“İnsan kendi yaratılışını unutur da: “Çürümüş kemikleri kim yaratacak” diyerek, Bize misal vermeye kalkar? De ki: “Onları ilk defa yaratan diriltecektir. O, her türlü yaratmayı bilendir.” Yasin, 78 ve 79

Muhammed bin Hanefiye

Muhammed bin Hanefiye

Soru

Neden Muhammed bin Hanefiye Kerbela kıyamında İmam Hüseyin’e (a.s) yardım etmedi? Acaba onun hakkındaki “O imamet iddiasında bulundu” iddiası doğru mudur?

Kısa Cevap

Muhammed bin Hanefiye’nin imanî ve ahlâkî faziletleri ve şahsiyeti hakkında hüküm vermek -tarih boyunca bu şahsiyetin kişiliği ve konumu hakkında yapılan tahrifleri dikkate aldığımızda- gerçekten çok zordur. Ama araştırmalar yaparak tarihî kaynaklarda dağınık halde olan şahit ve karinelerden yararlanarak bu şahsın tarihteki yaşantısının sahip olduğu boyutlardan bir köşesini açmak ve anlatmak mümkündür. İmam Ali’nin (a.s) oğlu olan bu şahsiyet hakkında söylenmesi mümkün olan şeylerden bir kısmı özetle şunlardır: O çok arınmış bir insandır. İmam Ali, İmam Hasan ve Hüseyin’in alaka ve ilgi gösterdikleri bir şahsiyettir. O bu imamların imam olduklarına inanmış ve o kesinlikle imamlık iddiasında bulunmamıştır. O çok fedakâr bir asker gibi her üç İmam’ın (a.s) hizmetinde çalışmıştır.

Kerbela kıyamına şirket etmemesinin nedeni hakkında şunlar söylenebilir: Öncelikle İmam Hüseyin’in kıyamı şahadetle sonuçlanmıştır. Bu hedefin tahakkuku için imamla birlikte olanlar yeterli gelmiştir. Dolayısıyla imam tüm yarenlerinin şahadetiyle sonuçlanan savaşta imamet evinin tüm erkek çocuklarının o savaşa katılmasını salah bulmamış ve bu nedenle Muhammed’in bu savaşa katılmasını istememiş olabilir. İkinci olarak kendisi hasta olduğu için bu savaşa katılmamış olabilir. Üçüncü olarak İmam Hüseyin’in gıyabında Medine’de kalmasını istemiş ve orada olanları kendisine bildirmesi için onu Medine’de görevlendirmiş olabilir.

Ayrıntılı Cevap

Muhammed bin Hanefiye’nin şahsiyetini daha fazla tanımak için aşağıdaki konuları incelemek zaruridir:

İlkin muhaliflerin tarih boyunca İmamet hanedanının erkek şahsiyetlerini baltaladıklarına ilişkin bir mukaddime sunmalı, sonra:

1. Muhammed b. Hanefiye’nin değerli babası İmam Ali’yle (a.s) birbirlerine duydukları karşılıklı muhabbet;

2. İmam Hasan’la (a.s) birbirlerine duydukları karşılıklı muhabbet;

3. İmam Hüseyin’le (a.s) birbirlerine duydukları karşılıklı muhabbet;

4. Muhammed b. Hanefiye’nin kıyama ve İmamların (a.s) kanını isteyen kimselere karşı beslediği muhabbet;

5. İmam Seccad’a (a.s) karşı beslediği muhabbet.

Bu konuları inceleyip açıklayarak İmam Ali’nin (a.s) oğlu olan Muhammed b. Hanefiye’nin şahsiyetini tanıyabiliriz inşallah.

