş; yani senetlerindeki raviler silsilesi zikredilmiştir. Şöyle ki her imam kendi babasından naklederek senedi Peygamber’e varıncaya kadar devam ediyor. Buna binaen bu rivayetler senet itibariyle güvenilirlik bakımından en üst mertebede yer almaktadır.

Bir diğer kısım rivayetler ise senetsiz beyan edilmiştir. Bunlar da iki kısımdır: Ya senedi zikredilmeksizin vasıtayla Peygamber’den nakledilmiştir. Bu nedenle bu tür hadisler her ne kadar senetleri zikredilmemiş ve hadis ilmi literatüründe “mürsel” sayılmakta ise de masum kimseler güvenilir oldukları için biliyoruz ki eğer peygamber tarafından söylenmemiş olsaydı, onlar Allah’ın hükmü olarak onu beyan etmezler ve Peygamber’e nispetlendirmezlerdi. Örnek olarak şu hadise dikkat ediniz: Ali b. Muhammed Sehl b. Ziyad’dan, o da Nevfelî’den, o da es-Sukunî’den, o da Ebu Abdullah’tan naklediyor ki Ebu Abdullah diyor ki Allah’ın resulü şöyle buyurdu. Şia kaynaklarında binlerce ve “kutub-i erbaa” da (dört kaynak kitapta; Kâfi, Men la yahduruhu’l-fakih, Tehzib ve İstibsar) yüzlerce hadis bu unvanla nakledilmiştir. Veya bunlar “Camia, Mushaf-ı Fatıma, Cifr” gibi has kitaplarda nakledilmiştir.

Her halükârda bu türden olan hadisler müstenet ve bütün Müslümanlar için hüccettir. Buna binaen zikredilen konulara dikkatle masum imamlardan nakledilen hadisler müstenet ve gerekli itimada sahip ve hiçbir tereddüde açık değildirler.

Ayrıntılı Cevap

Bu mesele dinin içsel konulardan bir konu olduğu için sadece Şia kanalınca cevap vereceğiz.

Şia inançlarında imamlar masumdur ve Allah tarafından peygamber vasıtasıyla Peygamber’in yerine geçen kimseler (halifesi) olarak halka tanıtılmıştır. Bu esasa göre İmamlar, Allah’ın yaratıklarına karşın Allah’ın hücceti ve sözleri de Peygamber’in sözleri gibi zatı itibarıyla hüccettir. Dolayısıyla onların kendi sözlerini başka kimsenin sözüne dayatmaları gerekmiyor. Başka bir beyanla Şialar şu inanca sahiptirler: Peygamber (s.a.a) bir söz söylediği zaman müstenet yapmasına gerek yok ve kimse ondan senet istemiyor ve sözünün hüccet olduğunda hiçbir tereddüt olmadığı gibi masumların söylemiş oldukları sözlerde de senede ihtiyaç duyulmamaktadır.

Dikkate şayandır ki masum imamlardan nakledilen hadisler iki kısma ayrılmaktadır:

1- Bir kısım rivayetler müstenet şeklinde beyan edilmiş; yani senetlerindeki raviler silsilesi zikredilmiştir. Şöyle ki her imam kendi babasından naklederek rivayetteki senedi Peygamber’e dayandırıyor. Buna binaen bu tür rivayetlerde senetlerinin zikredilmesinin yanı sıra senetlerinde hiçbir işkâl de söz konu değildir. Bilakis senet itibariyle güvenirlik bakımından en üst mertebede yer almıştır. Bu kısımdan olan rivayetler kendi arasında iki kısma ayrılmaktadır:

a) Baba ve dedelerin isimlerini ardarda zikrediyor. Örneğin Ebu’l-Hasan er-Rıza (a.s) buyurdu: Babam Musa bin Cafer’den duydum şöyle buyurdu: Babam Cafer b. Muhammed’den duydum şöyle buyurdu: Babam Muhammed b. Ali’den duydum şöyle buyurdu: Babam Ali b. Hüseyin’den duydum şöyle buyurdu: Müminlerin Emiri Ali b. Ebu Talip’ten duydum şöyle buyurdu: Allah’ın resulünden duydum şöyle buyurdu: Cebrail’den duydum şöyle buyurdu: Allah’tan duydum şöyle buyurdu:

“La ilahe illallah hısni fe men dehele hısni emine min azabi. (Fe lemma meret er-rahiletu nadana) bi şurutiha ve ene min şurutihi.” [1]

