Allah’ın kulları üzerinde iki hücceti vardır: Dış hücceti ve iç hücceti. Dış hücceti, elçiler, Peygamberler ve imamlardır. İç hücceti ise akıllardır. el-Kafi, 1/16/12 İmam Musa Kazım (a.s)

İmam Hasan’ın (a.s) Evlilikleri 2

İmam Hasan’ın (a.s) Evlilikleri 2

Soru

Detaylı ve dikkatle verdiğiniz cevabınız hakkında sizin sıralamanıza göre değinip görüşünüzü isteyeceğim bazı noktalar var:

1- Her şeyden önce İmam’ın (a.s) ilk evlilik yaşı neye göre 20 olarak farz edilmiştir? İkincisi bunun doğru olduğunu kabul etsek bile İmam Ali’nin (a.s) beş yıllık halifelik ve savaşlar dönemine baktığımızda hata yaptığımızı görmüş olacağız. İmam Hasan (a.s) Kûfe’ye geldiğinde yaklaşık 33 yaşında idi. Onun (a.s) evliliklerinin başlangıcından itibaren -o zamanın örfü dikkate alındığında- yılların geçmesi lazım ki evlilikler ve boşanmalar için yeterli zaman olsun. Aynı zamanda her evliliğin süresinin ne kadar olduğunu bilmediğimizden evlilikle boşanma arasındaki süreyi de hesaplayamayız. Yukarıdaki açıklamada bunu bilmeye yardımcı olmayacaktır.

2- Ehl-i Sünnet’in rivayetlerini, bu cümleden Vakıdî’nin Ali b. Hüseyin’den (a.s) naklettiği rivayetleri bir kenara bıraksak bile, Şia muhaddislerden Kadı Numan, kendi kitabı olan Daaimu’l-İslâm’ın c.2, s.258’de İmam Bâkır’dan (a.s) rivayet nakletmiştir. İmam’ın (a.s) şehadetinin ise h.114 yılında ve Mansur’dan veya Muhammed b. Abdullah b. Hasan b. Hasan’ın (a.s) kıyamından önce olduğunu biliyoruz: “Ebu Cafer Muhammed b. Ali buyurdu ki: Ali (a.s) şöyle buyuruyordu: “Hasan’ı evlendirmeyin, çünkü o çok talak veriyor.”

Ayrıca fıkıh kaynaklarından sayılan Şia hadislerin çoğu İmam Sadık’tan (a.s) rivayet edilmiştir. Onun (a.s) Peygamber’den (s.a.a) ve İmam Ali’den (a.s) (h.11 ve 40’ta dünyadan göçmüşlerdir) naklettiği rivayetler önceki kitaplarda yoktur. O zaman onlardan şüphe mi etmek gerekir?

Mansur’a dayandırdığınız şey hakkında şu noktalara dikkat çekmek istiyorum:

a) Mesud’un dediğine göre İmam’ın (a.s) sulhundan (Muaviye’yle yaptığı sulh) sonraki döneme aittir. Hâlbuki Şia kitaplarındaki hadisler gösteriyor ki, boşanmalar Emiru’l-Muminin’in döneminde gerçekleşmiştir.

b) İki ciltlik Murucu’z-Zeheb’in 482. sayfasında Abbasî halifelerinden Mansur’un h. 145 yılında Hasanî seyyidlerinin kıyamından sonra Haşimiye’de Horasanlılar’a yaptığı hutbesinde şöyle dediğini nakleder: “Ondan sonra Hasan b. Ali (r.a) başa geçti. Vallahi kendisine mal verildiğinde kabul edecek biri değildi. Muaviye hile yaparak ona, “Seni veliyy-i ahdim ediyorum” dedi. Sonra onu azletti, O’nu bulunduğu durumdan çıkardı. Oda teslim etti ve kadınlara yöneldi, evlenip boşanmadığı gün yoktu. Yatağında ölünceye kadar bu böyle devam etti…”

Bu haber yalnızca Mesudî’ye (ö. 346 h.) aittir. Tabakat-u İbn Saad (ö. 230 h.) 7/535, Tarih-i Yakubî (h.292’de hayattaydı) 2/376 ve Ebu’l-Ferec’in (h.284-356), Mekatilu’t-Talibin (bu olay 157’den 201. sayfaya kadar genişçe ele alınmasına rağmen) gibi tarih kitaplarında bu hutbe yoktur.

