“İnsanın kendini beğenmesi aklının zayıflığının nişanesidir.” Kenz’ul-Fevaid, Keraceki, 1/200 İmam Ali (a.s)

Allah’ın İlmi, Günümüz Bilimiyle Çelişir mi?

Allah’ın İlmi, Günümüz Bilimiyle Çelişir mi?

Soru

Yüce Allah şöyle buyuruyor: “Kıyametin ne zaman kopacağı bilgisi şüphesiz yalnızca Allah katındadır. O, yağmuru indirir, rahimlerdekini bilir. Hiç kimse yarın ne kazanacağını bilemez. Hiç kimse nerede öleceğini de bilemez. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, (her şeyden) hakkıyla haberdar olandır.” (Lokman Sûresi, 34). “Sonra bu az suyu “alaka” hâline getirdik. Alakayı da “mudga” yaptık. Bu “mudga”yı da kemiklere dönüştürdük ve bu kemiklere de et giydirdik. Nihayet onu bambaşka bir yaratık olarak ortaya çıkardık. Yaratanların en güzeli olan Allah’ın şanı ne yücedir” (Müminun Sûresi, 14). Bu, meteoroloji ve ultrason gibi günümüz ilimleriyle çelişir mi?

Kısa Cevap

Allah’ın ilmi ve beşerin ilmi birbiriyle çelişmez, bir farkla ki Allah her şeye tüm ayrıntılarıyla ve hatta zaman kısıtlaması olmaksızın vakıftır. Beşerin ilmi ise sadece bazı hususları sınırlı olarak algılamaya kadirdir. Elbette bu ilim her zaman ilerleme ve tekâmül halindedir. Ama bununla birlikte bilinmeyenler ile mukayese edildiğinde hiçbir şekilde Allah’ın ilmiyle türdeş olarak değerlendirilemez. İnsanın yaratılışıyla ilgili zikrettiğiniz âyet, modern beşeri ilimlerle çelişmemektedir. Hatta ceninin evrim merhalelerinde kemiğin oluşumunun etten önce gerçekleşmesi noktasının Kur’an tarafından bildirilmesi, Kur’an’ın ilmî mucizelerinden sayılmıştır.

Ayrıntılı Cevap

Sorunuza bakıldığında sizin için şüpheli olan ve yanıtlanması gereken bazı noktaların bulunduğu gözlemlenmektedir:

1. Beşerin yeni bilgilere ve özellikle geçmişte bulunmayan ve de Allah nezdinde olan bilgilere ulaşması, dinî ve Kur’anî öğretilerin yok olması ve sarsılmasına neden olur mu?

2. Beşer gerçekten Allah’ın ilmiyle aynı kategoride değerlendirilebilecek bir ilim seviyesine ulaşabilmiş midir?

3. Müminun Sûresinde cenin ile ilgili işaret edilen hususlar, beşerin modern ilmiyle çelişmekte midir?!

Birinci bölüm hakkında söylemeliyiz ki eğer Kur’an’ın bir yerinde veya bir rivayette Allah’ın bir husustan haberdar olduğu bildirilmişse bu, beşerin söz konusu husustan haberdar olmadığı anlamını gerektirmez. Bu minvalde gökleri ve yeri kendilerine hazırladığı için Allah’ın insanlara borçlu olduklarını hatırlatması, bizzat beşerin de sanayi, çiftçilik ve diğer değişik alanlardaki Allah vergisi bu imkânlardan istifade etmek veya bunlardan daha iyi yararlanmak üzere yollar arayıp çabaladığı gerçeğini ortadan kaldırmaz. Şu âyete dikkat ediniz:

“Allah, gökleri ve yeri yaratan, gökten yağmur indiren ve onunla size rızık olarak türlü meyveler çıkaran, emri gereğince denizde yüzmek üzere gemileri emrinize veren, nehirleri de hizmetinize sunandır.”[1]

Sorunuzda belirtilen istidlal üzere şu netice alınmalıdır: Allah göklerin ve yerin yaratılmasını, yağmurun gönderilmesini kendisine isnat etmesine ve sizin tabirinizle meteoroloji ilmini itibarsız kılmasına ek olarak, temelden çiftçilik ve gemi sanayisini de inkâr etmiş ve İslam öncesi bin yıllarda mevcut olan insanlar tarafından kazılmış kanallar aracılığıyla su taşıma teknolojisini itibarsız ve değersiz addetmiştir! Çünkü bu hususların tümünü kendinden bilmiştir. Biz, Allah’ın izni olmaksızın elde edilmesi mümkün olmayan insanların ulaştığı ilmin küçük bir bölümünün ilahî sonsuz ilimle tezat arz etmeyeceğine inanmaktayız. İster beşer bir şeyi bilsin, ister bilmesin Allah her şeyden haberdardır. Eğer Allah insanların gizlice konuşmasından haberdar olduğunu[2] veya içlerinden geçeni bildiğini[3] buyuruyorsa, bu, bizzat insanların da konuşulan hususları bilmediğine ve içlerinden geçenden haberdar olmadıklarına mı delalet etmektedir?!

