Selam vermedikçe hiç kimseye (eve) giriş izni vermeyin. Tuhef’ul Ukul, 246 İmam Hüseyin (a.s)

Hz. Ebu Talib’in İmanı

Hz. Ebu Talib’in İmanı

Soru

Şu rivayet, bazıları tarafından Ebu Talib’in imanına bir delil olarak sunulmuştur: İmam Zeynel Abidin’e (a.s) onun imanı hakkında soru soruldu, İmam da şöyle buyurdu: “Yüce Allah Peygamber’ine, Müslümanların kâfir olan eşleriyle evliliklerine son vermelerini emretti. Fatıma binti Esed Müslüman idi ve Ebu Talib’in ömrünün sonuna kadar eşi olmaya devam etti.” Kur’ân-ı Kerim’de yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

“Ey iman edenler! Mümin kadınlar hicret ederek size geldiği zaman, onları imtihan edin. Allah onların imanlarını daha iyi bilir. Eğer siz de onların inanmış kadınlar olduklarını öğrenirseniz onları kâfirlere geri göndermeyin. Bunlar onlara helâl değildir. Onlar da bunlara helâl olmazlar.”[1]

Yine aynı şekilde başka bir âyette buyuruyor:

“İman etmedikçe putperest kadınlarla evlenmeyin. Beğenseniz bile, putperest bir kadından, imanlı bir cariye kesinlikle daha iyidir. İman etmedikçe putperest erkekleri de (kızlarınızla) evlendirmeyin. Beğenseniz bile, putperest bir kişiden inanmış bir köle kesinlikle daha iyidir.”[2]

Oysa bu âyetler ile müşriklerle evlenmenin haram oluşu Medine’de teşri edilmiştir. Öyleyse Mekke döneminde dünyadan giden Ebu Talib’in imanı için yukarıdaki rivayet nasıl delil olabilir, bunun açıklaması nedir?

Kısa Cevap

Soruda nakledilen hadis merfudur ve senet yönünden müsnet hadisler derecesinde bir itibarı bulunmamaktadır. Fakat biz Hz. Ebu Talib’in imanını ispat etmek için bu rivayete dayanmıyoruz. Çünkü o hazretin imanını ispatlamak için birçok sahih ve güçlü hadis ve rivayet nakledilmiştir. Hz. Ebu Talib’in Allah’a ve Resulüne iman getirdiğine dair en önemli delilimiz onun sözleri, davranışları, canı pahasına İslamiyet’i savunması, malını bu yolda harcaması, ayrıca Peygamberimiz (s.a.a) ve Ehlibeyt İmamlarının (a.s) onu öven hadisleridir.

Bize göre kim taassubu bir kenara bırakıp olaya tarafsızca yaklaşır, Hz. Ebu Talib’i tarih sayfalarında incelerse, onun en güçlü imana sahip olduğunu itiraf eder ve anlar ki onun imanı hakkında kuşku uyandıran sözler ve hadisler temelsizdir ve Emevîler tarafından Hz. Ali’ye düşmanlıkları icabı uydurulmuştur.

Gerçek şu ki Nehcü’l-Belağa’yı şerh eden İbn Ebi’l-Hadid’in de dediği gibi:

“Eğer Ebu Talib ve onun değerli oğlu olmasaydı, kesinlikle İslâm dini ve mektebi adına bir şey kalmayacaktı. İslamiyet yayılıp baki olmayacaktı. Ebu Talib, Mekke’de Peygamber’in yardımına koştu, oğlu Ali ise Yesrib’de (Medine) kendisini ölüme atmak pahasına onun yolunu savundu.”

Ayrıntılı Cevap

Bir insanın düşünce ve inancının nasıl olduğunu değişik yollardan öğrenebiliriz. Örneğin: 1- Ondan geriye kalan fikrî ve edebî eserlerini inceleyerek. 2- Toplum içindeki davranış ve tutumlarına bakarak. 3- Dostları ve arkadaşlarının onun hakkındaki sözlerine bakarak.

Şimdi Hz. Ebu Talib’in Allah’a ve Resulüne iman etmiş olduğu konusunu yukarıda işaret ettiğimiz üç yolla öğrenelim:

1- Edebî ve İlmî Eserleri

Ebu Talib’ten geriye birçok şiir ve edebî sözler kalmıştır. Bunları incelediğimiz zaman nasıl bir imana sahip olduğu aşikâr olur. İçlerinden birkaçını seçerek sizlere aktarıyoruz:

Taberî kendi rivayet zinciriyle şöyle anlatır: Kureyş liderleri Ebu Talib’in Hz. Peygamber’i (s.a.a) himaye ettiğini görünce, topluca yanına gidip onu savunmayı bırakmasını söylediler. Ebu Talib onlara cevap verdikten sonra şu şiiri okudu:

“Biz resulü, âlemlerin hükümdarının elçisini savunduk
Şimşek gibi parlayan kılıçlarla.
Evet, savunuyorum, himaye ediyorum mutlak saltanat sahibi Allah’ın elçisini
Bu ona şefkat besleyen bir haminin himayesidir.”