Öte yandan Tarih-i Taberî (7/570) gibi diğer eski kaynaklarda Mansur’un sözlerini halka yaptığı hutbe olarak değil, gerçekte Muhammed b. Abdullah b. el-Hasan Nefsi’z-Zekiyye’nin (ki kendisini Mehdi biliyordu) mektubuna cevap olarak gönderdiğini görüyoruz. Ayrıca bu mektupta boşanmalar olayına en küçük bir işaret göze çarpmamaktadır: “Sonra Hasan, birçok hırka ve dirhem karşılığında Muaviye’ye biat etti ve Hicaz’a gitti. Şialarını Muaviye’nin eline teslim etti. Ve işi ehli olmayana bıraktı.”

İbn Cevzî (h. 597) (el-Muntazam fi Tarihi’l-Müluk ve’l-Ümem (8/66)), İbn Esir (h.630) (el-Kâmil fi’t-Tarih (5/154)), İbn Kesir (h.710-774) (el-Bidaye ve’n-Nihaye (13/361)) gibi sonradan gelen tarihçilerde Mansur’un yazısını yukarıda zikredildiği şekilde rivayet etmişlerdir. Hatta Şia’nın görüşüne göre tarih yazan Hacı Şeyh Abbas Kummî’nin “Munteha’l-Amal” kitabında da bu mektuplaşma meselesi şöyle rivayet ediliyor: “Ebu Cafer Mansur, Muhammed’e güvence vermek için barış mektubu yolladı. Muhammed, ona kesin cevap verdi… İkincisi Ebu Cafer ona mektup yazdı ve bazıları hasep ve nesep yoluyla mücadeleye koyuldu. Bu kısa kitapta bu yazışmaları getirmeye imkân yoktur. İsteyenler Tezkiret-i Sıbt’a vs. başvurabilirler.”

Tarihçilerin bu konudaki icmasına göre böyle bir hutbenin olduğuna yakin edilemez. Şia’nın Berkîy, Kuleynî gibi muteber muhaddisleri, rivayetlerini Mesudî’nin Murucu’z-Zeheb gibi haber-i vahidinden alabilirler mi? Hâlbuki Benî Abbas’ın nüfuzunun etkisinde kalan Taberi vb. gibi tarihçiler bu haberi getirmemişlerdir.

3- Talak helal fiildir. Tathir âyetiyle çelişecek bir günah değil ki Allah’ı rencide etsin. Hadislerde hatta onun doğru olarak yerine getirilmesi için “Kılıç ve kırbaç” konusu söz konusu edilmiştir. (Kâfi, 6/56ve 57) Hadislerde yasaklanan şey “kötülük olmadan verilen talak” veya “ilişkiye girilmiş kadının talak” ıdır. Kınanan talak “cinsel zevke düşkünlük talak” ıdır. (Kâfi, 6/54 ve 55, Bâb-ı Kerahet-i Talak-ı Zevcetu’l-Muvafakat) Tarihe baktığımızda Resulullah’ın (s.a.a) kendisinin de 17 eşinden 5’ine (yaklaşık üçte biri) talak verdiğini göreceğiz. (Belamî’ye ait olduğu söylenen Tarih-i Taberî’nin tercümesi, (1/308-311)) Başka kaynaklar da (Tarih-i Taberî 6 yerde, İbn Esir 5 yerde vs.) Peygamber’in (s.a.a) talaklarını yazmışlardır. Ayrıca kadınlara düşkünlük özellikle o zamanlarda yaygın bir şey olduğundan İlahi insanların beğenilmiş özellikleriyle, Allah’ın karşısında ibadet etmeleriyle veya insanların işleriyle uğraşmalarıyla tezada düşmezdi. Bu yüzden bahanecilerin dayanabilecekleri bir şey değildir.

