Her kim kendinde bir hüzün görür de sebebini bilmezse başını yıkasın. ed-Deavat, 120/284 İmam Cafer-i Sadık (a.s)

Refi Hadisi

Refi Hadisi

Soru

Lütfen refi hadisinin ne anlama geldiğini açıklayınız.

Kısa Cevap

Refi hadisi İslâm Peygamberi’nden (a) rivayet edilen iki hadisin unvanıdır. Birinci hadis, İslâm dininde bazı özel durumlarda yükümlülük ve onun gerekliliklerinin ilga edildiğini veya bazı amellerin yapılması ya da yükümlülüğü sonuçlarının kaldırıldığını içerir. İkinci hadis, yükümlülük veya bazı hükümlerin, belirli kişileri kapsamadığını ifade eder.

Birinci hadis, tabirlerde ve refinin mısdak sayılarındaki bazı farklarla eski ve yeni birçok Şia kaynakları ve hadisleri içinde toplamış Cevami-u Ahadis şeklinde adlandırılan kitaplarda İmam Sâdık ve İmam Rıza (a) tarikiyle Peygamberimizden (s.a.a) rivayet edilmiş ve genel olarak senet açısından sahih ve geçerli kabul edilmiştir.

Birinci hadisin içeriği en kapsamlı şekliyle şöyledir:

“İslâm ümmeti dokuz şeyden sorumlu tutulmayacaklardır. Onlardan birincisi hata, ikincisi unutkanlık, üçüncüsü cahillikten ötürü yapılan şeyler, dördüncüsü güçlerinin dâhilinde olamayan şey, beşincisi çaresizlik ve mecburiyetlik, altıncısı ikrah ve icbar, yedincisi Kötü fal tutmak, sekizincisi vesveseden ötürü yaratılış hakkında düşünmek, dokuzuncusu dillerine ve davranışlarına yansımayan hasettir.”[1]

Bu hadis-i şerif hadisleri şerh edenler tarafından açıklandığı gibi fıkıh usulü âlimlerinin dikkatini de çekmiş, onlarda (Ehl-i Sünnet’in eski âlimleri genellikle mücmel ve mübeyyen konusunu) açıklamışlardır. Özellikle Şia’nın son usul âlimleri bu rivayeti (haram olma hükmünün şüpheli olduğu yerlerde “beraet aslını” ispatlamak için hadiste var olan “ma la yelemun yani bilmedikleri şey” cümlesinden dolayı isnat bakımından) detaylı ve dikkatli bir şekilde incelemeye tabi tutmuşlardır. Bu bağlamda meşhur olan ikinci hadis “Râfie’l-kalem” yani kalem kaldırılmış anlamında olan nebevi hadistir. Bu rivayet de Ehl-i Sünnet’in kaynak kitaplarında bir kaç senetle İmam Ali’den ve hakeza Peygamberimizin (s.a.a) hanımı Ayşe den nakledilmiştir.

Ayrıntılı Cevap

“İslâm ümmeti dokuz şeyden sorumlu tutulmayacaklardır. Onlardan birincisi hata, ikincisi unutkanlık, üçüncüsü cahillikten ötürü yapılan şeyler, dördüncüsü güçlerinin dâhilinde olamayan şey, beşincisi çaresizlik ve mecburiyetlik, altıncısı ikrah ve icbar, yedincisi Kötü fal tutmak, sekizincisi vesveseden ötürü yaratılış hakkında düşünmek, dokuzuncusu dillerine ve davranışlarına yansımayan hasettir.” [2]

Hem Ehl-i Sünnet, hem de Şia âlimleri bu hadisi incelemeye tabi tutmuşlardır.[3]

Bu hadisle ilgili olarak akla gelen birinci nükte, Allah’ın İslâm ümmetine olan özel inayeti ve kolaylaştırıcı bir yöntemin dikkate alınmasıdır. Refi, yani kaldırmaktan kastın ne olduğuyla alakalı şu ihtimaller söz konusu olmuştur:

Bazılarına göre rivayetin zahirinden anlaşılan, kaldırılanın, nübüvvetin şanıyla alakalı bir şey olması gerektiğidir. Öyleyse bu kaldırılan şey, teşri’i meselelerdendir. Getirilmesi de kaldırılması da kanun koyan şer’i makama bağlıdır. Bu nedenle kaldırılandan maksat, muaheze ve sorgulamanın kendisi olamaz. Zira sorgulamanın kendisi tekvini bir meseledir. Neticede şer’i makam sahibinin bunu kastetmiş olması mümkün değildir. Ancak bununla ihbarı yani haber vermeyi murad etmişse muhakemenin kendisinin kaldırılmış olması muhtemeldir. Bu ise hadisin zâhirî manasına ters düşmektedir. Ancak eğer sorguya çekilmekten kasıt menşe’i olursa o zaman refi yani ilgaya tabi kılınan şey şer’i hüküm olur ve böylelikle sorguya çekilme, kaldırılmanın direk konusu olmaktan çıkar ve şer’i hüküm refinin yani ilganın ilk ve direkt konusu oluverir.[4]

