Fıtır ve Kurban bayramınızı, “la ilahe illallah , “vallahu ekber , “ve’l-hemdu lillah ve “sübhanellah cümleleriyle süsleyiniz. Kenz’ul Ummal, 24095 Hz. Muhammed (s.a.a)

Hz. Hüseyin’in, Rukayye veya Sakine Adındaki Kızları

Hz. Hüseyin’in, Rukayye veya Sakine Adındaki Kızları

Soru

Acaba İmam Hüseyin’in (a.s) Rukayye veya Sakine adında üç veya dört yaşında Şam’da vefat eden bir kızı var mıydı? Benim bildiğime göre bu konu elimizde bulunan (örneğin el-İrşad) hiçbir kaynak kitabında açık bir şekilde beyan edilmemiştir. Bu konuyu nakleden ilk ravinin kendisi; yani “Kâmil Behayi” nin yazarı bile bu konuyu müphem bulmuş ve bu ufak kızın ismini zikretmemiş, onunla ilgili her hangi bir başlık kaleme almamış. Bu ravinin kendisi, haddi zatında güvenilir bir kimse olarak kabul edildiğini farz ediyoruz. Zira kendisine isnat edilen raviler silsilesinde bu güvence görülmektedir. Diğer taraftan Tabakatü’l-Kübra ve… gibi kaynaklara göre şöyle yazılmaktadır: “İmam Hüseyin’in (a.s) kızı yaşadı, hatta çocuk sahibi bile oldu.” Bu konuyu okuduğumda gerçekten çok şaşırdım. Acaba siz İmam Hüseyin’in (a.s) böyle bir kızının varlığına dair yeterli delillerin var olduğunu düşünüyor musunuz?

Kısa Cevap

Bazı tarihçiler kendi kaynaklarında İmam Hüseyin’in (a.s) Rukayye, Fatime-i Suğra veya başka bir isim adı altında bir kızdan bahsetmemişlerdir. Ama bazı tarihçiler de kitaplarında bu küçük kızın biyografisini ve Şam harabelerinde ciğerini pare pare eden kıssasını anlatmışlardır. Bizim de hadis ve tarih kaynaklarımızda buna dair şahitler vardır. Örnek temsil etsin diye burada ikisine işaret edeceğiz. Birinci delil: Hz. Zeynep Kufe’de, kardeşi Hüseyin’in (a.s) başı kesilmiş bedeniyle karşılaştığında şiirler okudu. Okuduğu o şiirlerinin birinde şöyle bir mısra okur:

“Ey kardeşim, küçük Fatime ile konuş, neredeyse kalbi pare olacaktır.”

İkinci delil:

“İmam Hüseyin hayatının son dakikalarında Şimr’in karşısındayken şöyle mırıldandı: “Zeyneb’im, Sakine’m, çocuklarım benden sonra sizin sorumluluğunuzu kim üstlenecek? Rukayye’m, Ümmü Gülsüm’üm, sizler Rabbime emanetsiniz. Bugün vaat edilen şey artık yaklaşmıştır.”

Şeyh Tabersî şöyle naklediyor: “İmam Hüseyin’in (a.s) kızı Aşura gününde on yaşında idi.”

Buna binaen birçok kitap İmam Hüseyin’in (a.s) kızı Sakine’yi konu edinmiştir. Bu rivayetlerden anlaşılmaktadır ki İmam Hüseyin’in (a.s) Sakine adında başka bir kızı var ve Kerbela hadisesi gerçekleşmeden önce evlenme çağına gelmiş idi.

Zikredilen konuların tümünden şu netice alınması mümkündür: İmam Hüseyin’in (a.s) kızlarından birisi (Rukayye veya Fatime) Şam harabesinde babası İmam Hüseyin’in (a.s) kesik başı kucağındayken şehit olmuştur. Bu hanım, İmam Hüseyin’in şahadetinden sonra senelerce yaşayan Sakine değildir, başka bir kızdır.

