Her kim bir şeyi tanımaktan aciz kalırsa onu kınar. el-İrşad, 1/301 İmam Ali (a.s)

İlim Konusuna Değinen Âyetler

İlim Konusuna Değinen Âyetler

Soru

İlim ve bilgi konusuna değinen âyetleri açıklamanızı rica ederim.

Kısa Cevap

Kur’an-ı Kerim saadet ve kemale hidayet eden, kılavuz bir kitaptır. Hidayet etme konusu da ancak akıl ve ilim yoluyla mümkündür. Bunun dışında hidayetin gerçekleşmesi imkânsızdır. Bu nedenle ilim ve bilgi Kur’an nezdinde çok önemli bir yere sahiptir. Bu önem o denli fazladır ki Kur’an-ı Kerim’in bir çok ayetlerinde ilim ve bilginin değerine, edinmek için gereken araç ve gereçlere, tefekkür, tedebbür, teakkul, te’emmul gibi kavramlara değindiğini görüyoruz. Kur’an’ın yaklaşık dört âyetinden birinde bir şekilde ilim, bilgi ve bilime değinildiğini görüyoruz. Bu kesinlikle sebepsiz ve yersiz değildir. Bu acayip bir durum da değildir. Zira Peygamber Efendimiz’e (s.a.a.) inen ilk âyetler okumak, ilim ve bilgi hakkındadır:

“Oku! Rabbinin adıyla, O öyle bir Rabdir ki (varlığı) yaratı, insanı (da O) alak’tan yaratı. Oku! Ve Rabbin en kerim (herkesten daha çok ikram eden)dir. O, öyle bir Rabdir ki kalemle öğretmiş. İnsana (da) bilmediği şeyleri öğretti.”[1]

Kur’an-ı Kerim bunun da ötesine giderek esasen insanın yaratılışında ilim ve bilgiyle yoğrulduğunu söylemektedir. Kur’an-ı Kerim bu gerçeğe işaretle şöyle buyurmaktadır:

“Daha sonra bütün (yaratıkların sırlarını ve varlıkların) isimlerini Âdem’e öğretti. Sonra onları meleklere sundu ve şöyle dedi: Eğer gerçekten doğru söylüyorsanız bunların isimlerini bana bildiriniz.” [2]

Bu nedenle bütün bu âyetleri kolayca saymamız mümkün değildir. Bundan dolayı bu âyetleri sınıflandırarak bazılarına gücümüz dâhilinde işaret edeceğiz.

1- Allah’ın ilmiyle alâkalı âyetler.

2- Hz. Resulullah (s.a.a) ve diğer peygamberlerin (s.a.) ilmiyle alâkalı âyetler.

3- İlim ve bilginin değeri ve önemiyle alâkalı âyetler.

4- İlim kelimesi açık bir şekilde içerisinde zikredilmemiş ama ilme mutabık olan ve ilim ve bilgi anlamı taşıyan kelimeleri içeren âyetler. Detaylı cevapta örnek teşkil edecek şekilde bunların bir kısmına değineceğiz.

Ayrıntılı Cevap

İlim ve bilgi insanın yaratılmasıyla eşzamanlıdır. Beşer denen insan sürekli anlamak, idrak etmek, bilmek istemiştir. İlim ve bilginın, insanın yaşamında özel bir konumu vardır. İlmin insan yaşamında üstlenmiş olduğu rol çok büyüktür. Zira ilim ve bilgi insana saadeti, kemâli, yapmayı ve onarmayı öğretir. İlim insana güç verir. İlim insana geleceği istediği şekle sokmayı öğretir. İlim insanın ihtiyarına verilen bir araçtır. İnsan istediği şekilde bu aracı kullanır, doğayı istediği şekle sokar ve onarır.

