“Şüphesiz selam vermek güzel ahlaktandır.” Gurer’ul-Hikem, 3404 İmam Ali (a.s)

Günah ve Tövbe

Günah ve Tövbe

 
Mehdi BİRDAL

 

Tövbe edip iman eden ve iyi işler yapan kimse başka. Allah, onların kötülüklerini iyiliğe çevirir ve Allah çok bağışlayan ve sürekli merhamet edendir. (Furkan Suresi 70.ayet)

 

            Namaz, oruç, zekât… gibi ibadetlerin vacip olduğu her Müslüman tarafından bilinen ve aşikâr olan hükümlerdir. Bu gibi ibadetler yerine getirildiğinde karşılık olarak sevap ve bu ibadetlerin terk edilmesi durumunda da cezası ve yaptırımı vardır.

            Tövbenin sözlük anlamı, günahtan geri dönmektir. Tövbe, haram bir iş karşılığında samimi ve kalpten Yüce Allah’tan mağfiret ve istiğfar dilemektir. Ve tövbe eden kişi o işi bir daha yapmama ve de zail olan bir hak var ise onu iade etme fikrini de taşımalıdır. Bu haram iş, insana vacip olan bir ameli terk etmek ya da insanın yapmaması gereken ve men edilen işleri yapması şeklinde tezahür edebilir.

            Tövbe bazen insana bazen de Allah’a nispet edilir. İnsana nispet edildiğinde, isyandan, ibadette gereğini yerine getirmemeden dolayı pişman bir şekilde Allah’tan onun günahlarını görmemesini ve bağışlamasını istemesidir. Tövbenin, Allah’a nispet edilmesi ise, kuluna yüzünü dönmesi ona nazar etmesi, lütufta bulunması ve günahlarını bağışlaması anlamındadır. Tövbe her iki şekliyle de Kur’an ı Kerim de zikredilmiştir:

 

En’am Suresi 54. ayet: “…şüphe yok ki içinizden biri, bilgisizlik yüzünden bir kötülük yapar da sonradan tövbe eder, halini düzene koyarsa muhakkak ki Allah suçları örter, yargılar, rahimdir.”

 

Hucurat Suresi 11. ayet: “…kim tövbe etmezse artık onlar, zulmedenlerin ta kendileridir.”

 

Maide Suresi 39.ayet: “Ettiği zulümden sonra tövbe eden ve düzgün bir hale gelenin tövbesini Allah kabul eder. Şüphe yok ki Allah, suçları örter, rahimdir.”

 

Nisa Suresi 27. ayet: “Ve Allah, tövbenizi kabul etmeyi diler…”

 

Tövbenin Şartları:

 

Tam anlamı ile tövbenin kabul olmasının iki asıl şartı bulunmaktadır. Eğer bu iki şart yerine getirilmez ise tam anlamıyla tövbe edilmiş sayılmaz. Biz burada bu konuya kısa ve öz olarak değinmek ile yetiniyoruz.

 

Binincisi; pişmanlık ve nedamettir. İnsan yaptığı hata ve günahlardan dolayı gerçek anlamda pişman olmalı ve tabir yerinde ise kendini kahretmelidir. Kendisini kınayıp yüce yaradandan özür dilemelidir. Ondan kendisini bağışlamasını ve günahlarının üstünü örtmesini istemelidir. İnsan bir günah işleyip sadece dili ile tövbe etse tövbesi gerçek anlamda değildir. Gerçek anlamda kâmil olan bir tövbe kalpten olan ve pişmanlık ile beraber olan tövbedir.

 

İkincisi, o günaha dönmemekteki azimdir. Bir daha o hatayı ve günahı yapmamadaki azim. Azim her işte olması gerektiği gibi, tövbe konusunda da esas rolü oynamaktadır. Farzları yerine getirmekteki azim ya da men edildiği şeyleri yapmama konusundaki azim. Tövbenin kabulü için ikinci kanat azimdir. Bir daha isyan etmeme konusunda, günah işlememe konusunda azim. Sonuç olarak gerçek tövbede sadece “esteğfirullah” kelimesini dile getirmenin bir manası yoktur. Bu kelime pişmanlık ile ve kalpten çıkmışsa ancak gerçek bir tövbedir ve gerçek bir istiğfar.

 

İslam dininde tövbenin önemi vurgulanmasına rağmen hala günümüzde bu önem yeterince kavranmamıştır. İran İslam İnkılâbı’nın önderi İmam Humeyni, Tahriru'l-Vesile adlı eserinde tövbe konusunu ayrıntılı bir şekilde beyan etmişlerdir:

 

"Günahtan tövbe etmek vaciptir. Günah işleyen ya da vacip olan bir ameli terk eden birinin hemen tövbe etmesi vaciptir. Eğer tövbe ettiği anlaşılmazsa ya da bilinmezse, insanlar iyiliği emretme vazifesi olarak onu uyarmalıdırlar.”

 

İmam Humeyni “Kırk Hadis Şerhi” adlı eserinde bu konuyu detaylı bir şekilde ele almıştır ve tövbenin hemen ve derhal olması konusunu işlemiştir.

 

Vacibi Terk Etmenin ve Haram Olan İşleri Yapmanın Neticesi:

 

İnsana vacip olan bir ameli terk etmek ya da haram edilmiş bir işi yapmak yüce yaratıcıya isyandır. İslam dininde her amelin karşılığı ve de aynı şekilde mükâfatının olduğu Kur’an ı Kerim de ve Masumlardan gelen hadislerde zikredilmiştir.