Ayrıntılı Cevap

Tarihçiler ve Maktel kitaplarını yazan yazarların birçoğu İmam Hüseyin’in (a.s) çocuklarını yazarlarken Fatime ve Sakine adında iki kıza da işaret etmişler.[1] Bazıları da Zeyneb’i de onlara eklemişler.[2] Bir diğer kısım tarihçiler de İmam Hüseyin’in ciğerini yakan küçücük kızının Şam harabelerindeki kısasını anlatmışlardır.[3] Bu yazarların birçoğu bu olayı yedinci asırda yazılan Kâmil-i Bahayi” adlı kitabından nakletmişler. Bizim de hadis ve tarih kaynaklarımızda buna dair şahitler vardır. Örnek temsil etsin diye burada birisine işaret edeceğiz.

Kufe’de Hz. Zeyneb, kardeşi İmam Hüseyin’in kesilmiş başıyla karşılaştığında bazı şiirler söyledi ki bu şiirlerin birinde şöyle diyor:

“Ey kardeşim, küçük Fatime ile konuş, neredeyse kalbi pare pare oluyor.”[4]

Tarih ve maktel kitaplarını dakik bir şekilde incelediğimizde tarihçilerin İmam Hüseyin’in (a.s) Sakine adında bir kızının varlığını yazdıklarını göreceğiz. Şeyh Mufid şöyle yazıyor: “Sakine İmam Hüseyin’in (a.s) kızlarındandır ve annesi de Rubab’dır.” [5] Şeyh Tabersî de bu konuya işaretle şöyle buyuruyor: “İmam Hüseyin (a.s) onu (kızını) Kerbela’da şehit olan kardeşinin oğlu Abdullah ile evlendirmişti.”[6] “Maktelü’l-Hüseyin” kitabında şöyle nakledilmiştir: “O amcasının oğlu Abdullah b. Hasan ile evlendi ama daha aralarında vuslat gerçekleşmeden Aşura gününde şehit oldu. Onlardan hiçbir çocuk dünyaya gelmedi.”[7] Tabersî de şöyle naklediyor: “Hüseyin’in (a.s) kızı Sakine Aşura gününde on yaşındaydı.” [8]

Zehebî de İslâm Tarihi adlı kitabında Sakine’yi Hz. Hüseyin’in (a.s) kızı olarak biliyor ve Sakine’nin ismini zikreden kitapların fihristini sayıyor[9] ve bu bağlamda yirmi kitabın ismini zikrediyor.

Buna binaen İmam Hüseyin’in (a.s) kızı Sakine’den bahseden kitapların sayısı çoktur. Metinde zikredilenlerinin yanı sıra bir kısmını da dip notta zikrettik.[10]Ama bu değerli hanımın yaşı hakkında açık ve net bir açıklama yoktur. Tarihçilerin sözlerinden anlaşılan şu ki o Kerbela olayında evlenmiş veya evlenme yaşına gelmiş biriydi.

Rivayetlerden Hz. Hüseyin’in (a.s) Sakine adında başka bir kızının var olduğu ve Kerbela olayından önce evlenme yaşına gelmiş olduğu anlaşılmaktadır.[11]

Fedakârlık ve insanî kemallerle dolu Kerbela gibi bir olayda yaşı küçük olan kimseler fazla dikkat çekmemiş olabilir. Hz. Rukayye’nin (s.a) yaşamı, babası, amcası, halası gibi yüce şahsiyetlerin nurlarının arkasında kaldığından tarih kitaplarında İmam Hüseyin’in (a.s) Rukayye adında küçük bir kızı olduğu konusuna değinilmemiştir. Bazı maktellerde İmam Hüseyin’in (a.s) şöyle buyurduğu rivayet edilir:

“Ey bacım! Ey Ümmü Gülsüm! Sen ey Zeynep! Sen ey Rukayye ve Fatıma ve Rubab! Sözümü hatırlayın, ben öldüğüm zaman benim için elbisenizi yırtmayın, yüzünüzü tırmalamayın ve uygunsuz sözler söylemeyin.”[12][13]

İmam’ın (a.s) buradaki hitap şekline ve sözünün içeriğine baktığımızda onun (a.s) üç veya dört yaşındaki kızına böyle hitap etmesi uzak bir ihtimal görünüyor.Bir başka yerde ise İmam’ın (a.s) şöyle buyurduğu rivayet edilir:

“Ey Zeynep! Ey Sukeyne! Ey evlatlarım! Benden sonra sizin başınızda kim kalacak? Ey Rukayye! Ey Ümmü Gülsüm! Sizler benim yanımda Allah’ın emanetleriydiniz. Artık benim son anım yaklaşmıştır.”[14]

İmam’ın (a.s) bu sözü ve içeriğinden maksat onun üç yaşındaki kızı Hz. Rukayye olabilir.