Yani la ilahe illallah benim kalemdir. Her kim benim kaleme girerse azabımdan güvencede ve emin olur. Zemahşerî, Sahife-i Rıza’nın isnadı hakkında Rebiu’l-Ebrar adlı eserde Yahya b. Hüseyin’den bir isnat zikrediyor: “Eğer bu isnadı deli bile duysa gaflete duçar oluverir” diyor.[2]

b) Diğer ravi “an abaihi (babalarından)” tabiriyle zikretmiştir. Burada ravilerin isimleri çok açık olduğu için isimleri hazf edilmiştir. Genel anlamda Şia’nın rivayet kitaplarının bütününde yaklaşık 6671 hadis müstenet şekliyle imamlardan “an abaihi (babalarından = Allahın resulünden)” tabiriyle nakledilmiş. Zikredilen bu sayıdan 278 tanesi dört kaynak kitapta (60 tanesi Kâfi’de, 46 tanesi Men La Yahduruhu’l-Fakih’te, 128 tanesi Tezhip’te ve 34 tanesi de İstibsar’da) nakledilmiştir.

Örnek teşkil etmesi bâbından “mu’an’an (o ondan o ondan)” ve müstenet (isnadı zikredilmiş) olan bir rivayeti burada nakledeceğiz: Ali b. Muhammed Sehl b. Ziyad’dan, Sehl de Nevfilî’den, Nevfilî de es-Sukunî’den, o da Ebu Abdullah’tan (a.s) Ebu Abdullah da babalarından, babaları da Resulullah’tan (s.a.a) …[3]

Bu senetle nakledilen hadisin en iyi senede sahip olan hadislerden olduğu çok açıktır. Bu esasa göre birinci kısımdan olan rivayete “silsiletu’z-zeheb”[4] denmektedir. Zira Şia anlayışına göre imamlar Allah’ın yeryüzündeki hücceti ve sözlerinin delil olması bakımından Peygamber’in sözleriyle onların sözleri arasında hiçbir fark yoktur ama Şia olmayan kimseler için de bu şahıslar her ne kadar Allah’ın hücceti değil ise de en iyi kimseler ve en güvenilir şahsiyetlerdir.[5]

2- Bir diğer kısım hadisler ise senetleri zikredilmeden nakledilen rivayetlerdir. Bu kısımda yer alan rivayetler de kendi arasında iki kısma ayrılmaktadır:

a) Hz. Peygamber vasıtasıyla naklediliyor ama senedi zikredilmiyor. Örnek bakımından aşağıdaki hadise dikkat ediniz: Ali b. Muhammed Sehl b. Ziyad’dan, Sehl de Nevfelî’den, o da es-Sukunî’den, o da Ebu Abdullah’tan (a.s) Ebu Abdullah da Resulullah’dan (s.a.a) şöyle buyurduğunu naklediyor.[6] Şia’nın kaynak kitaplarında binlerce ve kutub-i erbaada yüzlerce hadis bu şekilde nakledilmiştir.

Bu türden olan rivayetler her ne kadar senetlerindeki raviler silsilesi belirtilmemiş ve zahiren hadis ilmi literatüründe “mürsel” sayılmakta ise de Ehl-i Sünnet’in de kabul ettiği gibi (Şia’da) Masum bilinen şahıslar sadık ve güvenilir oldukları için kabul etmek gerekir ki bu şahıslar Peygamber’in söylemediği bir hükmü Allah’ın hükmü olarak beyan etmez veya Peygamber’e nispetlendirmezler. Bu bağlamda İmam Cafer-i Sâdık (a.s) şöyle buyurmuşlardır:

“Benim hadisim babamın (İmam Bâkır) (a.s) hadisi, babamın hadisi (İmam Bâkır) ceddimin (İmam Zeynelabidin) hadisidir, ceddimin hadisi Hüseyin’in (a.s) hadisi ve Hüseyin’in hadisi Hasan’ın (a.s) hadisidir, Hasan’ın hadisi de İmam Ali’nin (a.s) hadisi ve İmam Ali’nin hadisi Allah resulünün hadisi ve Allah resulünün hadisi de Allah’ın sözüdür.” [7]

b) “Camia, Mushaf-ı Fatıma, Cifr vb.” kitaplardan naklettikleri için bu rivayetler müstenet ve bütün Müslümanlar için hüccettir.[8] Buna binaen Ehlibeyt İmamlarından nakledilen hadisler müstenettir ve gerekli itibara sahiptir, hiçbir şüphe ve kuşku taşımazlar.