Hz. Resulullah takipçilerini ilim öğrenmeye ve bilgi toplamaya teşvik ediyordu. Ashabının çocuklarını ilim ve bilgi elde etmeye yönlendiriyordu. Ashabından bazılarının Süryanice öğrenmesini istemişti. Peygamber’in (s.a.a.) bu tekitleri ve teşvikleri Müslümanların eşsiz ve büyük bir himmet ve süratle dünyanın her yerinde ilim peşinde koşmalarına neden oldu. İlmî eserleri nerede bulsalar getirip tercüme ettiler ve araştırmaya daldılar. Bu yolla eski Yunan’ın, Roma’nın, İran’ın, Mısır’ın, Hindistan’ın ve diğer medeniyetlerin arasında irtibat halkası oluşturmanın yanı sıra medeniyetlerin ve kültürlerin en büyüğüne de kavuşmuş oldular. Dünyada bu medeniyet ve kültür, İslam medeniyeti ve kültürü olarak tanındı ve tanınmaktadır.

Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır:

“De ki: “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” Ancak akıl sahipleri öğüt alırlar.”

İslam dininde ilim öğrenmek o kadar önemlidir ki onu talep etmek her Müslüman üzerinde farz kılınmıştır. Peygamber Efendimiz (s.a.a.) bu bağlamda şöyle buyurmaktadır:

“İlim peşinde gitmek ve ilim tahsil etmek her Müslüman üzerine farzdır.” [3]

Hadisin manası şudur: İslami farzların yanında farz kılınanlardan biri de ilim tahsil etmektir. Hadis kitaplarında muhakkak “İlmin talep edilmesinin vacipliği babı” adlı veya benzeri bir başlık açılmıştır. Bu başlık altında şöyle diyorlar: Her Müslüman üzerine ilim talep etmesi vaciptir. Burada hiç kimse; ne erkek ne kadın istisna edilmemiştir. Bu hadis, ilim tahsil etme farzının herkesi kapsayan genel bir farz olduğunu söylemektedir. Herhangi bir tabakaya veya cinsiyete has bir durum değildir.

İslam mektebinde ilim ve bilginin yerini ve önemini anlatan bu mukaddimeden, insanlara kılavuzluk yapmak ve iki cihan saadetini kazandırmak için gelen İslam dininin semavî kitabının bu önemli konuya özellikle teveccüh edeceği çok açıktır. Kur’an-ı Kerim’in kendisi farklı farklı yerlerde bu konuya değinmiştir.

Kur’an-ı Kerim’de ilim ve bilgi meselesini açıklamak, detaylıca bu konunun ele alınmasını ve bu bağlamda birkaç kitap derlemeyi gerektirir. Kur’an âyetleri üzerinde biraz tefekkür edilirse ilim kelimesi türevleri ve kalpler, akıllar, akıl etme ve tefekkür gibi ilim edinme araçlarının Kur’an-ı Kerim nezdinde özel bir yeri olduğunu görüyoruz. Kur’an âyetlerinin dörtte birinin ilim ve bilgi hakkında olduğunu iddia edersek abartmış olmuyoruz. Bu nedenle Allah resulüne inen ilk âyetlerin ilim, bilgi, okuma ve tanıma ile alakalı olması da acayip bir durum değildir. Kur’an-ı Kerim şöyle buyuruyor:

“Oku! Rabbinin adıyla, O öyle bir Rabdir ki (varlığı) yarattı, insanı (da O) alak’tan yaratı. Oku! Ve Rabbin en kerim (herkesten daha çok ikram eden)dir. O, öyle bir Rabdir ki kalemle öğretmiş. İnsana (da) bilmediği şeyleri öğretti”[4]

Kur’an-ı Kerim bunun da ötesine giderek esasen insanın yaratılışında ilim ve bilgiyle yoğrulduğunu söylemektedir. Kur’an-ı Kerim bu gerçeğe işaretle şöyle buyurmaktadır:

“Daha sonra bütün (yaratıkların sırlarını ve varlıkların) isimlerini Âdem’e öğretti. Sonra onları meleklere sundu ve şöyle dedi: Eğer gerçekten doğru söylüyorsanız bunların isimlerini bana bildiriniz.”[5]

Bu nedenle bütün bu âyetleri kolayca saymamız mümkün değildir. Bundan dolayı bu âyetleri sınıflandırarak bazılarına gücümüz dâhilinde işaret edeceğiz:

1- Allah’ın ilmiyle alâkalı âyetler.