Peygamber (s.a.a) namaz ve ıtırın yanında kadınları da her şeyden çok sevmiş, gözünün nurunun namazda ve lezzetinin de kadınlarda olduğunu buyurmuştur. (Kâfi, 5/321, 6,7 ve 9. hadisler) Şeyh Saduk ve Kuleynî’nin İmam Rıza’dan (a.s) naklettikleri rivayetlere göre “çok cinsel ilişkide bulunmak” Peygamberlerin sünnetlerindendir ve Onların Allah’ın ve halkın karşısındaki görevlerine engel değildir. (Tehzibu’l-Ahkam, 7/403 ve 404, hadis:1611; Kâfi, 5/320, hadis: 3) İmam Bâkır (a.s) buyuruyor: “Ben kadınları seven bir erkeğim ve onlar için kendime bakım yaparım (kına yakarım).” (Kâfi, 6/480, Bâbu’l-Hizab,hadis: 3) Yine İmam Sadık’tan (a.s) “kadınları sevme” nin Peygamberlerin (a.s) ahlâkından olduğu (Tehzib, 7/403, hadis:1610; Kâfi, 5/320, hadis:1) ve onlarla cinsel ilişkinin en lezzetli şey olduğu nakledilmiştir. (Kâfi, 5/321, hadis:8 ve 10) Hatta imanın artmasının kadınları sevmeye bağlı olduğunu belirtmişlerdir. (Kâfi, 5/320-321, hadis:2 ve 5) Yukarıdaki söylenenler dikkate alındığında ne kadınlara düşkünlük ayıp sayılmaktadır, ne de delilli talak. Öyleyse düşmanlar neye göre İmam’ın (a.s) boşanmalarını eleştiriyorlar?

4- Çocukların sayısı eşlerin sayısı için kesin bir gösterge değildir. Bunun için verebileceğimiz en güzel örnek belki de Resulullah’ın (s.a.a) kendisidir. Belamî’ye ait olduğu söylenen Tarih-i Taberî’nin tercümesine (1/308-311) göre Resulullah’ın (s.a.a) tüm yaşamı boyunca 17 eşi ve 2 cariyesinden (toplam 19 kadın) yalnızca 9 çocuğu vardı. Hâlbuki İmam Hüseyin’in (a.s) 5 eşinden (dedesinin eşlerinin sayısının dörtte biri) bu sayıda (8-9) çocuğu vardı. Veya Hz. Ali’nin (a.s) Ensab kitaplarına göre 9 ya da 10 tane eşinden (Peygamberimizin eşlerinin sayısının yarısı kadar) 33 tane çocuğu vardı. (Peygamberimizin çocuklarının sayısının üç katı kadar.)

Bu kadar çocuk sayısıyla eşlerin sayısı anlaşılabilir mi? Tarih kitaplarında kişilerin eş ve cariyelerinin hepsi yazılmamıştır. Aksine genellikle eğer çocukları varsa, isimleri söylenir. Çocukların isimleri söylendiği zaman annelerinin isimleri de söylenir. Cariyelerde ise genel olarak “Ummu’l-Veled” tabiriyle yetinilirdi. Hz. Ali’nin (a.s) Nehcü’l-Belağa’da (23/3) zikrettiği isimler hakkında bilgimiz var mı? Bu yüzden çocukların azlığı dikkate alındığında İmam Hasan’ın (a.s) eşlerinin isimleri hakkında fazla bir beklentimiz olmamalıdır.

5- Evvela bu rivayetin kaynağının söylenmesi gerekir. İkincisi Hz. Hatice’nin (s.a) evliliğine ait rivayet senet yönünden sahih olsa bile zikredilen karinelere baktığımızda kınanan şey yine zevk boşanmasıdır. Son olarak söylemeliyim ki, hadisleri incelerken Ehl-i Sünnet’in rivayetlerini dikkate almasak bile Şia’nın eski kitaplarında 4 tane hadis vardır. (el-Mehasin, 2/601; el-Kâfi, 6/56 (iki hadis) ; Daaimu’l-İslâm, 2/257) Şeyh Hürr-ü Âmulî, Meclisî, Şeyh Ali Nemazî, Şeyh Yusuf el-Bahranî vs. âlimlerde bu hadisleri nakletmişlerdi. Bütün dikkatlere ve titizliklere rağmen onlardan ikisini Şeyh Ali Nemazî Müstedreku’l-Sefinetu’l-Bihar’da (6/60), Şeyh Yusuf el-Bahranî Hadaiku’l-Nazire’de (25/148) ve Meclisî Mir’atu’l-Ukul’da (21/96) onaylamışlardır. Teşekkürler.

