Her kim görüşten aciz kalır ve çarelerden istifade edemezse yumuşaklık anahtarı olur. A’lam’ud-Din, 298 İmam Hüseyin (a.s)

Nevruz Bayramının İslam’daki Yeri

Nevruz Bayramının İslam’daki Yeri

Soru

İslamiyetin Nevruz bayramına bakışı nasıldır ve acaba Nevruz bayramı hakkında şer’î bir delil var mıdır?

Kısa Cevap

Bu bayram, İslâm öncesi yaygın olan İranlıların antik bayramlarındandır. Rivayet kitaplarında İmam Sadık’tan (a.s) Nevruz’un fazileti hakkında bir rivayet nakledilmiş ve son dönemdeki meşhur fakihler bununla amel etmiş ve de Nevruz’da gusül almanın müstehap olduğuna fetva vermişlerdir. Lâkin bazıları da bu rivayet hakkında tartışmıştır. Bu nedenle, yüzde yüz bir şekilde bu bayrama dinî bir renk vermek ve dinî bayramlardan saymak mümkün değildir. Ama masumlar tarafından bu bayrama yönelik bir yasaklamanın nakledilmediğine de dikkat etmek gerekir. Bu yüzden, mesele mubahlar kategorisine girmektedir.

Böyle günlerin kutlanması, tabiat yaratıcısının azametini bize hatırlatması, halkı temizliğe teşvik etmesi, akraba ziyareti, müminlerin sevindirilmesi, düşmanlıkları ve kinleri yok etmesi ve mahkûmların serbest bırakılmasına vesile olması gibi açılardan ayrı bir önem taşımaktadır. Emirul Muminin Hz. Ali’nin (a.s) Allah’a karşı günah yapılmayan her gün bayramdır, diye buyurduğunu da biliyoruz. Evet, ateş üzerinden atlamak ve benzeri bir takım yanlış adetler de mevcuttur. Bunlar şer’î bir delil taşımamaktadır. Hatta bu işler dine yakın olmaktan çok hurafeye yakındır ve bunların kökünün kuruması için çalışılmalıdır.

Ayrıntılı Cevap

Nevruz Bayramı, İran’ın Farsça konuşan halkı ve komşu ülkeler tarafından kutlanan bayramlardandır. Aynı şekilde Irak, Türkiye ve Suriye ülkelerinde yaşayan Kürt dilinde konuşan halk da bunu kutlamaktadır. Bu bayram, İslâm öncesi yaygın olan antik bayramlardandır. Biz elimizde olan kaynaklara bakmamız neticesinde Şeyh Tusî (hicri 460) zamanına dek onu teyit eden bir rivayet veya ona itiraz eden bir fakih ile karşılaşmadık. O, Misbahu’l-Müteheccid’de Nevruz Günü hakkında şu rivayeti Mualla b. Hanis kanalıyla İmam Sadık’tan (a.a) nakletmektedir:

“Gusül al, en temiz elbiseni giy ve ıtır kullan. O gün oruçlu ol. Öğle ve ikindinin sünnetlerini kıldıktan sonra dört rekât namaz kıl ve ilk rekâtta bir defa Fatiha ve on defa Kadir, ikinci rekâtta bir defa Fatiha ve on defa İhlâs, üçüncü rekâtta bir defa Fatiha ve on defa İhlâs ve dördüncü rekâtta ise bir defa Fatiha ve on defa Nas ve Felak sûrelerini oku. Namazı bitirdikten sonra yere secde et, Allah’a şükret ve O’ndan elli yıllık günahlarını bağışlamasını dile.”[1]

Aynı şekilde Muhazzeb kitabında belirtilen haberci, İmam Sadık’ın (a.s) şöyle buyurduğunu nakletmektedir:

“Nevruz, Peygamber’in (s.a.a) Müminlerin Önderi (a.s) için Gadir Hum’da biat aldığı ve onun velayetini ilan ettiği gündür. Buna bağlı kalana ne mutlu ve bunu çiğneyene de yazıklar olsun. Hakeza Allah Resulü’nün (s.a.a) Ali’yi (a.s) bağlılık sözü alması için cin vadisine yolladığı gündür. Ali’nin Nehrevan’da galip geldiği ve Zusediye’yi öldürdüğü gündür. Kıyam edicimizin yardımcılarıyla zuhur edeceği, Rabbinin onu Deccal’e galip kılacağı ve Deccal’ı Kûfe süprüntülüğünde asacağı gündür. Gelen her Nevruz’da bizim zuhur beklentimiz vardır. Zira o bizim günümüzdür. Farslar onu korumuştur ve sizler ise zayi ettiniz. (Sonra devam etti) İsrail oğullarından bir peygamber Rabbinden, binlerce kişi olan ve ölüm korkusundan evlerinden dışarı çıktıktan sonra Allah’ın kendilerini öldürdüğü bir halkı diriltmesini istedi. Allah onlara su serpmesini kendisine vahyetti. Peygamber bugünde onlara su serpti ve onlar dirildi. Onlar otuz bin kişiydi ve bugünde su serpmek sabit bir sünnet haline geldi ve bunun sebebini ilimde kalıcı olanlardan başka kimse bilmez. O gün Farsların yılının ilk günüdür.”