Diğer bir kasidede, kardeşi Hamza’yı Hz. Peygamber’e (s.a.a) tâbi olmaya ve ona itaat etme hususunda sabırlı olmaya teşvik eder:

“Ya’lâ’nın babası! Sabret, Ahmed’in dininde
Dinin mazharı ol, sabırla başarırsın.”

Bir diğer kasidede şunları söylüyor:

“Peygamber Muhammed’e yardım edeceğim
Onun için savaşacağım; mızraklarla ve bütün adamlarımla.”

Başka kasidede ise Necaşî’yi Hz. Peygamber’e (s.a.a) yardım etmeye teşvik ediyor:

“Bil ki ey Habeş kralı, Muhammed,
Musa’nın ve Meryem oğlu Mesih’in veziridir.
Onların getirdiğinin benzeri olan bir hidayet getirdi
Hepsi Allah’ın emriyle hidayete erdirirler ve korunurlar.
Siz bunu kitabınızda okuyorsunuz
Doğru sözdür, yalan değil.
Öyleyse Allah’a eşler koşmayın ve Müslüman olun
Hakk’ın yolu karanlık değildir.”

Diğer kasidelerinde ise Peygamber’e ve İslâm’a olan inancını şöyle haykırıyor:

“Beni sevindirdin, mümin olduğunu söylediğin zaman
Allah için, Allah Resulünün yardımcısı ol.”

“Bilmiyor musunuz ki, biz Muhammed’i bulduk
Bir nebi olarak, tıpkı Musa gibi, ilk kitaplarda yazılmış hâlde.”

“Babamız Haşim böyle bir oğlu savunmak için hazırlık yapmadı mı?
Ve oğullarına onun uğruna savaşıp vuruşmayı vasiyet etmedi mi?”

“Ahmed’e diyorlar ki, sen bir adamsın ki
Dilin yalan söyler, seni amacına ulaştıracak araçların çok zayıf.
Haberiniz olsun ki Ahmed onlara hakkı getirmiştir
Ve hiçbir zaman onlara yalan söylememiştir.”

“Şeref sahibi ve anlayışlı herkes bilsin ki
Muhammed Musa ve İsa gibi bir peygamberdir
O ikisinin sahip olduğu semavî nura Muhammed de sahiptir
Bütün peygamberler insanları Allah’a davet edip, günahtan sakındırırlar.
Ey Kureyş’in önde gelenleri! Onun üzerinde bir hâkimiyet kuracağınızı mı sandınız?
Ne kadar boş ve uzak bir arzu sizinki, rüyadan başka bir şey değil
Şüphesiz o peygamberdir ve vahiy ona Allah tarafından gelmektedir.”[3]

“Kureyş! Bilmiyor musunuz bizler Muhammed’i
Musa gibi bir peygamber olarak bulduk ve onun adı,
Özellikleri semavî kitaplarda bulunmaktadır
Ve Allah’ın kulları ona karşı bir sevgi beslemektedir,
Öyleyse Allah’ın sevgisini kalplere yerleştirdiğine zulüm yapılmamalı.” [4]

“Ey kardeşimin oğlu! Ebu Talib toprağın altına girmedikçe
Ve kabir toprağı üzerine dökülmedikçe;
Asla düşmanlar sana bir zarar veremeyeceklerdir.
Sana emredileni açıkla, kimseden korkma,
Müjdele ve gözleri aydınlat.”[5]

Ölüm döşeğindeyken, vasiyetini bir kaside hâlinde dile getirir:

“İyi görünümlü Peygamber’e yardım etmeyi tavsiye ediyorum
Oğlum Ali’ye ve kavmin yaşlısı Abbas’a.
Koruyucu aslan Hamza’ya ve
Cafer’e onu insanlara karşı himaye etsinler.
Anam ve doğurdukları size feda olsun
Ahmed’i insanlara karşı savunurken siperler gibi olun.”

Ebu Talib’in bu şiirleri onun nasıl bir imana sahip olduğunun açık delilidir ve asla inkâr edilemez. Buna benzer beyitler, onun meşhur kasideleri içinde yer almaktadır. Ayrıca vasiyetleri ve hutbelerinde de aynı yönde sözleri vardır.

