Dünya ve ahiret akılla elde edilir. Her kim akıldan mahrum olursa, iki cihandan mahrum kalmıştır. Keşf’ul-Gumme, 2/197 İmam Hasan (a.s)

Ehli Beyt ve Namaz

Ehli Beyt ve Namaz

Cafer Emin/Ehl-i Beyt Öğretisi 1

Tarih incelendiğinde, Ehli Beyt’in her amelden daha çok namaza önem verdikleri anlaşılır. Konunun açıklık kazanması için bazı örneklere işaret edeceğiz:

 Hz. Ali ile Muaviye arasında gerçekleşen Sıffin savaşının en çetin muharebe gecelerinden birinde Leylet’ul-Harır’de, savaşın, amansız şekilde sürmesine ve bizzat Hz. Ali aleyhisselam’ın da savaşa katılmasına ve şiddetle çatışmasına rağmen teheccüt namazını bile terk etmedi ve meydanda gece namazını kıldı..[1]

Yine Sıffin savaşında bir başka gün, İbn-i Abbas, Hz. Ali aleyhisselam’ın meydanın ortasında bir yandan savaşırken ara sıra göğe baktığını gördü; İmam’a yaklaşarak ne yapıyorsunuz? dedi. İmam ‘güneşe bakıyorum ki, öğle olduysa namaz kılayım’ dedi. İbn-i Abbas şaşkınlıkla “Acaba savaşın bu kızgın zamanı namaz kılmak olur mu?! Muharebe, namaz kılmamıza engeldir” dedi. Ama İmam Ali (Allah’ın selamı ona olsun) “Biz sadece namaz için onlarla savaşıyoruz” dedi…”[2]

Kerbela’da Hz. Hüseyin (Allah’ın selamı ona olsun) ile Yezid’in ordusu karşı karşıya gelmişti; Aşura gününün öğle vaktiydi. O gün sabah erkenden Kerbela kahramanları, düşmanın kalabalık ordusuna ve kendi sayılarının az oluşuna bakmayarak, en zor şartlarda bile mümin kimsenin hak ve İslam yolunda her türlü fedakarlığa hazır olması ve Allah yolunda her şeyini vermekten çekinmemesi gerektiğini göstermek için eşsiz bir yiğitlik destanı sergiliyorlardı. Bazıları şahadet şerbetini içmiş ve geri kalanlar da Hz. Hüseyin ile birlikte tüm varlıklarıyla düşmana karşı savaşmaktaydılar. İmam’ın ordusundan olan Ebu Semame Seydavi Hz. Hüseyin’e yaklaşarak şöyle dedi:

“Canım sana feda olsun! Düşmanlar bize yaklaşmış bulunuyorlar; ama ben şehit olmadan onlar sana dokunamazlar; seni şehit edemezler. Allah’a kavuşmadan önce öğle namazımı seninle kılmak istiyorum” dedi.

İmam, başını kaldırıp göğe baktı ve “Namazı hatırlattın; Allah seni namaz kılanlardan etsin. Evet, şimdi namaz vaktidir; düşmandan namaz için muharebeye ara verilmesini isteyin” dedi.

Düşman bu isteği kabul etmedi. Buna rağmen, İmam (Allah’ın selamı ona olsun) henüz şehit düşmemiş olan ashabıyla İslam’da muharebe vakti için  belirlenen şekilde namazlarını kılmaya başladılar. Bu halde İmamı korumak için ashaptan bir grup, düşmanın önünde durup kendi canlarını siper ettiler. İmam ve ashabı namazlarını bitirdiklerinde önde durup canlarını siper eden vefalı ashaptan bazıları aldıkları ok yaralarıyla yere serilip şehadete erişmişlerdi.”[3]

Zalim Abbasi Halifesi Me’mun bir plan çerçevesinde birkaç defa İslam aleminde o güne kadar eşine rastlanmayan toplantılar düzenlemiş ve birçok mezhep ve dinlerin büyük bilginlerini bir araya getirerek İmam Rıza aleyhisselam ile tartışmalarını kararlaştırmıştı; onun gayesi bu yolla İmam’da ilim yönünden bir eksiklik yakalayıp İmam’ın manevi ve ilmi makamına gölge düşürmekti. Ama İmam Rıza (Allah’ın selamı ona olsun) Allah’ın verdiği vehbi ilimle o  toplantıya davet edilen bilginlerin tüm sorularına cevap vererek hepsini delillerle ikna edip susturmuştur.