Tarihin İmam Ali Hanedanına Karşı Sergilediği Tavır

Şüphesiz bu hakikati açıklamak için tarihteki tüm karineleri ve şahitleri incelemek için daha çok zamana ihtiyaç vardır ki bu kısa makaleye sığmaz. Bu nedenle bu bağlamda var olan gerçeklerin bir kısmıyla yetineceğiz.

a) Tarihi kitapların, hâkim ve sultanların istekleri doğrultusunda hiçbir şekilde onların duygularına ve hükümetlerinin çehresine dokunmayacak şekilde yazıldığı meşhurdur. Bu nedenle İbn Hişam, İbn İshak’ın siyerini kendi yöntemiyle kısaltmak ve özetlemek istediğinde şöyle diyor: “Ben İbn İshak’ın bu kitapta yazdıklarının bir kısmını zikretmeyeceğim. Allah’ın resulünden hiçbir eser olmayan şeylerden, haklarında Kur’ân’da hiçbir şahit veya tefsir olmayan… aynı şekilde şairlerin nezdinde tanınmayan şiirleri de burada getirmeyeceğim. Bazı insanların kendisinden rahatsız olduğu şeyleri de nakletmeyeceğim.” [1] Şüphesiz İbn Hişam’ın “bazı insanları rahatsız eden şeyler” şeklindeki ifadesinden maksat hâkimler ve sultanlardır. Aksi takdirde tarih hakkında yapmış olduğu bu tahrifin sebebinin bazı sıradan insanların duygularını rahatsız edecek şeyler olduğunu söylemek asla mantıklı gelmez.

b) Tarih mütalaa edildiğinde bazı tarihçilerin İbn Hişam’ın yöntemini izlemediği ama birçok etken nedeniyle hâkimlerin istekleri doğrultusunda tarihi yazdıkları görülüyor. Örneğin tarihçiler, İmam Hüseyin’in (a.s) ilk günden beri Yezid’in halifeliğine muhalif olduğunu, ona biat etmediğini ve Medine hâkimi Velid’e şöyle buyurduğunu biliyorlar:

“Biz nübüvvetin Ehl-i Beyt’i, risaletin madeniyiz, meleklerin inip kalktıkları yerleriz ve… Yezit fasit, fasık, içki içen, günahsız insanların katili açıktan açığa fıska bulaşmış ve… bir kimsedir. Benim gibi bir kimse Yezit gibi bir kimseye biat etmez.”[2]

İmam’ın bu çok açık sözünü tahrif ederek Hz. Hüseyin’in (a.s) Velid’e “beni Yezid’in yanına götür” dediğini iddia ediyorlar. Açık olan bu tahrifin hâkim ve halifenin zevkine ve isteğine uygun yapıldığı çok açıktır. Buna binaen eğer tarihçiler İmam Hüseyin’in çok açık olan tarihini bu şekilde tahrif eder ve olayı tersine çevirirlerse ise başkalarının vazifesi de çok açıktır!

c) Bazı tarihçiler ve raviler sulta ve hâkimlerin gücünden ve zulmünden korktukları için İmam Ali’nin (a.s) faziletlerini inkâr etmişler ve bunun yerine sultanlar için faziletler sıralamış ve konumlarını yüceltmelere çalışmışlar.[3] Bu nedenle yakinen şunu söylemek mümkündür ki tarih, Ehl-i Beyt (a.s) hakkında, özellikle İmam Ali’nin evlatları bağlamında insaftan çok uzak bir şekilde tavır takınmıştır. Onun için Muhammed bin Hanefiye’nin şahsiyetini tanımak için tarih kitaplarında çok dağınık olan şahit ve karinelerden yararlanmak gerekir. Bu karineler şunlardır:

1. Muhammed b. Hanefiye’nin Değerli Babası İmam Ali’yle (a.s) Birbirlerine Duydukları Karşılıklı Muhabbet

Bu konuyu incelemeye tabi tutan bir kimse Şia ve Sünnî kaynak kitaplarında dağınık bir şekilde bulunan rivayetleri –imamlar hakkındaki konuların sansür edilmesinden dolayı- incelerse bu konuyu fark edecektir ki İmam Ali (a.s) kendi çocuğuna çok ilgi ve alaka duymaktadır. Öyle ki bazı sözlerinde şöyle buyuruyor:

“Dünyada ve ahirette bana iyilik yapmak isteyen bir kimse oğlum Muhammed’e iyilik yapsın.” [4]

el-İthaf kitabının yazarı, İmam’ın (a.s) vasiyetini şöyle nakletmiştir:

