Allah azze ve celle katında namazdan daha sevimli bir amel yoktur; o halde namaz vaktinde sizi hiç bir dünya işi ondan alı koymasın.El-Hisal Şeyh Saduk, s.621 İmam Ali (a.s)

Biset-Varlık-Nergis

Biset-Varlık-Nergis

Bİ'SET (1)

 

Nûr dağı bir gece, nûra büründü

Ufukta yüce bir melek göründü

Rûh-ul Emîn "Oku" emriyle indi

Artık ilim, artık hikmet vaktidir

 

Geldi maveradan mukaddes nida

Örtüye bürünmüş, Emîn-i Hüdâ!

Durma kalk ayağa, kalk ey Mustafâ

Artık halkı Hakk'a, davet vaktidir

 

İnsanlar susamış insanlığına

Adaletin hatta bir anlığına

Bir gece fazîlet mihmanlığına

Ey rahmet madeni, imdât vaktidir

 

Zayıflar, köleler, zulümden sızlar

Topraklar altında, inliyor kızlar

Yollara hâkim hep bütün yolsuzlar

Yeter artık, hakkın devlet vaktidir

 

Her yeri bürümüş, karanlık, vahşet

Üstünlük ölçüsü, servet, aşîret

Mazlûmlar zincirde, bekliyor himmet

Artık âlemlere rahmet vaktidir

 

Tevhit merkezinde, putlar ayakta

Değerler yok olmuş, insan batakta

Aydınlığa karşı, Şeytân atakta

Kalk ayağa, nura hicret vaktidir

 

Kalk ayağa, âlem nur ile dolsun

Karanlık son bulsun, diken gül olsun

Küfrün şirkin benzi sararıp solsun

Seninle âleme minnet vaktidir

 

Kalk seninle mazlum ümidvâr olsun

Zâlime, kâfire, âlem dar olsun

Bi'setinle canlar, hep bahar olsun

Cehennem son bulsun, cennet vaktidir

 

Gam yeme başında Hakk'ın eli var

Firavunlar boğan, nice nîli var

Yanında Şir-i Hak olan Ali var

Geçit yok zillete, izzet vaktidir

 

O günlerden geçmiş, bin dört yüz sene

Döndü câhilliğe, insanlar yine

Hak geride, bâtıl çıkmıştır öne

Yine hakikatın, uzlet vaktidir

 

Bak, ya Resûlallâh, dinin gurbette

Yoktur bir nişâne, senden ümmette

Muminler cephesi, bin bir mihnette

Bugün, yeniden bir bi'set vaktidir

 

Hani buyurmuştun bize: "Ey ümmet!

Kur'ân ve Ehl-iBeyt size emanet"

Kur'ân'dan uzağız, Sünnet'e hasret

Saâdet devrine, avdet vaktidir

 

Musa Aydın

 

VARLIK GÜLÜ (2)

 

Recep'te dünyalar nûra büründü

Sedef yarılarak cevher göründü

 

Varlık gülü açıp Hâtem'e güldü

A'lâ'dan âleme Ali verildi

 

Âlem gülistandır Ali gülüdür

Ali'siz yaşayan âlem ölüdür

 

Âşık gönlümüze cânân Ali'dir

Rûhumuzda kopan tufân Ali'dir

 

Ali olmasaydı olmazdı âlem

Ali'ye borçludur âlem ve Âdem

 

Âlemin cânının cânı Ali'dir

Hilkatin şerefi şânı Ali'dir

Ahmed-i Sânidir Murtezâ Ali

Yetiştirmiş onu Mustafâ eli

 

Ali âşıkların cem'ine yârdır

Gönül diyârına Ali bahârdır

 

Ali başındadır "Kerremnâ" tâcı

Bütün bir âlemdir Ali muhtâcı

 

Sultân-ı Enbiyâ vezîri Ali

İmân cephesinin emîri Ali

 

Ali ilelebet hakkın mihveri

Tevhîd meydanının eşsiz bir eri

 

"Lâ-fetâ" mülküne sultân Ali'dir

"Hel-etâ" tâcına şâyân Ali'dir

 

Ali ulaşılmaz zirvenin adı

Kur'ân'daki "Vuskâ Ürve"nin adı

 

Amellere mizân Ali'dir Ali

Hak bâtıla furkân Ali'dir Ali

 

Rabbânî ilimler şehri Nebî'dir

Bu şehrin kapısı Mevlâ Ali'dir

 

Ali'den ayrılır ilim Nilleri

Ali'den boşanır hikmet selleri

 

Hakk'ın kelâmıdır Ali kelâmı

Kur'ân merâmıdır Ali merâmı

Kur'ân'ın lisânı Ali'dir Ali

Sırların beyânı Ali'dir Ali

 

Hakk'ın senâsıdır Ali senâsı

Ali'yle oldum ben Hak aşinâsı

 

Ali zâlimlere feryat demektir

Ali mazlûmlara imdât demektir

 