Tarihte nakledildiğine göre, bu toplantılardan biri esnasında, İmam Rıza (Allah’ın selamı ona olsun) namaz vakti olunca Memun’a yönelerek ‘Namaz vakti olmuştur’ dedi ve namaz için toplantıya ara verilmesini istedi; bu sırada büyük bir bilgin olan İmran, İmam ile konuşmaktaydı. İmran, İmam’a “benim cevabımı yarıda bırakma; kalbim yumuşamıştır ve senin sözlerini kabul etmeye hazırlıklıyım” diyerek ricada bulundu, ama İmam bu isteği kabul etmedi ve namaz kılıp geri dönerim” diye karşılık verdi ve sonra namaz için ayağa kalktı.[4]

İmam Sadık, dört gün sabahtan öğleye kadar öğrencilerinden biri olan Mufazzal’e tevhit hakkında özel olarak ders veriyordu.  Ama namaz vakti olur olmaz derse ara veriyor ve namaz kılıyordu.[5]

İmam Cafer Sadık (Allah’ın selamı ona olsun) vefat zamanı yaklaşınca tüm akraba ve yakınlarını çağırarak onlara şöyle demiştir:

“Bizim şefaatimiz, (Biz Ehli Beyt’in şefaati) namaza önem vermeyen kimseye ulaşmaz.”[6]

Yine buyurmuştur ki:

“Hesap anında her şeyden önce, kul namaz yönünden hesaba çekilir; eğer namazı kabul olursa, diğer amalleri de kabul olur; eğer namazı reddedilirse, diğer amelleri de reddedilir.”[7]

Hz. Ali (Allah’ın selamı ona olsun) okuduğu bir duada şöyle diyor:

“Allah’ım ben sana cehennemin azabının korkusundan veya cennete olan özentiden ibadet etmiyorum. Seni kulluk edilmeye ve ibadet olunmaya layık bulmuşum; sana bu yüzden ibadet ediyorum.[8]

Şimdi burada şöyle bir soru ile karşılaşıyoruz: Acaba Ehli Beyt neden namaza bu kadar önem vermiş; ve kendi dostlarını namaza her şeyden daha çok önem vermeye teşvik etmişler. Namazın insan hayatındaki yeri nedir? Namaz insanın hangi sorununu çözüyor? Ve esasen namaz kılmanın felsefesi nedir? Şimdi bu sorulara kısaca cevap vermeye çalışalım.

Namazın Hikmeti

1. Istıraplardan Kurtulmak

Her insan, hayatın coşkun denizinde, özellikle zorluk ve sıkıntı anlarında, kendi ıstırap ve kaygılarını yatıştırmak için sağlam bir manevi sığınağa ihtiyaç duymaktadır. Bu sığınak ise, Allah’ı anmaktan başka bir şey olamaz.

Namaz, kul ile Yüce Allah arasında sürekli bir irtibat vesilesidir. Hayatın zorluklarında şaşkınlığa uğramış insan, sadece Allah’a yönelmekle huzura kavuşabilir ve namaz insanın Allah’a yönelmesini, O’na bağlanmasını sağlar. Zayıf ve güçsüz insanın, güçlü ve kadir olan Allah Teala ile bu manevi ilişkisi, hayatın inişli çıkışlı yolunda, çeşitli zorluklar karşısında insana güç verir ve onu ıstıraplardan kurtarır.

Allah Teala şöyle buyurur:

“…Bilin ki, ancak Allah’ı anmakla kalpler güvene kavuşur.”[9]

Yüce Allah’ın bizim ibadetimize hiçbir ihtiyacı yoktur; ama bizler, Allah’a ve onunla ilişki vesilesi olan ibadet ve namaza muhtacız.

Namaz kılan bir mümin, her gece ve gündüz, beş defa bütün varlığıyla Allah’a yönelmekte ve O’nu anmaktadır.

2. İlahi Muhabbet

Bir pusulanın denizdeki gemiyi, hedefe doğru kılavuzluk etmesi gibi namaz da mümini, sürekli olarak, en yüce hedef olan Allah’a kavuşmaya doğru kılavuzluk etmekte ve onu yanlış yollara sapmaktan korumaktadır.