2- Hz. Resulullah (s.a.a) ve diğer peygamberlerin (s.a.) ilmiyle alâkalı âyetler.

3- İlim ve bilginin değeri ve önemiyle alâkalı âyetler.

4- İlim kelimesi açık bir şekilde zikredilmemiş ama ilme mutabık olan ve anlamları ilim ve bilgi olan kelimeleri içeren âyetler.

Birinci kısım: Allahın ilmiyle alâkalı âyetler: Allah’ın nitelik ve sıfatlarından birisi âlim olmasıdır. Kur’an-ı Kerim’de birçok âyet buna ihtisas edilmiştir. Bu bağlamda diğer âyetler insanların eylemlerine ve günlük davranışlarına taalluk eden Allah’ın ilmiyle alâkalıdır. Kur’an’ın muhtelif ve çeşitli âyetlerinde farklı münasebetlerle 32 defa zikredilmiş olması ilginçtir. Örnek olarak aşağıdaki âyetlere bakabilirsiniz: Bakara Sûresinin 32, 127, 187, ve 235. âyetleri, Âl-i İmran Sûresinin 35. âyeti, Maide Sûresinin 76. âyeti, En’am Sûresinin 13, 80, 96 ve 115. âyetleri, Enfal Sûresinin 32 ve 61. âyetleri, Yusuf Sûresinin 34 ve 83. âyetleri, Yunus Sûresinin 65. âyeti, Kehf Sûresinin 22 ve 109. âyetleri, Âraf Sûresinin 187. âyeti vb. bu bağlamdadırlar.

İkinci kısım: Hz. Resulullah (s.a.a) ve diğer peygamberlerin (s.a.) ilmiyle alâkalı âyetler: Bu âyetlerde Yüce Allah peygamberlere farklı ilimler öğrettiğini anlatır. Necm Sûresinin 5. âyeti, Yusuf Sûresinin 22, 62, 68. âyetleri, Enbiya Sûresinin 74, 79 ve 80. âyetleri, Âraf Sûresinin 62. âyeti, En’am Sûresinin 75. âyeti peygamberlerin ilmiyle alâkalı olan âyetlerden bir bölümüdür.

Üçüncü kısım: İlmin kendisi, değeri ve konumu hakkında olan âyetler: Kur’an-ı Kerim’de ilmin değerini, konumunu, insan yaşamındaki rolü, insanın bireysel ve toplumsal farklı yaşam alanlarındaki etkisini anlatan âyetlerdir. Aşağıda bazılarına işaret ediyoruz:

1- Bazı âyetler, insanları bazı makamlara tayin etmek için dikkate alınması gereken ölçünün ilim olduğunu anlatmaktadırlar. Bakara Sûresinin 247. ve Zümer Sûresinin 9. âyetleri bu konuya işaret etmektedirler:

“Şüphesiz Allah, onu sizin üzerinize (hükümdar) seçti, onun bilgisini ve gücünü artırdı.”

“Allah, mülkünü dilediğine verir. Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir.”

“Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?”

“Ancak akıl sahipleri öğüt alırlar.”

2- İman ile ilim arasındaki rabıtayı ve bu rabıtanın gevşemeyecek kadar sıkı olduğunu anlatan âyetlerdir. Âl-i İmran Sûresinin 7, Nisa Sûresinin 162, İsra Sûresinin 107, Hac Sûresinin 54, Ankebut Sûresinin 49, Sebe Sûresinin 6. âyetleri bu bağlamda örnek teşkil etmektedirler.

3- Allah’tan korkmak ilmin gereğidir.

“Allah’a karşı ancak; kulları içinden âlim olanlar huşu sahibidirler.”[6]

4- İlim, Allah’ı ispatlamak için bir mukaddimedir.