“Sonra Muhammed b. Hanifeye’ye baktı şöyle buyurdu: “Kardeşlerine tavsiye ettiğimi aklında tuttun mu?” “Evet” dedi. Buyurdu: “Öyle ise aynısını sana da tavsiye ediyorum. Kardeşlerinin değerini bil. Senden büyük olduklarından dolayı üzerinde hakları vardır. Onların düsturlarına itaat et. Onlarla istişare etmeden hiçbir şeyi kesinleştirme.” Sonra buyurdu: “Siz Hasaneyn’e (Hasan ve Hüseyin) onun (İbn Hanefiye) hakkında tavsiye ediyorum, ona sizler hakkında tavsiye ettiğimi. Zira o kardeşiniz[5] ve babanızın oğludur ve biliyorsunuzdur ki babanız onu seviyor.” [6]

İmam’ın vasiyetinin bu kısmı İmam’ın Muhammed bin Hanefiye’ye duyduğu alakasının ve muhabbetin ne kadar şiddetli olduğunu gösteriyor olmakla birlikte onunla kardeşlerinin arasındaki bağı muhkem kılmaya çalıştığını göstermektedir. Bu arada fırsatı ganimet bilip burada Şeyh Saduk’un İmam Ali’den (a.s) nakletmiş olduğu uzun tavsiyesini burada açıklamak tam yerinde olacaktır. Ancak bu vasiyet çok uzun olduğu için kısaca burada zikredeceğiz. “Müminlerin Emiri Hz. Ali (a.s) Muhammed b. Hanefiye’ye yapmış olduğu bir vasiyette şöyle buyuruyor:

“Ey oğlum! Dünyaya bağlı olan arzulara güvenmekten sakın. Zira arzular… eğer dünya ve ahiretin hayrını elde etmek ve kazanmak istiyorsan insanların elindekilere göz dikme.” [7]

Bu vasiyet İmam’ın (a.s) son vasiyetlerindendir ve açık bir şekilde imam Ali’nin (a.s) oğlu Muhammed bin Hanefiye’ye olan alakasını ve ona şahsiyet ve kişilik kazandırmak için ne kadar uğraştığını, Ehl-i Beyt’e doğru yönlendirmeye nasıl istekli olduğunu açık bir şekilde ortaya koymaktadır. İmam kendisinin içinde bulunduğu bütün sorun ve müşküllere rağmen bu uzun vasiyetnameyi yazmayı boş vermemiştir.

2. İmam Hasan’la (a.s) Birbirlerine Duydukları Karşılıklı Muhabbet

Bunu destekleyecek şahitler ve karineler çoktur. Burada bazı örnekleri beyan edeceğiz.

a) İmam Ali’nin Hasaneyn’in (Hasan ve Hüseyin) canını korumaya çok dikkat ettiği meşhurdur. Zira bir taraftan imametin devamı, diğer taraftan Peygamber’in (s.a.a) neslinin devam etmesi bu iki kişinin baki kalmasına bağlıydı. Bu nedenle İmam (a.s) tehlikeli görevlere Muhammed b. Hanefiye’yi gönderirdi. Bu nedenle bazıları Muhammed b. Hanefiye ile kardeşlerinin arasında ihtilaf çıkarmak için bunu suiistimal etmeye çalışırdı. Onlar hakkında kötümser düşünmeyecek olursak İmam Ali’nin onunla kardeşlerinin arasında yapmış olduğu bu ayrımcılığın nedenini Muhammed b. Hanefiye’ye şöyle sorarlardı: “Nasıl oluyor baban hep tehlikeli görevlere seni gönderiyor ama kardeşlerin Hasaneyn’i göndermiyor?” İbn Hanefiye’nin bu tefrikacı sözlere karşı sergilediği tavır, onun o iki değerli kardeşlerine ve babasının kendisi hakkındaki kararlarına karşı ne kadar duyarlı olduğunu ortaya koyar. Onların sormuş olduğu soruya karşı verdiği cevap şöyledir:

“O iki kardeşim babamın gözleridirler. Kendi elleriyle kendi gözlerini koruyor.” [8]

b) İmam Hasan (a.s) ölüm haletine (ihtizar) girdiğinde Kanber’i çağırır ve ona “Git Muhammed b. Hanefiye’yi çağır” diye buyurur. Kanber “Ben ona İmam seni çağırıyor, dediğimde hemen “Acaba bir olay mı oldu?” diye sordu. İmam Hasan’ın (a.s) yanına git, dedim. Aceleyle beraber hazretin huzuruna vardık. Selam verdikten sonra İmam Hasan ona şöyle buyurdu: “Otur! … Ey Ali’nin oğlu ben senin hakkındaki hesadetlerden korkmam. Zaten Allah kâfirleri bu vasıfla nitelendirmiştir. Şeytanın sana nüfuz edebileceği bir kapı sende bırakmadı.” … Sonra Muhammed b. Hanefiye, kendi kardeşini muhatap alarak şöyle dedi: “Sen beni Peygamber’e götüren benim imamım ve serverimsin. Allah’a yemin ederim senden bu sözü işitmeden önce ölümün bana gelmesini isterdim.”[9]