2- Toplum İçindeki Davranışları

Hz. Ebu Talib, ömrü boyunca bir defa dahi olsun kardeşi oğlunun (s.a.a) üzülüp, acı çekip, rahatsız edilmesini istememiştir. Birçok zorluk ve sıkıntıya rağmen onu kendisiyle birlikte Şam’a götürmüştür.

Kardeşinin oğluna o kadar inanmıştı ki Allah’a yakarmak için onu yanına aldı ve yüce Allah’ı ona and vererek yağmur talebinde bulundu.

O, Allah Resulü’nü (s.a.a) savunmaktan bir an dahi geri durmadı, elinden geldiği ve gücünün yettiği her şeyle Peygamber’i (s.a.a) düşmanlara karşı savundu, tüm varlığını Müslümanlar için harcadı. Mekke döneminde Müslümanlara ambargo konulduğu zaman, Ebu Talib Mekke’nin başkanlığını bir kenara bırakarak dağlarda ve çöllerde Müslümanlar ile birlikte sıkıntılara katlandı. Öyle ki bu üç yıllık (Şi’b-i Ebu Talib’teki) sıkıntılar onun hastalanmasına neden oldu ve ambargonun kaldırılmasından birkaç gün sonra da vefat etti. Ebu Talib, Resulullah’a (s.a.a) öylesine iman getirmişti ki bütün evlatlarının ölmesine razıydı, yeter ki Hz. Peygamber (s.a.a) yaşasın.

Yüce Allah tarafından Peygamber’e (s.a.a) ayet indi ve “…Ve yakın akrabalarını uyar…” diye emir geldi. Allah Resulü (s.a.a) bütün akrabalarını etrafına topladı, kendisinin peygamber olduğunu açıkladı. İslâm dinini onlara tanıttı. Bu esnada Ebu Talib Resulullah’a (s.a.a) şöyle dedi: “Sevgili kardeşimin oğlu! Kıyam et. Sen üstün makam sahibisin, senin hizbin en kutlu hizbdir. Sen büyük bir insanın oğlusun. Ne zaman ki diller seni incitmeye başladı, keskin dillerde seni korumak için konuşacaktır. Onların kılıçlarını parçalayacaktır. Allah’a yeminler olsun ki Araplar, çocuğun annesinin önünde saygıyla durması gibi senin de karşında öyle duracaktır.”[6]

3- Dostlarının Onun Hakkındaki Sözleri

a) Hz. Ali (a.s) Peygamber’e (s.a.a) Hz. Ebu Talib’in vefat ettiği haberini verdiğinde, Hz. Resulullah (s.a.a) çok ağladı. Sonrasında Hz. Ali’ye (a.s), gusül verip kefenlemesini ve defnetmesini emretti. Allah’tan da Ebu Talib için mağfiret diledi.[7] Bu Ebu Talib’in Müslüman olduğuna önemli bir delildir. Zira gusül, kefen ve defin Müslüman olanlara farzdır, kâfir olan kimseler için böyle bir şey bulunmamaktadır.[8] Ayrıca hiçbir Müslüman, kâfir için Allah’tan mağfiret dileme hakkına sahip değildir.[9]

b) İmam Muhammed Bâkır (a.s) şöyle buyurmaktadır:

“Ebu Talib’in imanı halkın çoğunun imanından daha üstündür ve Hz. Ali (a.s) onun adına Hac yapılmasını emrederdi.” [10]

c) İmam Sâdık (a.s) buyuruyor:

“Ebu Talib, Ashab-ı Kehf gibi gönülde imanı olan bir kimse idi…” [11]

Bu rivayetten, Hz. Ebu Talib’in İslamiyet’e daha faydalı olmak ve Resulullah’ın canını korumak için hayatının bir döneminde imanını gizlediği anlaşılmaktadır. İmanını bu şekilde gizlemesi, imanının az olduğu anlamına gelmez, bilakis iman derecesinin yüksekliğini gösterir ve Allah tarafından fazladan mükâfata layık olur.