Kısa Cevap

İmam Hasan’ın (a.s) mutallak olması konusunda Kâfi’de iki rivayet, Daaimu’l-İslâm ve Berkî’nin Mehasin’inde birer rivayet vardır.

Mehasin, Şia’nın birinci derecede kitaplarından, Berkî de birinci derecedeki muhaddislerinden değildir. Necaşî onun hakkında şöyle diyor: “O güvenilir birisidir. Ama zayıflardan naklediyor ve mürsel hadislere güveniyor” Daaimu’l-İslâm’ın rivayeti, kitabın zayıf olmasının dışında mürseldir.

Kâfi’nin rivayetlerinden birisini nakledenlerin içinde Yahya b. Ebi Âla vardır. O meçhul biri olup Muhammed Bâkır Meclisî (Mir’atu’l-Ukul’da) gibi âlimler bu rivayete meçhul rivayet demişlerdir. Diğer rivayet Vakıfiyye rivayetlerinden olup Şeyh Tusî ve Şeyh Saduk gibi âlimler tarafından reddedilmiştir. Dolayısıyla İmam Hasan’dan (a.s) olduğu söylenen şeyler bu rivayetlerle ispat edilemez. Ayrıca bu durum Onun (a.s) imamet ve ismet makamıyla uyuşmamaktadır.

Ayrıntılı Cevap

Soru ve eleştiriniz birkaç bölümden oluşmaktadır:

1- Onun bazı bölümleri yalnızca konudan uzaklaşmaktır.

2- Bazıları, araştırmacıların verdikleri cevaptır ki insafla ele alınacaktır.

3- Bazı sözleriniz mitlak (çok talak veren) olmayı teyit etmektedir. Bunlarda incelendikten sonra kendi çözümümüzü sunacağız:

1. Bölüm

20 yaşında evlilik tahmininde bulunmak her ne kadar yalnızca bir varsayım ve sizin eleştirinizde yalnızca konudan uzaklaşmak olsa da mantıklı ve normal bir şeydir. Öte yandan bu ihtimali güçlendiren şey şudur: Bu rivayetlerin ifadelerinin akışından (eğer sahih olsalar) bütün bu uyarıları Hz. Ali’nin (a.s) Kûfe’de yaptığı anlaşılmaktadır. Zira bir rivayette şöyle buyurmaktadır: “Ali Kûfe’de kalktı…”[1] Bir başka rivayette buyuruyor: “Ali minberde şöyle buyurdu…”[2]

Hz. Ali’nin (a.s) minberlerinin Kûfe’de ya da halifeliği döneminde olduğunu biliyoruz. Buna ek olarak rivayetlerin birinde şöyle gelmiştir: Hz. Ali (a.s) Kûfelilere bu konuyu söylemiştir. Biri dedi ki: “Ben Hasan’a (a.s) kız vereceğim, zira o Peygamber’in ve Emiru’l-Muminin’in evladıdır.”[3] Kûfe’deki zâhirî halifeliğinden sonra Ona bu lakapla herkesin içinde hitap edilmiştir. Öyleyse bu evlilik ve boşanmaların hepsinin Kûfe’de olduğu sonucuna ulaşabiliriz.

İmam Hasan’ın (a.s), o kadar savaş ve diğer devlet işlerinin yanında evlenme ve boşanmalar yapması pek de mantıklı gelmiyor.

2. Bölüm

a) Sizin yaptığınız “Bu konu İmam Sadık’ın (a.s) zamanında, yani İmam Mücteba’dan (a.s) yaklaşık bir asır sonra yayılmıştır” eleştirinize biz de katılıyoruz. Çünkü sizinde dediğiniz gibi rivayetlerimizin çoğu İmam Sâdık’tandır. Ve esas itibarıyla Masum İmamlar (a.s) hakkında tarihin uzaklık ve yakınlığı konusu asla söz konusu değildir.

b) İncelemenin başka bir bölümünde, araştırmacı verdiği cevapta İmam Hasan’ın (a.s) mitlak olmasını, düşmanların, Hasanî seyyidleri kınamak için ellerinde bir bahane olduğunu zikretmiştir. Bunlar Ehl-i Beyt’in (a.s) düşmanlarının sözlerinde gelmiştir.[4] Araştırmacı bununla yalnızca “mitlakın kabih olduğunu” ispat etmeye çalışmıştır. Sizinde belirttiğiniz gibi bu nakil yalnızca Mesudî’nin kitabında gelmiştir. Ama bu asıl konudan uzaklaştırmıyor.