Bu söz İbn Hanefiye’nin kardeşinin imametine olan itikadının ve imanının mertebesinin ne kadar yüksek olduğunu beyan etmektedir.[10] İmam Hasan’ın (a.s) sözü de Muhammed b. Hanefiye’nin hesadetten uzak olduğuna, şeytanın kendisine nüfuz edebilecek bir kişi olmadığına ve onun Allah’ın “Azgınlardan sana uyanlar dışında, kullarım üzerinde senin hiçbir hâkimiyetin yoktur.”[11] sözünün reel örneği olduğuna dair şahittir. Aynı zamanda bu şahsiyetin büyüklüğüne dair açık delildir.

c) İmam Hasan (a.s) şahadete ulaştığında Muhammed b. Hanefiye onun matemine çok derin duygularla ve hüzünle dolu sözler söyleyerek o hazreti övüyordu. Yakubî bu bağlamda şöyle diyor: “İmam Hasan’ın bedenini kefene sardıklarında Muhammed b. Hanefiye şöyle dedi: “Ey Eba Muhammed! Allah sana rahmet etsin. Allah’a yemin ederim ki senin yaşaman izzet kaynağı ve vefatın hidayet kaynağıydı. Ne güzel ruh bedeninde yerleştirilmiştir. Kefene sarılmış olan senin bedenin neden böyle olmasın. Oysaki sen hidayet sülalesinden, takva ehlinin sözleşmişlerindensin. İman kaynağından süt emmişsin, pak yaşadın. Pak dünyadan gittin. Allah’ın rahmeti ve bereketi üzerine olsun…”[12]

Eğer bir kimse Muhammed b. Hanefiye’nin kardeşinin mateminde kardeşini öven çok kısa ama çok anlamlı bu sözlere dikkat ederse, sözlerinin en güzel ayrıcalıklara ve fazilet içerikli anlamlara haiz olduğunu görecektir. Bu güzel sözlerle kardeşinin hakkını eda ediyor. Rıhlet eden İmam’a (a.s) İbn Hanefiye’den daha aşina kim olabilir?[13]

3. İmam Hüseyin’le (a.s) Birbirlerine Duydukları Karşılıklı Muhabbet

Bu alakanın iki taraflı olduğuna delalet eden deliller konunun devamında geliyor:

a) İmam Bâkır’dan (a.s) şöyle nakledilmiştir: “İmam Hüseyin, İmam Hasan’ın hatırı için onun meclisinde konuşmuyordu. Muhammed b. Hanefiye de İmam Hüseyin’e karşı böyle idi.”[14]

b) Sıbt b. Cevzi Tezkiretü’l-Havas adlı eserinde şöyle naklediyor: “Muhammed b. Hanefiye İmam Hüseyin’in (a.s) yolculuğa çıktığından haberdar olduğunda abdestli halde çok ağladı.”[15] “Kardeşim sen banim katımda en sevimli ve herkesten en çok azizimsin” vb. derdi.”[16]

Beyan edilenlerden Muhammed b. Hanefiye’nin İmam Ali’nin ve kardeşlerinin yanındaki yeri ve konumu ve onların da onun yanındaki yeri ve konumu açıklanmış oldu. Ama şu soru halen yerini korumaktadır ki neden Muhammed b. Hanefiye Kerbela yolculuğunda Hz. Hüseyin’le beraber değildi?

Muhammed b. Hanefiye’nin Kerbela’da Bulunmamasının Sırrı:

Bu çok sorulan bir sorudur. Bu sorunun cevabının açıklığa kavuşması için bu konuyu birkaç açıdan incelememiz gerekmektedir.