İmam Hüseyin’in (a.s) üç veya dört yaşındaki kızı Rukayye’nin söz edildiği en eski kaynak İmaduddin Taberî’nin eseri olan Kâmil-u Bahayi adlı kitaptır. O bu eserinde şöyle yazıyor: “İmam’ın dört yaşında bir kızı vardı ve babasına çok düşkündü. Bir gece rüyasında babasının yanında oturduğunu gördü. Uyandığında ‘Babam nerede? Artık dayanamıyorum.’ dedi. Ona ‘Rüyanda ne gördün?’ diye sorduklarında dedi ki: ‘Baktım babamın yanında oturmuşum, o da beni yanına aldı.’ Yezid bunu duyunca ‘Babasının başını getirin Ona gösterin.’ dedi. Babasının başının getirip üzerindeki örtüyü kaldırdılar. Hz. Rukayye babasının başını görünce ah çekip oracıkta öldü.”[15]

Âlimler birçok delile dayanarak İmam Hüseyin’in (a.s) Rukayye adında bir kızının olduğunu ispatlamaktalar. “İmam Hüseyin’in Kişiliği” adlı kitabın yazarı, rical ve tarih âlimi olan Ayetullah Maraşî Necefî’den bu konu hakkında sorduğunda şöyle buyurdu: “Muteber belgeler bu konuda her ne kadar suskun olsalar da bu, inkâr edilemeyecek kadar meşhur bir meseledir.”[16]

–—


[1]     Mufid, Muhammed b. Numan, el-İrşad, c. 2, s. 135, Daru’l-Mufid, Beyrut, h.k. 1414; İbn Şehraşub, Menakib-i Ali b. Ebi Talib, c. 4, s. 77, Müessese-i İntişarat-ı Allame, Kum; Tabersî, İlamu’l-Vera, c. 1, s. 478, Müesese-i Alu’l-Beyt, 1. baskı, h.k. 1417; ez-Zübeyri, Musab, Neseb-i Kureyş, s. 59, Daru’l-Mearif, baskı 3, Kahire; Belazurî, Ensabu’l-Eşraf, Daru’l-Fikr, Beyrut, 1. baskı, h.k. 1417, c. 3, 1288; Sıbt b. Cevzî, Müesese-i Alu’l-Beyt, Beyrut, baskı 1, 1401 h. s. 249.

[2]     el-Erbilî, Keşfu’l-Gumme fi Marifeti’l-Eimme, c. 2, s. 38, Tahkik: Resulî, Tebriz, Suk-i Mescidu’l-Cami.

[3]     Kummî, Şeyh Abbas, Nefsu’l-Humul, s. 415-416, Mektebetu’l-Hayderiye, 1. baskı, h.ş. 1379; Şah Abdulazimî, el-İkad, s. 179, 1. baskı, Tahkiki Rezevi, Menşur-i Firuzabadî, h. 1411; Hairî, Meali es-Sibteyn, c. 2, s. 170, Müesese-i Nu’man, Beyrut, h. 1412; Kummî, Şeyh Abbas, Muntehu’l-Amal, c. 1, s. 807, 4. baskı, Müesese-i İntişarat-i Hicret, h. 1411; Taberî, İmaduddin, Kâmil-u Behaî, Mektebetu’l-Mustafavî, c. 2, s. 179.

[4]     Meclisî, Muhammed Bâkır, Biharu’l-Envar, c. 45, s. 115, “…Ey kardeşim küçük Fatime seni her kayıp ettiğinde kalbi eriyip bitercesine (seni arıyor)” ; el-Kunduzî, Yenabiu’l-Mevedde, c. 2, s. 421, eş-Şerif er-Razi, 1. baskı.