“Sana (Hz. Mesih hakkında) bilgi geldikten sonra artık kim bu konuda seninle tartışacak olursa, de ki: “Gelin, oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, nefislerimizi ve nefislerinizi çağıralım. Biz de siz de toplanalım. Sonra gönülden dua edelim de, Allah’ın lânetini (aramızdan) yalan söyleyenlerin üstüne atalım.”[7]

5- İnsanlar üzerinde hücceti tamamlayan ilimdir.

“Sen dinlerine uymadıkça, ne Yahudiler ve ne de Hıristiyanlar asla senden razı olmazlar. De ki: “Allah’ın yolu asıl doğru yoldur.” Sana gelen ilimden sonra, eğer onların arzu ve keyiflerine uyacak olursan, bilmiş ol ki, Allah’tan sana ne bir dost, ne bir yardımcı vardır.”[8]

6- İlim, insanı kıyamet azabından kurtaran etkenlere zemin hazırlar:

“Kendilerine ilim verilenler ise şöyle derler: Allah içinizden inananların ve kendilerine ilim verilenlerin derecelerini yükseltsin. Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır”.

“Şüphesiz bugün rezillik, aşağılık ve kötülük kâfirlerin üzerinedir.”[9]

7- Âlimlerin şahitliği, Allah’ın ve meleklerin şahitliğiyle aynı düzeyde tutulmuştur:

“Allah, melekler ve ilim sahipleri, ondan başka ilâh olmadığına adaletle şâhitlik ettiler. O’ndan başka ilâh yoktur. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.”[10]

8- İlim sahibi olanlar tabi olunmaya daha lâyıktırlar.

“Babacığım! Doğrusu, sana gelmeyen bir ilim bana geldi. Bana uy ki seni doğru yola ileteyim.”[11]

9- İlim ve bilgi basiret ve insanlara hakikati gösteren bir unsurdur:

“Kendilerine ilim verilmiş olanlar ise, “Yazıklar olsun size! İman edip de iyi işler yapanlara Allah’ın vereceği mükâfat daha hayırlıdır. Ona da ancak sabredenler kavuşturulur” dediler.”[12]

10- İlim o denli önemlidir ki ulu’l-azm bir peygamber, bilgisinin artması için çok tehlikeli ve meşakkatli bir yolculuğu can-ı gönülden kabul ediyor. Kehf Sûresinin 65. âyetinden 76. âyetine kadar Hz. Musa ve Hz. Hızır arasında geçenler anlatılmaktadır.

“Mûsâ ona, “Sana öğretilen bilgilerden bana, doğruya iletici bir bilgi öğretmen için sana tabi olayım mı?” dedi.”[13]

Dördüncü kısım: İlim kelimesini değil, ilim kelimesinin anlamını taşıyan kelimeleri içeren âyetlerdir: İlim kelimesi açık bir şekilde zikredilmemiş ama ilme karşılık gelen kelimeler kullanılan âyetlerdir. Misak âyetleri gibi. Allah kendilerine kitap verdiği peygamberlerden, onu tebliğ etmeleri için söz almış. Burada bu kadarıyla yetiniyoruz ama daha fazla bilgi edinmek isteyenler aşağıdaki kaynağa başvurabilirler.

Abdulbâki, Muhammed Fuad, Mucemu’l-Mufehres li Elfazi’l-Kur’an.

–—


[1]     Alâk, 1-5

[2]     Bakara, 30

[3]     Usul-i Kafi, c. 1, s. 30.

[4]     Alâk, 1-5.

[5]     Bakara, 30.

[6]     Fatır, 28.

[7]     Âl-i İmran, 63.

[8]     Bakara, 120.

[9]     Mücadele, 11 ve Nahl, 27.

[10]    Âl-i İmran, 18.

[11]    Meryem, 43.

[12]    Kasas, 80.

[13]    Bu âyetlerin ilim öğretmenin değerini, konumunu ve öğrencinin haklarını anlattığı açıktır. Hakeza ilim peşinde olanların sahip olması gereken liyakatleri de anlatmaktadır. Bu konuda daha fazla bilgi edinmek için Lokman Sûresi ve tefsirlerine müracaat edebilirsiniz.