c) Hatırlatmak gerekir ki, bu nispet sadece Mesudî’nin kitabında gelmemiştir. Tam ve birkaç rivayet halinde, ondan yaklaşık bir asır önce yaşayan İbn Saad’ın Tabakat’ında da gelmiştir.[5]

d) Merhum Berkî[6] ve Kuleynî’de[7] Mesudî’den (ö. 346) önce yaşadıklarından, ondan rivayet nakletmelerinin manası yoktur. Buna göre “Berkî ve Kuleynî gibi Şia’nın muteber muhaddislerinin rivayetleri Mesudî’nin Murucu’z-Zeheb’indeki haber-i vahidden kaynaklanması kabul edilebilir mi?” eleştirisi yersizdir. Ayrıca araştırmacının böyle bir iddiası yoktur. Evet, sizinde dediğiniz gibi çocukların sayısı, eşlerin sayısının bir göstergesi olamaz.

3. Bölüm

Asıl eleştiri, bazı rivayetlerde İmam Hasan Mücteba’ya (a.s) neden mutallak nisbeti verildiğidir. Siz bu eleştirinin cevabında birkaç noktaya işaret etmişsiniz:

1- Çok talak vermek, başka bir deyişle mitlak olmak imamet ve ismet makamıyla hiç bir şekilde çelişmemektedir.

2- Rivayetlerde yasaklanan şey “mitlak -ı zevvak” tır. Yani insan zevkine kadınlarla evlenir, sonrada boşar. İmam Hasan (a.s) hakkında böyle bir şey söylenmemiştir.

3- İslâm Peygamberi de eşlerinden beş ya da altısını boşamıştır.

Cevabınızın birinci bölümü hakkında diyoruz ki: Boşama şer’i yönden beğenilen bir şey değildir. İmam Sâdık (a.s) buyuruyor:

“Allah katında boşanmaktan daha nefret edilen bir şey yoktur.” [8]

Çok talak vermenin Allah’ın yanında ne kadar kötü olduğu bilinmektedir.

Bizim inancımıza göre Masum İmam gibi birisi hiçbir mekruhu işlemez, hatta mekruh olmayan ama halkın hoşuna gitmeyen bir şeyi de yapmaz.

Talak, kadın geçimsiz olduğu zaman mekruhtur diyebilirsiniz. Bu doğru bir sözdür, ancak bu rivayetlerde İmam’a (a.s) nispet verilen en az elli evlilikten[9] bir tanesi bile geçimsizlikten değil midir? Şiilerden gelmeyen rivayetlere baktığımızda, böyle bir iftirayı İmam’a (a.s) nasılda ustaca attıklarını göreceğiz. İbn Kesir Bidaye ve Nihaye’de Vakıdî’den, o da kendi senet silsilesiyle Ali b. Hüseyin’den şöyle rivayet eder: “İmam Hasan mutallaktı; kendisini seven kadından başkasını boşamazdı.” [10] Yani İmam’ın talak verdiği bütün kadınlar uyumlu idiler! Veya en azından onlardan çoğu için bu ihtimal yersiz değildir. Bu rivayetler 4. İmam’dan ve bu şekilde İmamiye kitaplarında asla yoktur. Çünkü gerçek olmadığı için çeşitli sebeplerden dolayı onu nakletmemişlerdir. Ama maalesef bu iftiraların izi -her ne kadar sınırlı ve düzenlenmiş olsalar da- Şia kitaplarında da görülmektedir.

“Mitlak olmak ve esas itibarıyla talak vermek haram değil ki İmamların (a.s) makamlarıyla çelişsin” sözünüze karşılık diyoruz ki: Evet ama bütün bu rivayetlerin akışından, böyle bir özelliğin kınanmış olduğu anlaşılmaktadır. Öyleki Vesailu’ş-Şia bu rivayetlerden birini “Meşveret İstenen Kimsenin Hakikati Söylemesinin Farz Oluşu” bâbında getirmiştir.[11] Bu kitabın bir başka bölümünde iki rivayeti “Mitlak Erkeğin İsteğinin Kabul Edilmesi” bâbında getirmiştir.[12]Hadaik kitabında da İmam’ın (a.s) mutallak olduğu hadisinin açıklamasında diyor ki: “Hasan (a.s) o kadar talak verdi ki, Ali (a.s) Kûfe minberinde onu azarladı.”[13]