Resulullah  (Allah’ın salat ve selamı ona ve Ehli Beyt’in’e olsun) şöyle buyuruyor:

“Mümin namaza başladığında, Allah Teala, namazı bitirinceye kadar lütuf ve merhamet ile ona bakar ve o ilahi merhamet gölgesinde yer alır; onun etrafını göğün ufuklarına kadar melekler sarar ve Yüce Allah bir meleği onun baş ucunda durup şöyle demekle görevlendirir: Ey namaz kılan! Eğer kimin sana baktığını ve kiminle raz-u niyaz ettiğini bilseydin, asla bu yerinden ayrılmazdın ve başka bir şeye ilgi göstermezdin.”[10]

 

İmam Cafer Sadık’a (Allah’ın selamı ona olsun) Yüce Allah’a en güzel yakınlaşmak vesilesi nedir diye sorulunca “Allah’ı tanımaktan sonra Allah’a yakın olmak için namazdan daha önemli bir şey olduğunu bilmiyorum” demiştir.[11]

3. Kötülüklerden Uzak Kalmak

Namazın en önemli sonuçlarından biri, insanı kötülüklerden korumasıdır. Allah Teala buyuruyor ki

“…Namazı hakkınca kılın. Gerçekten namaz (insanı) kötülüklerden sakındırır…”[12]

Namaz doğru şekilde kılınırsa, insana ruhi yönden öyle bir aydınlık ve güç kazandırır ki, insan kendi iradesiyle iyi işlere daha fazla önem vermeye başlar ve kötülüklerden kaçınır. Ama namaz kılmayan bir kimsede böyle bir ruhi hazırlık ve güç bulunmaz. Bu yüzden namaz kılmayan birisinin kötülüklerden kendi iradesini kullanarak kopması ve iyiliklere yönelmesi kolay değildir.

Namaz mümin kimsenin doğruluk ve takvasının artmasına sebep olur. Namazı kılmamak ise kişinin kalbinin kararmasına  ve daha fazla günaha yönelmesine ve nihayet kurtuluş yollarının yüzüne kapanarak cehennemlik olmasına sebep olur. Elbette namazın insanı kötülüklerden korumasının değişik aşamaları vardır ve bu namaz kılanın iman derecesine, namazda gerçek manada Allah’a yönelişine bağlı olarak değişmektedir.

Namazı, kural ve adabını riayet ederek tam olarak yerine getirmek, insanın yüce ilahi makamlara ve insani erdemlere erişmesinde büyük bir rol oynar; birey ve toplum olarak insanın sağlıklı bir hayata kavuşmasına yardımcı olur.

Namaz kılan kimse, gasp olan bir elbiseyle ve gasp olan bir yerde namazın geçersiz ve batıl olduğunu bildiği için, hatta abdest ve gusül almak için kullanılan suyun bile temiz ve helal olmasının şart olduğunu göz önüne alarak başkalarının hakkına riayet etmeye, onların malına el uzatmamaya ve sürekli olarak gasp olan bir şeyden sakınmaya dini bir görev olarak özen gösterir.

Namazları belirlenen vakitlerinde ve şartlarını emir olunduğu gibi yerine getirmek, namaz kılanı sürekli olarak düzenli olmaya ve işlerinde ihmalkarlık ve başıboşluktan uzak olmaya alıştırır.

 Yüce Allah huzurunda boyun eğme ve onun verdiği nimetleri anmak gayesini taşıyan namaz, kişinin mütevazı ve başkalarının iyiliği karşısında duyarlı olmasına ve tekebbür, çekemezlik, bencillik ve diğer kötü huylardan uzak olmasına sebep olur.

Hz. Fatıma (Allah’ın selamı ona olsun) şöyle buyurmuştur:

“Allah, imanı sizler için şirkten temizlenme ve namazı kibirden korunma vesilesi kılmıştır.” [13]

Namaz kılan bir kimse, namazının Allah katında kabul olması için diğer davranışlarını da düzeltmeye çalışır. Çünkü namazının kabul olmadığı takdirde -Hz. Ali’nin (Allah’ın selamı ona olsun) buyurduğu gibi- insanın diğer amellerinin de bir değeri kalmaz.[14]

Peygamber (Allah’ın salat ve selamı ona ve Ehli Beyt’in’e olsun)  bir gün ashabına:

“Eğer sizlerden birinin evinin önünden bir nehir geçer ve o adam günde beş defa o nehirde yıkanırsa, acaba onun bedeninde kir kalır mı?” diye sordular. Onlar: “Hayır” dediler. Peygamber (Allah’ın salat ve selamı ona ve Ehli Beyt’in’e olsun): “Namaz da, sürekli akan bir nehir gibidir; insan namaz kıldıkça, namaz onu günahlardan temizler” diye buyurdular.