[5]     Mufid, Muhammed b. Numan, el-İrşad, c. 2, s. 37, İntişarat-ı İlmiyeyi İslamiye.

[6]     Tabersî, İlamu’l-Vera, c. 1, s. 418, Müessese-i Alu’l-Beyt, 1. Baskı, h. 1417; Mufid, Muhammed b. Numan, el-İrşad, s. 25; Erbilî, Keşfu’l-Gumme, s. 157.

[7]     Musevî, Abdurrezzak, Maktelu’l-Huseyn (a.s), s. 397, Menşurat-i Basiret.

[8]     A.g.e.

[9]     ez-Zehebî, Tarihu’l-İslâm, c. 7, s. 371, Daru’l-Kitabi’l-Arabi, Beyrut, Lübnan.

[10]    Ebu’l-Ferec el-İsfahanî, Mekatilu’t-Talibin, s. 94, 119, 133, 167; el-Belazurî, Ensabu’l-Eşraf, c. 3, s. 362; İbn Hibban, es-Sukkat, c. 4, s. 351, Müesesetü’l-Kütubis-Sukkat; el-Buharî, et-Tarhu es-Sağir, c, 1, s. 273, Daru’l-Marife, Lübnan/Beyrut; el-Usfuri, Tarih-i Halife-i b. Hayat, s. 274, Daru’l-Fikr; Muhammed b. Sad, et-Tabakatu’l-Kubra, c. 8, s. 475, Beyrut; el-Müsnî, Tehzibu’l-Kemal, Müesese-i er-Risale, c. 6, s. 397; İbn Amr, Tarihu’l-Medine, Daru’l-Fikr, Dımeşk, c. 2, s. 52, c. 29, s. 69 ve değişik sayfalar; İbn Makula, İkmalu’l-Kemal, Daru’l-Kütübi’l-İslâmî, el-Kahire, c. 4, s. 316, c. 7, s. 107; Meclisî, Muhammed Bâkır, Biharu’l-Envar, Beyrut, c. 45, s. 47 ve 169; Kummî, Şeyh Abbas, Muntahu’l-Amal, Matbuat-i Hüseyni, c. 1, s. 547; Numan, el-İrşad.

[11]    Mufid, Muhammed b. Numan, el-İrşad, Tercüme: Resul Mahallatî, İntişarat-i İlmiyyeyi İslâmiyye, c. 2, s. 22. Bkz. Ferzendan-ı İmam Huseyn (a.s).

[12]    İbn Tavus, Ebulkasım Ebulhasan b. Saaduddin, el-Luhuf Ala Katli’t-Tufuf, s. 141, İntişarat-ı Usve, Kum, 1. Baskı, h.k. 1414; A’lamu’l Vera, 236.

[13]    Tarih açısından Hz. Rukayye’nin (a.s) hakkında yapılan araştırmadan alıntıdır.

[14]    Bir gurup yazar, Mevsuat-u Kelimati’l-İmami’l-Hüseyin (a.s), s. 511, İntişarat-ı Daru’l-Maruf, Kum, 1. Baskı, h.ş. 1373.

[15]    Taberî, Alauddin, Kâmil-u Bahayi, c. 2, s. 179 (Hicri 6. yy). Bu kitap, Şeyh İmaduddin el-Hasan b. Ali b. Muhammed Taberî İmamî’nin eseridir. O bu eserini Hulagu Han’ın veziri olan Bahauddin’in emriyle yazdı. Galiba onun emriyle yazıldığı için adına Kâmil-u Bahayi denmiştir. Cevad Muhaddisî, Der Ferhengi Aşura, s. 200. (Bu konuyu Şeyh Abbas Kummî’nin Muntaha’l-Amal adlı eserinden nakletmiştir.) Aynı konu Tarihu’l-Fey, s. 861’de de gelmiştir. Maaliyu’s-Sıbteyn, c. 2, s. 127’de de Hz. Rukayye’nin adı geçmiştir.

[16]    Şahsiyyet-i Hüseyn (a.s), s. 615.