Buna göre, eğer Allah tüm işleri bildiğini belirtiyorsa, beşerin de bunlardan bazılarını bilmesi ve kendi hayatlarında onlardan yararlanması imkân dâhilindedir. Elbette bu bile Allah’ın ilmi olmaksızın gerçekleşmeyecektir. Diğer bir nokta da şudur: Beşerin tüm ilerlemelerini kabul etmekle birlikte, bu sınırlı ilmin, keşfedilmiş alanlarda dahi Allah’ın ilim ve bilgisiyle temelden farklılıkları olduğunu ve onunla mukayese edilemeyeceğini bilmemiz gerekir. Örnek olarak bu farklılıklar aşağıdaki iki başlık altında incelenebilir:

a) Kapsamlılık ve Bütünlük:

Bir bilgin güneş sisteminde veya diğer yıldızlarda bir takım keşifler yapabilir ama tüm evreni yarattığı için sadece Allah onların tümünü tam bir şekilde bilebilir. Başka bir ifadeyle, biz belki bir yaprağın bir ağaçtan kopmasını takip edebilir ve onun düştüğü yerden haberdar olabiliriz ama tüm ağaçların yapraklarının akıbetinden haberdar olacak kadar bilgisi olan yalnızca Yüce Allah’tır (düşen hiçbir yaprak yoktur ki onu bilmesin).[4] Veya bir uzman doktor büyük bir dikkatle bir hastanın sorunuyla ilgilenebilir ve onu tedavi edebilir ama belirli bir zamanda birkaç şahsın tedavisi dışında başkalarının tedavisiyle ilgilenemez. Lâkin bir şahsın işlerini halletmek, Allah’ı diğer işlerden alıkoymaz.[5]

b) Dikkat ve Doğruluk:

Siz birçok defa yanlış çıkan ceninin cinsiyetini teşhis etme veya onun bazı hastalıklarını saptama hakkındaki ilerlemeyi Allah’ın sonsuz ilmini eleştirmek için bir delil olarak kullanmaktasınız! Eğer Allah annelerin karnında olandan haberdar olduğunu belirtiyorsa, bu yalnız cinsiyetleri bildiği anlamına gelmez ve ultrason ilminin ortaya çıkmasıyla Allah’ın ilminin beşer ilmi gibi bir şey olduğunu lanse etmemizi gerektirmez! Bilakis İmam Ali’nin (a.s) deyimiyle O, ceninlerin cinsiyetini bilmeye ek olarak, onların güzel mi yoksa çirkin mi, cömert mi yoksa cimri mi, mutlu mu yoksa mutsuz mu, cehennem odunu mu yoksa cennette peygamberlerin arkadaşı[6] mı olacağını da bilmektedir. Aynı şekilde cenin ne kadar anne karnında kalacaktır, dokuz aydan önce mi doğacaktır, herhangi bir sebepten ötürü düşük olacak mıdır veya yetersiz bir şekilde mi doğacaktır, belirlenmiş sürede dünyaya gelecek midir yoksa anne karnında daha çok mu kalacaktır[7] gibi tüm hususları Yüce Allah tam olarak baştan itibaren bilmektedir. Hiçbir uzman doktor böyle iddialarda bulunabilir mi ve beşer hiçbir zaman bu düzeyde bir bilgiye sahip olabilir mi? Beşer su ve hava durumunu bir ölçüye kadar öngörebilir veya bulutlara müdahale ederek bir miktar yağmurun yerini değiştirebilir ama yerkürenin diğer gök cisimleriyle çarpışmasını önleyebilir mi yahut yeryüzünün belirlenmiş yörüngesinden sapmamasını sağlayabilir mi?!

Bundan dolayı bilimdeki her yeni ilerlemeyle şu gerçek inanca da ulaşmalıyız: Keşfedilmemiş başka birçok bulgu mevcuttur, onlara ulaşıncaya dek uzun bir yol kat etmemiz gerekmektedir. Bu husus, ilim ve bilginin sona ermeyeceğine bir delil sayılmalı ve yeni her bulgu bizi bu düzeni meydana getiren gücün varlığına yöneltmelidir. Sınırlı bilgiye sahip olmak bizi Allah’tan müstağni kılmamalıdır. Sorunuzun son kısmıyla ilgili olarak da açıklamada bulunulmalıdır. Elbette Kur’an âyetlerinin içerikleri, hayat bilgisi kitaplarınınkinden farklıdır ama buna rağmen benzer soruları göz önünde bulundurularak bir takım noktaları vurgulamamız gerektiği kanısındayız: Her ne kadar İslam ortaya çıktığı zaman ceninin gelişim aşamalarının izlenebildiği ultrason teknolojisi yok idiyse de, o dönem insanları en azından ceninin farklı aşamalardaki görünümünü biliyorlardı. Belki de değişik aylarda, sağlık imkânlarının yetersizliği veya başka sebeplerden ötürü düşen ceninlerin, halk ve özellikle de doktorlar tarafından gözlemlenmesi ve incelenmesi suretiyle hamileliğin değişik dönemleri hakkında bilgi sahibi oluyorlardı. Eğer Kur’an âyetlerinde ceninin gelişimiyle ilgili belirtilenler, genel bilgiden farklı olsaydı, kesinlikle o dönemdeki insanlar tarafından inkâr edilirdi!