Sekizinci İmamımız Rıza (Allah’ın selamı ona olsun) namazın farz oluş hikmetini açıklarken şöyle buyurmuştur:

“Namaz, kulun kendi Mevla ve yaratıcısını unutmayarak kendi haddini aşmaması için gece-gündüz Allah Teala’yı anmasını sağlar. Allah’ı hatırlamak ve O’nun huzurunda ibadet için kalkmak, insanın günaha düşmesine engel olur ve çeşitli fesatlardan uzaklaşmasını sağlar.”[15]

4. Yaratıcıya Teşekkür

Namaz, Yüce Allah’a karşı şükür etmektir. Allah’ın bize verdiği nimetleri saymak mümkün değildir; bu nimetler karşısında namaz küçük bir teşekkür mesabesindedir.

Dördüncü Masum İmam Zeyn’ul Abidin (Allah’ın selamı ona olsun) şöyle naklediyor:

“Büyükbabam Resulullah (Allah’ın salat ve selamı ona ve Ehli Beyt’in’e olsun), çok ibadet eder ve namaz kılardı; namaz için ayakta durmaktan ayakları şişmişti. Kendisine; “Senin geçmiş ve gelecek tüm günahlarını Allah Teala, bağışlamış olmasına rağmen[16] neden bu kadar kendini zorluğa düşürüyorsun?” denilince, Resulullah; “Acaba ben şükür eden bir kul olmayayım mı?” diye cevap verdi.[17]

  Allah ibadet ve kulluğa layıktır.

5. Namaz ve Sağlık

Elbette namazdaki asıl gaye, insanın ruh temizliğini sağlamaktır. Fakat bu manevi temizliğin yanı sıra namazın abdest, gusül, vücut ve elbisenin temiz olması gibi şartlarına baktığımızda namazın insanın dış temizliğinde de önemli bir etkisi olduğu ve böylece insanın sağlığını korumada da önemli derece de rol oynadığı ortaya çıkar.

6. Namazın İradeli ve Çalışkan İnsan Yetiştirmedeki Rolü

Günde beş defa, Allah’ın huzurunda durarak O’ndan başka her mabuttan yüz çeviren, İslam ve tevhit inancının doğuş yeri olan Ka’be’ye yönelen, ruhunu doğru niyetle temizleyen, mabuduna hitaben ilk sözü tekbir getirmek olan, böylece Allah’ın her nitelendirmeden daha üstün olduğunu her namazın başında tekrarlayan, en azından günde on defa Fatiha suresini okuyarak Allah’ı övgüyle anan ve gerçek övgünün O’na layık olduğunu ifade eden bir kimsenin nazarında artık maddi güçlerin bir değer ve ağırlık taşıması mümkün olamaz. Bu şekilde namaz kılan kimse artık ilahi ve insani hedefler uğruna çaba gösterirken hiçbir güç ve engelden de korkmaz. İşlerini sadece Allah için yapar ve her türlü şirk ve yağcılıktan uzak olur.

İşte bu gibi sebepler yüzünden namaz kılmaya Ehli Beyt çok önem vermiş, kendi Şia ve dostlarına yaptıkları tavsiyeleri arasında özellikle namaza dikkat etmelerini  hatırlatmışlardır.

Bu yüzden de namazı terk etmek büyük bir günahtır, insanın dinden uzaklaşmasına ve cehennem azabına duçar olmasına sebep olur.

Allah Teala, Kuran-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır: Ahirette bazı suçlulara şöyle sorarlar:  “Sizi cehenneme düşüren nedir? Onlar şöyle derler: ‘Biz namaz kılanlardan değildik…”[18]

 


[1] -Meclisi  Bihar’ul-Envar c. 41, s. 147.

[2] -Meclisi  Bihar’ul-Envar c. 83, s. 23.

[3] – Bihar’ul-Envar c. 45, s. 21.

[4]Bihar’ul-Envar c. 10, s. 313.

[5]Bihar’ul-Envar c. 3, s. 89.

[6]Cami-ul Ahadis. c. 2, s. 25.

[7]Cami-ul Ahadis. c. 2, s. 4.

[8] -Seyyid Muhammed Kazim Yezdi El-Urvet’ul-Vuska Fasil: 21 (Niyet Bölümü).

[9] – Ra’d Suresi: 28.

[10] – Cami’ul Ahadis c. 2, s. 5.

[11] – Cami-ul Ahadis. c. 2, s. 2.

[12] -Ankebut Suresi: 45.

[13] – Belagat’un-Nisa s. 12.

[14] – Nehc’ul-Belaga s.879.

[15] – Cami-ul Ahadis. c. 2, s. 13.

[16]– Fetih Suresindeki bu manayı ifade eden ayete işarettir.

[17] – Kuhl’ul-Basar s.78.

[18] -Muddessir Suresi: 40-43.