1. İmam Hüseyin’in (a.s) kıyamı şahadetle sonuçlanmıştır. İmam’ın o büyük hedefi onunla beraber olan o sayıyla tahakkuk bulurdu. Bu nedenle İmam, neticesi tüm arkadaşlarının şehitlik derecesine ulaşacağı bir savaşa ailenin tüm erkeklerinin katılmasını uygun görmemiştir. Bu bakışı ve görüşü Muhammed b. Hanefiye’nin “Onun tüm arkadaşlarının ve babalarının isimleri bizim yanımızda yazılmıştır.”[17] sözleri teyit ediyor.

2. Başka bir görüş şöyledir: O İmam’ın hicreti döneminde hasta idi. Dolayısıyla bu kıyama katılamamıştır. Ama hastalığının türü hakkında ihtilaflar vardır.[18]

3. Üçüncü görüş ki kabul edilmesi daha mantıklıdır şudur: İmam kardeşini kendisinin bulunmadığı bir dönemde önemli bir görev için Medine’de bıraktı. Bu görüşün birkaç şahidi vardır:

Birinci Delil: Allâme Meclisî ve Allâme Muhsin Eminî şöyle diyorlar: İmam kendi kardeşini, düşmanların Medine’deki faaliyetlerinden haberdar etmesi için Medine’de görevli bıraktı.

“Ama sen Medine’de kalmayacaksın, kalıyorsan Medine’de benim gözüm olarak kalacaksın. Onların faaliyetlerinden hiçbir şeyi benden gizli bırakmayacaksın.” [19]

İmam’ın, İslâm bölgelerinin en önemli şehirlerinden birinde, yani Medine’de olup biteceklerden habersiz kalmamak için kendi güçlerinden birilerini oraya yerleştirmesi doğaldır.

İkinci Delil: İmam’ın Muhammed b. Hanefiye’ye yazmış olduğu son mektuptur. Tarihçiler şöyle yazarlar: İmam’ın en son yazdığı mektup, kardeşi Muhammed b. Hanefiye’ye yazmış olduğu mektuptur. İbn Kavleviye İmam Bâkır’dan (a.s) şöyle naklediyor: İmam Hüseyin (a.s) Kerbela’dan Muhammed b. Hanefiye’ye şöyle yazdı:

“Bismillahirrahmanirrahim, Kerbela’dan Hüseyin b. Ali’den Muhammed b. Ali’ye… Dünya sanki olmamıştır, ahiret ise hiçbir zaman aradan gitmeyecektir.”[20]

Buna binaen eğer İmam kendi kardeşinden –Kerbela kıyamına katılmadığından dolayı- rahatsız olsaydı en son mektubunu ona yazmazdı.

Üçüncü Delil: İbn Hanefiye’nin İmam Hüseyin’in intikamının alınması için gerçekleştirilen hareket ve kıyamlara yönelik göstermiş olduğu gayret ve sarf ettiği ciddiyet ve çabadır. Eğer o,İmam Hüseyin’in kıyamında kusurlu olmuş olsaydı ona neden kardeşin İmam’a yardım etmedin, şeklinde kendisine itiraz edilmesi gerekirdi. Oysa Muhammed b. Hanefiye, Muhtar’dan, Ömer b. Sad’ı öldürmeyi geciktirdiği için yakınıyor. Ayetullah Hoî (r.a) bu bağlamda şöyle yazıyor: “Muhammed b. Hanefiye bir toplantıda Şiilerle oturuyordu. Muhtar’dan Ömer b. Sad’ı öldürmeyi geciktirdiği için şikâyete diyordu. Sözü daha tamamlanmadan iki kişinin başını onun yanına getirdiler. O da hemen secdeye kapıldı ve ellerini havaya kaldırdı, dua etti ve şöyle dedi: “Allah’ım bu günü Muhtar için unutma, ona Muhammed’in (s.a.a) Ehl-i Beyt’inden (a.s) en güzel mükâfat ver. Allah’a yemin ederim bundan sonra Muhtar’dan şikâyetçi olmayacağım.”[21]

Dördüncü Delil: Tarihi incelediğimizde, İmam Seccad’ın (a.s) yapılan kıyamlarda kıyam edenlere yardımcı olması ve onlarla fikir alışverişinde bulunması için amcasını kendi yerine vekil tayin ettiğine dair naslar vardır. İmam Seccad’ın (a.s) mektubu şöyledir:

“Ey amcam! Eğer biz ehlibeyte bağlı olma noktasında mutaassıp bir köle varsa, insanların ona yardım etmeleri vaciptir. Gerçekten ben seni bu iş için mesul olarak tayin ediyorum. Nasıl uygun ve selah buluyorsan o şekilde amel et.” [22]

Kıyam işleri bağlamındaki sorumluluğun İmam Seccad tarafından amcası olan Muhammed b. Hanefiye’ye verilmesi en güzel ve en iyi yöntemdir; Zira hâkimler, Muhammed’in kendi hükümetlerine karşı savaş içinde olduğunu düşünmüyorlardı. Düşmanlarda suizan oluşturacak bir şeyi de yoktu. Zira o kendi imameti peşinde değildi. İmam Seccad ise hükümet tarafından gözetim altında idi. Zira o Kerbela’da şehit olanların intikamını almakla mükellef idi ve imamet makamına layık bir kimse idi. Zira o ilim, takva ve şeref sahibi idi. Şiilerden bir kısmının imam oluşuna dair inançları olduğu hükümet casusları tarafından biliniyordu. İmam, Emevi hanedanı tarafından canına yönelik tehditlerden canını koruyarak adil bir hükümetin başa gelmesi, dini ihya etme ortamının oluşması ve Ehl-i Beyt’in intikamını almak için çok uğraştı. Bir lahza bile sakin durmadı ve bu doğrultuda vaktini esirgemedi.[23] Dikkatli düşünen bir kimse bütün bu işlerin yapılmasının Muhammed b. Hanefiye olmaksızın gerçekleştirilmesinin çok zor olduğunu anlar.

İmamet İddiasında Bulunma İddiası

Beyan edilen konulardan Muhammed b. Hanefiye’nin bireysel ve toplumsal hüviyeti ve tarihteki yeri ve konumu açıklandı. Kendisi için zikredilen bütün bu niteliklere rağmen onun hatadan ve yanlıştan masum olduğuna inanmıyoruz. Rical ilminde uzman ve çok derin olan Ayetullah Hoî (r.a) şöyle diyor. Muhammed b. Hanefiye’nin imanını ve inancını zedeleyecek hiçbir şey bulamadım. Hatta onun imamet iddiasında bulunduğu hakkında zikredilen rivayet sahih bir rivayettir ama yinede onun imanını soru altında bırakmaz. O şöyle diyor: Rivayet senet bakımından sahihtir ve Muhammed Hanefiye’nin İmam Seccad’ın (a.s) imametine inandığına delalet ediyor.[24]

Bize göre Ayetullah Hoî’nin görüşü doğrudur. Zira bu rivayete dikkat edilirse, rivayetin ilk kısmında Muhammed b. Hanefiye’nin İmam Seccad (a.s) için saygılı ibareler ve güzel kelimeler kullandığını, rivayetin sonunda da çok açık bir şekilde sonuçta ayağının kaydığının farkına varmış olduğunu ve İmam Seccad’ın imametini kabul ettiğini görür. “Sonra Muhammed b. Hanefiye geri döndü ve Ali b. Hüseyin’in velayetini kabul etti.”[25]

–—


[1]     İbn Hişam, Abdulmelik, b. Hişam el-Humeyri el-Meafiri, es-Siretu’n-Nebeviye, Tahkik; Mustafa es-Seka, İbrahim el-Ebyari ve Abdulhafiz, Şelebi, Beyrut: Daru’l-Marife, baskı tarihi yok, c. 1, s. 4.

[2]     İbn Asem, Ebu Muhammed, Ahmet el-Kufi, Kitabu’l-Futuh, tahkik: Ali Şiri, 1. baskı, Beyrut: Daru’l-Edva, h.k. 1411, miladi. 1991, c. 5, s. 14.

[3]     Bu konuda Allâme Eminî’nin Guluv der Fezail adlı kitabında getirmiş olduğu onlarca örneklere bakmak yeterlidir.

[4]     Kuleynî, Muhammed b. Yakup, el-Kâfi, Tahran, Daru’l-Kutubu’l-İslamiye, h.ş 1365, c. 1, s. 300; Meclisî, Biharu’l-Envar, Beyrut, Müesesetu’l-Vefa, h.k. 1404, c. 44, s. 174.