Zikredilmeye şayandır ki bu konu eskilerden beri şüphe konusu edilmiş ve Ehlibeyt İmamlarının (s.a) sözlerinin zati hüccete sahip olduğunu kabul etmeyen bazı kimseler tarafından itiraz konusu olmuştur. Bu bağlamda bazı çözüm yolları sunulmuş, kendilerinden de istifade edilmiştir.

Cabir b. Yezit şöyle diyor: İmam Bâkır’a (a.s) arz ettim: “Bana bir hadis anlatmak istediğinizde senedini de benim için açıklayın.” İmam (a.s) şöyle buyurdu:

“Babam, ceddim olan Allah’ın Resulü’nden (s.a.a) Allah’ın Resulü de Allah’tan benim için hadis söylemiştir. Sana söyleyeceğim her hadis bu senetle olacaktır.”[9]

Başka bir rivayette şöyle nakledilmiştir. Muhammed b. Ali (İmam Bâkır) Cabir’in –Peygamber’le oturup kalktığı için ihtiramından dolayı- yanına gidip oturuyor ve Allah Teâlâ’dan naklederek kendileri için hadis okuyordu. Medine halkı şöyle dedi: Bundan daha cesur başka bir kimse göremedik. (Zira bu küçük yaşa sahip olmasına rağmen hadisi Allah’a isnat ederek Allah’tan hadis naklediyor.) İmam onların kendi aralarında böyle konuştuklarını görünce Peygamber’den (s.a.a) hadis söylemeye başladı. Medine halkı şöyle demeye başladı. Biz bu insandan daha yalancı bir kimse görmedik. Kendisinin görmediği bir kimseden hadis naklediyor. Böyle söylediklerini görünce Cabir b. Abdullah’a hadis isnat ederek ondan hadis nakletti. Ondan sonra onu kabul ettiler. Oysaki Cabir’in kendisi gelip İmam’ın önünde diz çöküp ondan ders alıyordu.[10]

Sonuç:

Ehlibeyt İmamlarının (a.s) sözleri zatı itibariyle hüccete sahiptir. Onların sözü Peygamber’in ve Allah’ın sözleridir. İster zâhirî olarak müstenit olsun, ister müstenit olmasın.

–—


[1]     Saduk, Emali-yi Saduk, İntişarat-ıKitaphane-i İslami, h.ş. 1326, s. 235.

[2]     Biharu’l-Envar, c. 1, s. 30.

[3]     Kuleynî, Kâfi, Tahran, Daru’l-Kutubi’l-İslami, c. 1, s. 33, hadis no: 7.

[4]     Sevabu’l-Âmal, Farsça tercümesi: Gaffarî, s. 23. Silsiletu’z-zeheb senedindeki kişilerden ötürüdür. Zira senedinde yer alan şahsiyetlerin tümü masum kimseler ve hadisin kendisi kutsi hadislerden sayılmaktandır. Zira bu sözü söyleyen kimse Allah’ın kendisidir.

[5]     Örneğin Seyyid Muhammed Reşit Rıza, Ehl-i Sünnet’in mutaassıp âlimlerinden olmasına rağmen el-Menar adlı tefsir kitabında İmam Sâdık’tan (a.s) nakletmek isterken şöyle diyor: “ruviye an ceddina el-imam Caferi Sâdık radiyellah-u anhu. (Yani ceddimiz imam Sâdık’tan (r.a.) nakledilmiştir.)” Muhammed Reşid Rıza, Tefsiri’l-Kur’ani’l-Hekim (Tefsir-i el-Menar), 2. baskı, Beyrut, Lübnan, Naşır Daru’l-Marife, c. 9, s. 538.

[6]     Kuleynî, Kâfi, c. 3, s. 269, hadis no: 8.

[7]     Kuleynî, Kâfi, c. 1, s. 53.

[8]     Kuleynî, Kâfi, c. 1, s. 239, Farsça tercümesi, Mustafavî, c. 1, s. 345.

[9]     Mufid, Emali, Çap-ı Kongre-i Şeyh Mufid, Kum, h.k. 1413, (Üstat Veli’nin tercümesiyle beraber olandan yararlanılmıştır.)

[10]    Kuleynî, Kâfi, c. 1, s. 469, Farsça tercümesi, Mustafavî’den yararlanılmıştır, c. 2, s. 374.