Mualla şöyle der: İmam (a.s) bunu bana yazdırdı ve ben de yazdım.[2] Son dönemin meşhur fakihleri bu rivayete göre amel etmiş ve Nevruz’da gusül almanın müstehap olduğuna fetva vermişlerdir. Cevahir yazarı şöyle demektedir: Nevruz guslü son dönem fakihleri arasında meşhurdur ve Misbah’ta zikredilen Mualla b. Hanis’in İmam Sadık’tan naklettiği rivayet sebebiyle bu konuda bir muhalefete rastlamadık.[3] Ama merhum Hoî rivayetin mürsel olması sebebiyle onunla amel etmemiş ve şöyle demiştir: Mualla b. Hanis’in rivayeti mürseldir ve ona güvenmek mümkün değildir. Elbette bizim kabul etmediğimiz sünnetlerdeki delillerde tolerans gösterme görüşü esasınca kabul edilebilir.[4]

Bu esas uyarınca, yüzde yüz bir şekilde bu bayrama dinî bir renk vermenin ve dinî bayramlardan saymanın mümkün olmayacağını söyleyebiliriz. Ama soru şudur: Mukaddes şeriat sahibinin bu bayramı dinî bir bayram saymadığını varsaysak bile acaba O bu bayramı yasaklamış ve kutlanmasını caiz görmeyecek şekilde haram kılmış mıdır? Yanıt olarak şöyle diyoruz: İbn Şehraşub Menakıb kitabında şöyle bir rivayet nakletmektedir: Nakledildiği üzere Mansur Devanikî, bir şahsı İmam Musa b. Cafer’in (a.s) yanına yolladı ve ondan Nevruz günü halkın tebrik ve hediyeleri takdim etmek için geldiği zaman kendi yanında oturmasını istedi. İmam şöyle buyurdu:

“Ben ceddim Allah Resulü’nün (a.s) hadislerine baktım ve bugün hakkında bir hadis görmedim. Bu, İslâm’ın ortadan kaldırdığı Farsların geleneğidir. İslâm’ın mahvettiği bir şeyi yaşatmak istemekten Allah’a sığınırım.”

Mansur şöyle dedi: Biz bunu ordumuz için bir siyaset olsun diye yapıyoruz ve ne olur Allah için otur. (Bunun üzerine) İmam oturdu ve bakanlar, emirler, komutanlar ve askerî erkân hediyeler ile geldi ve tebrikte bulundu…[5]

Bu rivayetin senedinin zayıf olduğu açıktır. Çünkü Şehraşub rivayetin senedini zikretmemiş ve “nakledildiğine göre” ifadesini kullanarak bunu aktarmıştır. Bu da rivayetin zayıf ve ona isnatta bulunmanın mümkün olmayışına delildir. Belirtmek gerekir ki Nevruz gününün kutlanması ve anılması kapsamlı ve yaygın bir konudur. Eğer bu İslâm, din ve mektebe aykırı olsaydı, İmamlar (a.s) kesinlikle açıkça ve vurgulayarak onu men ederdi ve bu bize ulaşırdı. İmamlar nezdinde (a.s) Nevruz hakkında konuşulduğu ama onların bunu men etmediği ve batıl saymadığı açıktır.[6]

Böyle köklü ve dayanaklı bir âdetin kökünü kurutmak için mürsel olan bir rivayete güvenilemeyeceği apaçıktır. Bu yüzden, bu mesele mubahlar kategorisine konulmalıdır. Evet, ateş üzerinden atlamak ve benzeri bir takım yanlış adetler de mevcuttur. Bunlar şer’î bir delil taşımamaktadır, hatta bu işler dine yakın olmaktan çok hurafeye yakındır ve bunların kökünün kuruması için çalışılmalıdır. Bu hususta sözü güzel bir şekilde sonlandırma bağlamında Emirul Muminin Hz. Ali’nin (a.s) “Allah’a karşı günah yapılmayan her gün bayramdır.” [7] buyruğuna işaret ediyoruz.

–—


[1]     Vesailu’ş-Şia, c. 8, s. 173.

[2]     a.g.e.

[3]     Cevahiru’l-Kelam fi Şerh-i Şeraiu’l-İslâm, c. 5, s. 42; Urvetu’l-Vuska (el-Mahşi), c. 2, s. 152.

[4]     Mevsue-i İmam Hoî, c. 10, s. 50.

[5]     el-Menakıb, c. 4, s. 319.

[6]     Bkz.Kâfi, c. 5, s. 142; Men La Yahduruhu’l-Fakih, c. 3, s. 300.

[7]     Nehcü’l-Belağa, s. 551.