Biharu’l-Envar’ın İbn Şehraşub’un Menakıb’ından aktardığı şey, açıkça bu özelliğin İmam Hasan (a.s) konusunda kınanmış olduğunu ortaya koymaktadır: Hasan (a.s), 250 veya 300 kadın almıştır! Hz. Ali (a.s) de onun bu işinden çok rahatsız olduğu için hutbelerinde “Hasan’a kız vermeyin, çünkü o çok talak verendir.” demiştir.[14]

2. bölüme cevap olarak şunları söyleyebiliriz: Daha öncede belirtildiği gibi birincisi, Ehl-i Sünnet’in rivayetlerinde İmam Hasan’ın (a.s) mitlak olduğu zikredildikten sonra bir cümle var ki, uydurmacıların niyetini açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Onlar da “mitlak-ı zevvak” ın mukaddes şeriatta lanetlendiğini bildikleri için İmam’ın (a.s) talaklarını söyledikten sonra şu cümleyi eklemişlerdir: “Boşadığı her kadın uyumlu idi ve İmam’ı (a.s) seviyordu.”[15]

İkincisi, talakın mukaddematı bâblarının rivayetleri incelendiğinde dikkat çekici bir rivayetle karşılaşıyoruz; konumuz için önemli olduğundan rivayetin kendisini getiriyoruz: İmam Sâdık (a.s) buyuruyor: “Allah her mitlak ve zevkine düşkünü düşmanı bilir.” [16] Bu rivayetlerde zevke düşkünlük mitlaka atfedilmiştir. Diğer hadislerde ise zevke düşkünlük mitlakın sıfatı iken burada ayrıca gelmiştir. Mitlak olmak, zevke düşkün olmanın dışında da kötüdür.

Üçüncüsü, bir rivayette cinsel zevke düşkünlük, mitlakın sıfatı getirilmiş olsa da geçimsiz kadının Allah katında hiç kabahati olmadığı manasına gelmez. Öyleyse Ehl-i Beyt’in (a.s) rivayetlerinde neden geçimsiz kadınlarla geçinme bu kadar tavsiye edilmiştir?[17]

Üçüncü bölüme cevap olarak da şunları söyleyebiliriz: Diyorsunuz ki, Peygamberimiz (s.a.a) de 17 eşinden beşini (yaklaşık üçte birini) boşamıştır. Bu konu doğru olsa bile yanlış bir nispet ve batıl bir kıyastır. Çünkü örfte 17 kadından beşini boşayana mitlak demezler. Varsayın ki bir ya da iki karısı olan kimse ikisini de boşuyor. Onun boşamaları eşlerine göre %100’dür. Çünkü onun bir ya da iki eşi var ve her ikisini de boşamıştır. Ama kimse ona mitlak demiyor. Bu sayıda talak nere, İmam’a nispet verilen elli veya üç yüz talak nere?

Son Söz

Menakıb’da zikredilen konuyu rivayetlerden çıkarırsak (ki hak da budur), dört rivayete ulaşırız. İki rivayet Kâfi’de, bir rivayet Daaimu’l-İslâm’da, bir rivayet de Berkî’nin Mehasin’inde gelmiştir.

Ne Mehasin Şia’nın birinci derece kitaplarındandır, ne de Berkî üst düzey muhaddislerden. Necaşî onu şöyle anlatıyor: “O güvenilir birisidir. Ama zayıflardan naklediyor ve mürsel hadislere güveniyor.”[18] Mehasin, Kuleynî, Saduk ve Şeyh Tusî’nin elinde olmasına rağmen onların üçü de bu rivayeti getirmemişlerdir. Daaimu’l-İslâm’ın rivayeti, kitabın zayıf olmasının dışında mürseldir ve Kuleynî, Saduk ve Şeyh Tusî gibi büyükler ona itina etmemişlerdir.

Kâfi’deki İki Rivayet

1- Hamid b. Ziyad: Bu rivayet Vakıfiye mirasındandır. Hamid b. Ziyad ve İbn Semae Vakıfiye’nin ileri gelenlerindendir. İbn Semae hakkında: “O vakfta inatçı ve mutaassıp idi.” denilmiştir.[19] Bu grubun rivayetleri İmamlara (a.s) sunulduğunda bunları temizlemişlerdir. Şeyh Saduk ve Şeyh Tusî gibi büyüklerde bu rivayeti getirmemişlerdir.