Bu hususta Allâme Meclisî derki: “Kastedilen şey, sorgulama ve cezalandırma olabilir. Aynı şekilde muhtemeldir ki, bazılarına nisbetle kastedilen şey, muhakemenin aslı ya da etkisi ya da teklifi hükmüdür. “Usul âlimleri, beraet babında mezkûr hadis ve her bir cümlesi etrafında uzun uzun tartışmalar yapmışlardır. En fazla refi kelimesi tartışma konusu olmuştur. Çünkü hadiste zikredilen haller veya durumlar bu ümmette yoktur dersek anlamsız bir söz demiş oluruz. Zira bu durumlar bu ümmette vardır. Bunlara göre bu durumda burada bakılması gereken nokta kaldırılmış olan şeyin ne olduğu ve nasıl kaldırılmış olduğudur. Kaldıran şey nedir ve nasıl kaldırılmıştır?

Bazılarına göre ise refi ve ilga veya kaldırılma bütün tekvinî eser ve teklifin getireceği etkilere yöneliktir. Elbette dikkat edilmelidir ki, hata sonucu öldürmenin getireceği cezanın kaldırılmaması ve sehiv (unutkanlık) secdesinin yapılması gereken yerler, hükmü belirlenmiş konular ilk baştan beri hadisin kapsamına girmezler. Zira bunlar hükmü belirlenmiş konulardır.

Kayda değer olan husus, usul ilmindeki tartışmanın önemli kısmının “ma la yalemun” (bilmedikleri şey) cümlesine yönelik olmasıdır. Bu doğrultuda geliştirilen istidlalin sonucu olarak hükmünü bilmediğimiz her şey mültezim olup sakındıklarımızın dışında kalmaktadır, elbette vazifeyi tanıma noktasında kusur yapmamak şartıyla. Allâme Meclisî’ye göre, bu hadiste muhtemel olan bir başka nokta, İslâm ümmetinin hususiyetinin hadisteki durumların bazılarının değil, bütün hepsinin ümmete özgü olması olasılığıdır, her ne kadar bu durumların bazıları ümmetler arasında müşterek ise de.[5]

Bu bağlamda meşhur olan ikinci hadis “Rufie’l-kalem” yani kalem kaldırılmış anlamında olan nebevî hadistir. Bu rivayet de Ehl-i Sünnet’in kaynak kitaplarında bir kaç senetle İmam Ali’den ve hakeza Peygamberimizin (s.a.a) hanımı Ayşe’den nakledilmiştir

İkinci halife, şuurunu yitirmiş bir kadına işlediği suç nedeniyle kırbaçlama hükmü vermişti. İmam Ali (a.s) onun için Peygamberimiz’den (s.a.a) bir söz rivayet eder ki bu rivayete göre üç kimseden “rufie’l-kalem” yani şer’î sorumluluk kaldırılmıştır:

“Buluğ çağına girmemiş çocuk, şuuru yerine gelmemiş mecnun ve uykudan uyanmamış kimse.”[6]

–—


[1]     Kuleynî, Kâfi, c. 2,s. 463, Şeyh Saduk, Tevhid, s. 353, Şeyh Saduk, Hisal, c. 2,s.417, Meclisî

Muhammed Bâkır, Biharu’l-Envar, Lübnan, Beyrut, Muessesetu’l-Vefa, c. 2,s.280.

[2]     Kuleynî, Kâfi, c. 2,s. 463, Şeyh Saduk, tevhit, s. 353, Şeyh Saduk, Hisal, c. 2,s.417, Meclisî

Muhammed Bâkır, Biharu’l-Envar, Lübnan, Beyrut, Muessesetu’l-Vefa, c. 2,s. 280.

[3]     Bkz.Beraet.

[4]     Muntazarî, Hüseyin Ali, Nihayetu’l-Usul, Ayetullah Burucerdî’nin verdiği usulderslerinin takrirleri, 1. Baskı, Kum, Neşr-i Tefekkur, h.k. 1415, c. 1-2,s.583-584.

[5]     Bkz. Biharu’l-Envar, c. 2, s. 280.

[6]     Şeyh Saduk, Hisal, Kum, h.ş. 1362, c. 1,s.93-94; Hürr Âmuli, Vesailu’ş-Şia, Kum, Muesseseyi Alu’l-Beyt, h.k. 1409, c. 28,s.24; Biharu’l-Envar, c. 30,s.681.