Zulfikâr'ı kırdı küfrün belini

Hutbeleri kesti şirkin dilini

 

Bir ayak mihrapta biri meydanda

Bir eli mızrakta biri Kur'ân'da

 

Zülfikâr tutarken kükreyen Ali

Öksüzü okşarken titreyen Ali

 

Git ey sâil Ali kapısını çal

Çalıp pâdişâhlık yüzüğünü al

 

Dünya tûfanlı bir deryâ gibidir

Ali bu tûfanda Nûh-i Nebî'dir

 

Bir gemiye kaptan Ali olursa

Korkma dünya tufanlarla dolarsa

 

Zikrin her meclise ziynet ya Ali

Sen olduğun her yer cennet ya Ali

 

Cennet kapıları sesler ya Ali

Adın cenneti de süsler ya Ali

Her yerde Ali'den bin bir nişâne

Bulmamağa yoktur hiçbir bahâne

 

Biz damlayız Ali sonsuz bir deniz

Ali bir güneştir, zerreleriz biz

 

Bir zerreye nazar etse Buturâb

Yükselir semâya olur âfitâb

 

Adâlet kurbânı canlar fedâsı

Dosttan da gördün çok düşman cefâsı

 

Şafak karanlığın bağrın yararken

Mihrâpta buldu hep seni ararken

 

Bir Allah, bir gece, bir de kuyular

Bildiler göğsünde nice sırlar var

 

Zamanın anası akimdir artık

Doğurmaz bir daha Kur'ân-ı Nâtık

 

Hakkıyla seni ey ruhlar tabîbi

Bir Allah tanıdı, bir de Habîb'i

 

Denizler mürekkep, ağaçlar kalem

Olsa da yazamaz fazlını âlem

 

Cümleler, beyitler, vasfına çok dar

Sığar mı kaplara sonsuz deryâlar?!

 

Methinden âciz her kelâm ya Ali

Bizden sana bin bir selâm ya Ali

 

Şu kırk beyit değil, kırk bini dahi

Okyanustan ancak damla misâli

 

Musa Aydın

 

NERGİS GÜLÜ (3)

Gerçekleşecektir Rabb'imin va'di

Yerine gelecek enbiyâ ahdi

Altüst olacaktır Şeytân'ın tahtı

Hâtem-i Evsiyâ geldiği zaman

Son bulacak hayat, denen bu zindân

Kıtlık görmeyecek diyâr-ı Ken'ân

Yakub çekmeyecek bir daha hicrân

O Yusuf-i Zehrâ geldiği zaman

 

Zâhir olur bir-bir âlemde sırlar

Kış son bulur, güneş olur aşikâr

Nergis gülü eder âlemi gülzâr

Bahâr-ı kâinât geldiği zaman

 

Serâba koşanlar, bulur mey-i nâb

Sâkinin elinden olurlar harâb

Açar ay yüzünden yârımız hicâb

O nesîm-i hayât geldiği zaman

 

Ka'be'den semâya Kâim'in sesi

Yükselip mest eder, âşık her kesi

Can verir aleme kudsî nefesi

Ruhların tabîbi geldiği zaman

 

Acılar, hüzünler, artık son bulur

Zâlimler kahrolur, mazlumlar gülür

Âlem fazîletin bezmine gelir

Âşıklar habîbi geldiği zaman

 

Kuruyacak kökü yalan, dolanın

Son bulacak devri, gasbın, talanın

Gülistân olacak âlem, inanın

O cennet tâvûsu geldiği zaman

 

Noksanlıklar artık kâmil olacak

İnsanlık her şeye kâbil olacak

Her kes o Mevlâ'ya sâil olacak

Hilkatın nâmûsu geldiği zaman

 

Kur'ân olacaktır yeniden tefsîr

Hakikatler zuhûr edecek bir-bir

İnsan anlayacak insanlık nedir

O insân-ı kâmil geldiği zaman

 

Her yerde fazîlet hâkim olacak

Hakk'ın emri artık kâim olacak

Bâtıl yok olmaya mahkûm olacak

O emîr-i âdil geldiği zaman

 

Bayram edecektir bütün kâinât

Sâhile varacak keştiy-i necât

Rahmet yeryüzüne inecek kat-kat

Mazlûmlar penâhı geldiği zaman

 

Kurulacak adaletin divânı

Yerde kalmayacak Hüseyn'in kanı

Yerine gelecek Hakk'ın fermânı

Hüccet-i İlâhi geldiği zaman

 

Şafak ufuklardan elbet doğacak

Âleme nûr, yağmur gibi yağacak

Adâlet, zâlimi, zulmü boğacak

Vâris-i Peygamber geldiği zaman

 

"Mehdî" adı ile, süslenir her yer

Bütün yerler, gökler, "Mehdî, Mehdî" der

Sevinir Murtezâ, Zehrâ, Peygamber

Kâim-i Muntazar geldiği zaman

 

Musa Aydın