Bu bâbda sınırlı rivayet, bir kere ve yalnızca bu kitapta gelmiştir. Öyleyse bu konudan kaynaklanan birçok eleştiriyi ona dayanarak göz ardı edemeyiz.

2- Yahya b. Ebi’l-Âla: Rical ve teracim kitaplarımızda meçhul biridir. Hakkında hiçbir bilgi yoktur.[20] Belki de bu sebepten dolayı (sizin iddianızın aksine) Merhum Meclisî onu Mir’atu’l-Ukul’da bu rivayetin meçhul olduğunu söylemiştir.[21] Hadaik kitabının yazarı da bu rivayetleri (yine sizin iddianızın aksine) kabul etmiyor. Herhangi bir cevabı olmadığından kendi deyimiyle edep gereği onun hakkında herhangi bir şey yazmamıştır.[22] Yukarıdaki eleştiriler bu rivayetlerin muteber olmama tarafını güçlendirmektedir.

–—


[1]     Muhammed b. Hasan Hürr Âmulî, Vesailu’ş-Şia, c. 15, s. 268, 2. hadis.

[2]     a.g.e, s. 271, 1. hadis.

[3]     a.g.e, s. 271.

[4]     Ali b. Hüseyin Mesudî, Murucu’z-Zeheb, c. 3, s. 300, Daru’l-Hicret, Kum, 2. Baskı, h.1409.

[5]     İbn Saad, Tabakatu’l-Kübra, c. 1, s. 301, Daru’l-Kutubi’l-İlmiyye, Beyrut, 5. Baskı, h.1410.

[6]     Necaşî, Rical-i Necaşî, s. 77, Ahmed b. Muhammed b. Halid el-Berki bölümü. H.274 veya 280 vefat ettiği yazılmıştır.

[7]     Cafer Subhanî, Mevsuat-u Tabakatu’l-Fukaha, c. 4, s. 478, H.239’da vefat ettiği yazılmıştır.

[8]     Vesailu’ş-Şia, c. 15, s. 267, Ebvab-u Mukaddimat-ı Talak, 1. Bâb, 2. hadis.

[9]     a.g.e, s. 268, 2. hadis.

[10]    İsmail b. Ömer İbn Kesir, el-Bidaye ve’n-Nihaye, c. 8, s. 38, Daru’l-Fikr, Beyrut, h.k. 1407; et-Tabakatu’l-Kubra, c. 1, s. 302.

[11]    Vesailu’ş-Şia, c. 12, s. 43.

[12]    a.g.e, c. 15, s. 268.

[13]    Yusuf b. Ahmed Bahranî, el-Hadaiku’n-Nazira, c. 25, s. 148, Camia-yı Müderrisin-i Havza-yı İlmiyye-i Kum yayınları, h.k. 1405.

[14]    Muhammed Bâkır Meclisî, Biharu’l-Envar, c. 44, s. 158, Daru’l-Vefa, Beyrut.

[15]    el-Bidaye ve’n-Nihaye, c. 8, s. 38, Daru’l-Fikr, Beyrut, h.k. 1407; et-Tabakatu’l-Kubra, c. 1, s. 302.

[16]    Vesailu’ş-Şia, c. 15, s. 267, Ebvab-u Mukaddimat-ı Talak, 3. hadis.

[17]    Muhammed b. Ali Ebu Cafer Saduk, Men La Yahduruhu’l-Fakih, c. 3, s. 440, Bab-u Hakku’l-Mer’e Al’ez Zevc.

[18]    Rical-i Necaşî, s. 76.

[19]    a.g.e, s. 40.

[20]    Ebu’l-Kasım Hoî, Mu’cem-i Ricali’l-Hadis, c. 20, s. 25.

[21]    Muhammed Bâkır Meclisî, Mir’atu’l-Ukul fi Şerh-i Ahbari’r-Resul, c. 21, s. 96, Daru’l-Kutubi’l-İslamiyye, Tahran, h.k. 1404.

[22]    el-Hadaiku’n-Nazira, c. 25, s. 148.