 

Nisa Suresinin 14. ayetinde Allah-u Teala şöyle buyurmaktadır: "Ve her kim Allah’a ve Resulü’ne isyan eder ve sınırları aşarsa onu, daimi kalmak üzere, ateşe atar ve onadır horlayıcı, aşağılık bir hale getirici azap."

 

Ve yine Cin Suresinin 23. ayetinde şöyle buyrulmaktadır: "…ve kim, Allah’a ve Peygamberine karşı gelirse artık onun hakkıdır cehennem ateşi, ebedi olarak da kalır orada."

 

İmam Ali (a.s) buyuruyor ki: "Farzlar, farzlar. Onları Allah’a ulaştırın ki onlar (farzlar) da sizi cennete ulaştırsınlar."

 

Günahın Etkileri

 

Günahın etkisi sadece ahiretimiz ile ilgili değildir. Peygamber ve Ehl-i Beyt’den gelen birçok hadis de bu konuya değinilmiştir. Günahın etkisi ahiretimizi olduğu kadar dünyamızı da etkiler. Biz burada günahın etkilerine değinmek istiyoruz. Daha geniş olarak okuyucularımız Kevser yayınlarından çıkmış olan “Ana hatları ile Günah ve Etkileri” adlı esere başvurabilirler.

 

Günah’ın Genel Etkileri:

 

Nimetlerin elden gitmesi ve zail olması

-Dünyada edilen duaların kabul olmaması ve hacetlerin giderilmemesi

-Rızkın azalması ve bereketinin olmaması

-Çeşitli belalara ve musibetlere duçar olmak

-Zorbaların ve inançsız insanların sultasına girmesi

Bu saydıklarımız genel olarak günah işleyenler içindir. Yani hangi günahı işlerse işlesin bunlar başına gelir. Bir de bazı günahlar vardır ki insan eğer onları işlerse başına daha değişik belalar gelir.

 

Günaha Göre Etkiler:

 

-Ansızın ölümün gelmesi

-Kuraklık olması

-Düşmanların o topluluğa galip gelmesi ve sultaları altına almaları

-Eldeki malın bir şekilde zorla alınması

-Duaların kabul olmaması

-Daha önce görülmemiş yeni belaların gelmesi

-Amellerin kabul olmaması

 

Yeri gelmişken Tövbe ile ilgili bir hikâye nakledelim:

 

Yolcu ve Haydut

 

Bir grup eşkıya insanların yolculuk ettikleri güzergâhlarda, gelen gidenin eşya ve mallarını gasp ve çalmak amacıyla pusu kurmuşlardı. O sırada tek başına yolculuk eden birini gördüler ve hemen önünü kestiler. Sert bir dille; “Elinde ne varsa hepsini bize ver” dediler. Garip yolcu da; “Benim varım yoğum 80 dinardır. Bu 80 dinarın 40 dinarını borç almıştım ve geri ödemek için bu yolculuğa çıktım. Ve geri kalan miktar ise ancak beni geri götürür” diye cevap verdi. Eşkıyaların başında bulunan iri yarı adam “Bırakın gitsin, halinden de bellidir doğru söylediği. Üstünde fazla bir şeyi olduğunu sanmıyorum.” dedi ve gitmesine izin verdiler.

 

Aradan birkaç gün geçti. Eşkıyalar yine pusu kurmuş, avını bekleyen bir avcı gibi gelip geçenleri bekliyorlardı. Bu sırada o garip yolcu geri dönüş yolundaydı ve eşkıyalar yine önünü kestiler. Yine sert bir dille ona hitaben; “Neyin var neyin yok ver yoksa seni öldüreceğiz.” dediler. Garip yolcu “80 dinarım var idi. 40 dinarını borç almıştım ve borcumu ödedim. Geriye kalanın ise bir kısmını günlük ihtiyacıma harcadım ve kalan az miktarla vatanıma dönmeye çalışıyorum.” diye cevap verdi. Eşkıyaların başı olan adam, “Üstünü iyice arayın.” diye emir verdi. Eşkıyalar iyice aradılar ve baktılar ki az miktarda para kalmış ve kalan miktar ise onu ancak vatanına ulaştırır.

 

Eşkıyaların reisi dayanamayıp garip yolcuya sorar; “Bu işin hakikatini anlat. Nasıl olur da bu kadar tehlikeli olaylar başına gelmesine rağmen sen doğruyu söyleyebiliyorsun ve bizi kandırmaya çalışmıyorsun?” Garip yolcu cevabında “Ben küçüklükten anneme asla yalan konuşmayacağıma ve her ne olursa olsu doğru konuşacağıma dair söz vermiştim.” der. Eşkıyalar kahkahalarla gülmeye başladılar. Onların başında bulunan adam ise gülmüyordu ve derinden bir “ah” çekerek "Şaşılacak şey doğrusu! Annene, yalan söylemeyeceğine dair söz verdin ve verdiğin söze de ne olursa olsun sadık kalıyorsun. Nasıl olurda Allah benden günah işlememem konusunda söz alır ve ben umursamaz bir tavırla itina etmem ve sürekli günah işlerim!" dedi. Sözlerine şöyle devam etti: “Allah’ım sana söz veriyorum ki bundan sonra hiçbir günahta bulunup kendime ve etrafımdakilere zulüm etmeyeceğim. Tövbe. Tövbe."

 

İmam Ali (a.s) buyuruyor ki: "Günahı terk etmek zordur ama ondan daha zor olan Cenneti terk etmektir."