[5]     Futuh-i İbn Asem’de şu ibareyle gelmiştir: “Sizin kardeşinizi size tavsiye ederim, onu da size tavsiye ederim.” c. 4, s. 28.

[6]     Taberî, Ebu Cafer, Muhammed b. Cerir, Tarihu’l-Ümem ve’l-Müluk, Tahkik: Muhammed Ebulfazl İbrahim, 1. Baskı, Beyrut, Daru’t-Turas, h.k. 1387, miladi. 1967, c. 5, s. 147.

[7]     Şeyh Saduk, Ebu Cafer, Men la Yahduru’l-Fakih, Kum, Camiatu’l-Müderrisin, h.k. 1413, c. 4, s. 284-292.

[8]     İbnu’l-Ummad el-Hanbelî, Şehabuddin, Ebul-Fellah ed-Dımeşkî, Şuzuratu’z-Zeheb fi Ahbari Men Zeheb, Tahkik: el-Ernaut, 1. baskı, Dımeşk, Beyrut, Dar-u İbn Kesir, h.k. 1406, miladi. 1986, c. 1, s. 331.

[9]     Biharu’l-Envar, c. 44, s. 176-177; Kâfi, c. 1, s. 300.

[10]    Başka bir rivayette İmam Hüseyin’in imametine işaret ediyor. Biz uzatmamak için zikretmiyoruz.

[11]    Hicr, 42.

[12]    Yakubî, Ahmet b. Ebi Yakup b. Cafer, Tarih-i Yakubî, Beyrut, Daru’s-Sadr, tarihsiz, c. 2, s. 225.

[13]    Necefî, Ali b. Hüseyin, el-Haşemî, Muhammed b. Hanefiye, 1. baskı, Tahkik: el Müesesetu’l-İslamiye li’l-Buhusi ve el-Malumat, Daru’l-Huda, h.k. 1424, s. 94.

[14]    Biharu’l-Envar, c. 43, s. 319.

[15]    Tezkiretu’l-Havas, s. 217. Alıntı: Necefi, Ali b. El-Hüseyin, el-Haşemi, Muhammed b. Hanefiye, 1. baskı, Tahkik: el-Müesesetul-İslamiye li’l-Buhusi ve el-Malumat, Daru’l-huda, h.k. 1424, s. 100.

[16]    Taberî, Ebu Cafer, Muhammed b. Cerir, Tarihu’l-Ümem ve el-Mülük, Tahkik: Muhammed Ebulfazl İbrahim, 1. Baskı, Beyrut, Daru’t-Turas, h.k. 1387, miladi. 1967, c. 5, s. 341.

[17]    Biharu’l-Envar, c. 44, s. 186; İbn Şehri Aşub, el-Munakabat, Kum, İntişarat-ı Allâme, h.k. 1379, c. 4, s. 53.

[18]    Bkz. Muhammed b. Hanefiye, s. 109-112; Alıntı: Şeyh Cafer en-Nakdi, es-Seyidetu Zeynebu’l-kubra, s. 9, Mehna b. Sina da Ricali Allame Lahici adlı kitabın hatla yazılmış nüshasından alıntı yapmıştır, s. 119.

[19]    Bkz. Biharu’l-Envar, c. 44, s. 329; Ayanu’ş-Şia, Beyrut, Daru’t-Tearuf li’l-Matbuat, c. 1, s. 588.

[20]    Kummî, İbn Kevleviye, Kamilu’z-Ziyarat, Necef, İntişarat-ı Murtezeviye, h.k. 1356, s. 75.

[21]    Hoî, Seyyid Ebul Kasım, Mucmu’r-Ricali’l-Hadis, c. 18, s. 100. Alıntı: Biharu’l-Envar, Bâb-ı Ahvali’l-Muhtar, c. 45.

[22]    Biharu’l-Envar, c. 45, s. 365.

[23]    Hüseynî, Celalî, Seyyid Muhammed Rıza, Cihad-ı İmam Seccad, 2. baskı, h.k. 1417, s. 236-237.

[24]    Mucmu’r-Ricali’l-Hadis, c. 16, s. 50.

[25]    Bkz. el-Kâfi, Kitabu Hücce, c. 4, s. 81, hadis no. 5.