Bu âyet ve onun modern bilim ile uyuşması hakkında bazı kişilerin zihnine takılan şüphe şundan kaynaklanmaktadır: Onlar âyette ceninin gelişim aşamalarıyla ilgili beyan edilen “sümme” (sonra) kavramını tam bir zaman sıralaması şeklinde algılamışlardır. Örneğin kemiğin ilk önce yapılanması ve sonra onun et ile çevrelenmesi tıp ilmiyle uyuşmamaktadır diye eleştiride bulunmuşlardır. Arap edebiyatı ve Kur’an âyetleri üzerine biraz incelemede bulunulması durumunda “sümme” kavramının zorunlu olarak zaman tertibi manasına gelmediği ve eleştiriye konu olamayacağı anlaşılacaktır! Şu âyete dikkat ediniz:

“Onları tehdit ettiğimiz şeylerin bir kısmını sana göstersek de, (göstermeden) seni vefat ettirsek de sonunda onların dönüşü bizedir. Sonra, Allah onların yapmakta olduklarına da şahittir.”[8]

Hiçbir Müslüman bu âyete isnatta bulunarak ve “sümme”nin manasına bakarak, Allah ilk önce “onların dönüşü bizedir, “sonra” Allah onların yapmakta olduklarına da şahittir” diye buyurduğuna göre Allah şimdi bizim yaptığımız amellerden habersizdir, diyebilir mi!? Kesinlikle bu söz konusu olamaz. Bilakis eşzamanlı meydana gelen hususlar hakkında da “sümme” kullanılabilir. Gerçekte de bir ceninin âzâları eşzamanlı gelişmektedir. Önce bir gelişim aşaması bitmiş, ardından sonraki merhale başlamıştır diye bir açıklama yapılamaz. Bu esas uyarınca Müminun Sûresinin on dördüncü âyeti, herkes için anlaşılabilir olacak şekilde ve tam bir zaman tertibi gözetmeksizin ceninin zahirî değişim sürecine işaret etmiştir.

Buna göre insan hayatı ilk önce bir spermle başlar, ardından bir müddet sonra bu alaka veya bir miktar katışık kan cismine dönüşür ve bir müddet sonra mudgaya yani insan ağzında yer edinebilecek kadar[9] miktarda olan bir ete dönüşür, ardından kemik iskeleti tamamlanır ve eşzamanda bedenin et yapısı tamamlanır ve sonra yeni bir kalıp içinde doğuncaya dek yaşamına devam eder. Yüce Allah böyle bir açıklamayla insanlara sadece kendisinin böyle girift bir süreci yönlendirebileceğini ve sonlandırabileceğini bildirmek istemektedir. Modern bilim de bu âyetin içeriğiyle çelişecek herhangi bir mevzu ileri sürmemiştir. Elbette bazı bilginler kemiğin etin ortaya çıkmasından önce oluştuğunun savunulabileceğini ve bunun Kur’an’ın bilimsel mucizelerinden sayıldığını dile getirmiş ve şöyle demişlerdir:

Kemiklerin şekillenmesi etin ortaya çıkmasından öncedir ve bu yirminci yüzyılın ikinci yarısında en yeni araçlardan yararlanarak cenin bilimcilerin keşfetmeyi başardığı bir hakikattir. Bu tarihten önce insanlar arasında ceninde et oluşumunun, kemiklerin şekillenmesinden önce gerçekleştiği sanısı hâkimdi. Bunu onaylayan delil hamileliğin yedinci haftasında et oluşumundan önce (ceninin boyu 33 milimetreyken) çekilen filmdir. Bu film, çok isabetli film makineleriyle sağlanan X ışıkla çekilmemiştir. Bu film, kemiklerin şekillenmesinin yedinci merhalenin hemen sonunda gerçekleşen et oluşumundan önce olduğunu gösteren en güçlü delildir. Çünkü kemiklerin üzeri et ile kaplanmış olsaydı, X ışık dışında başka bir şeyle kemiklerden bir film elde edilemezdi.[10]

–—


[1]     İbrahim, 32.

[2]     Mücadele, 7.

[3]     Neml, 25 ve Taha, 7.

[4]     Enam, 59.

[5]     Kuleynî, Muhammed Yakub, el-Kâfi, c. 2, s. 293, Daru’l-Kutubi’l-İslamiye, Tahran, h.ş. 1365, {لا یشغله شیء عن شیء و لا سمع عن سمع و …}

[6]     Nehcü’l-Belağa, 128. Hutbe.

[7]     Rad, 8.

[8]     Yunus, 46.

[9]     İbni Manzur, Lisanu’l-Arab, c. 8, s. 451.

[10]    Kur’an ve Daniş: Hilkat-i Daniş, Dr. Adnan eş-Şerif, mecelle-i Beşaret, Mehr ve Aban 1378, no. 13.