d) İmamiye ve Zeydiye âlimleri Ehl-i Beyt İmamlarının (a.s) buyurduklarına inanarak, Hz. Ebu Talib’in İslamiyet’in en önde gelen şahsiyetlerinden biri olduğunu ve vefat ettiği zaman da kalbinin iman ve ihlâs ile dolu olduğunu kabul etmektedir. Onun İslamiyet’i kabul ettiği ve Müslüman olarak can verdiğini ispatlayan birçok kıymetli eser kaleme alınmıştır.[12]

e) Ehl-i Sünnet’in önde gelen büyük âlimlerinden bir kısmı, örneğin Allâme Berzencî, İbrahim Hanbelî, İbn Cevzî vb. Şia âlimlerinin ise hepsi, örneğin Eminu’l-İslâm Tabersî, Muhammed Bâkır Meclisî, Allâme Şeyh Ebu Cafer, İbn Fettal Nişaburî, Seyyid Abdullah Şubber, Muhakkik Ravendî, Şeyh Saduk, Allâme Keracekî, Seyyid İbn Tavus, Seyyid Murtaza vb. Ebu Talib’in Müslüman olduğuna inanmış ve imanına şehadet etmişlerdir.[13]

Merhum Tabersî Mecmeu’l-Beyan adlı eserinde şöyle diyor: “Ehl-i Beyt İmamları Ebu Talib’in iman ettiği hususunda icma etmişlerdir. Ehl-i Beyt İmamlarının icması da bağlayıcı kanıttır. Çünkü onlar, Hz. Peygamber’in (s.a.a) emriyle uyulması zorunlu olan iki ağırlık merkezinden (Kur’ân ve Ehl-i Beyt) birini oluşturmaktadırlar. Resulullah, bunlara uyulduğu sürece sapıklığa düşülmeyeceğini vurgulamıştır.”

Sorunun başında getirilen hadis ve sonrasında beyan edilen iki âyet ile çelişmesine gelince; bu hadisi senet yönünden kabul etmediğimiz için sorun giderilmiş olur. Yukarıda genişçe açıkladığımızı gibi Hz. Ebu Talib’in imanını ispatlamak için birçok sahih hadis ve önemli delilimiz bulunmaktadır, bu rivayete ihtiyacımız yoktur.

Senet Yönünden Hadisin İncelemesi

Soruda İmam Seccad’dan (a.s) nakledilen hadis birkaç açıdan zayıftır:

1. Şia’nın, Kutub-u Erbaa gibi muteber bildiği hiçbir hadis kitabı bu hadisi nakletmemiştir. Hadisi sadece İman-ı Ebu Talib adlı kitap nakletmiştir.[14]

2. Hadisi rivayet eden Ebu Ali Muzeh hakkında teracum ve rical kitaplarında hiçbir bilgi bulunmamaktadır. Âlimler bu raviyi tanımamaktadırlar.

3. O, yedi vasıta ile Emiru’l-Muminin’e (a.s) ulaşmaktadır. Dolayısıyla direk olarak İmam Seccad’dan (a.s) rivayet nakletmesi mümkün değildir.

Sonuçta diğer bazı şeylerde şek ve şüphe edilebilir ama Ebu Talib’in imanında asla şüphe edilemez. O Resulullah’ın risaletinin ilk günlerinden başlayarak son nefesine kadar İslamiyet’i savunmuş ve Peygamber’i düşmanlarına karşı korumuştur. Onun imanı kesinlikle akrabalık yahut kabilelik taassubundan kaynaklanmıyordu. Büyük bir marifet ile Peygamber’e (s.a.a) iman getirmişti.

Bunun en açık örneği Şi’b-i Ebu Talib olayıdır. Peygamber’in (s.a.a) İslamiyet’i yaymaya başlamasıyla müşrikler Müslümanlara karşı siyasi, ekonomik ve sosyal ambargo koymaya başladılar. Sürekli tehdit ve işkencelerde bulunuyorlardı. Bu durum karşısında Ebu Talib Kureyş’le olan ilişkisini kesti, Müslümanları Mekke dağlarındaki bir dereye yerleştirdi, üç yıl boyunca onları savunup yardımcı oldu.

Fedakârlığı o hadde varmıştı ki; Müslümanların bulunduğu yerin etrafına, müşriklerin saldırısını önlemek için kuleler inşa etti. Geceleri Peygamber’i (s.a.a) yatağından kaldırıp başka bir yerde istirahatını sağlıyordu, Peygamber’in (s.a.a) yatağına ise oğlu Hz. Ali’yi (a.s) yatırıyordu.[15]

Bize göre kim taassubu bir kenara bırakıp olaya tarafsızca yaklaşır, Hz. Ebu Talib’i tarih sayfalarında incelerse, Nehcü’l-Belağa’yı şerh eden İbn Ebi’l-Hadid ile aynı kanıya varacaktır. O bir şiirinde şöyle diyor:

“ğer Ebu Talib ve onun değerli oğlu olmasaydı;
Kesinlikle İslâm dini ve mektebi adına bir şey kalmayacaktı.
Ebu Talib Mekke’de Peygamber’in yardımına koştu,
Oğlu ise Yesrib’de kendisini ölüme atma pahasına onun yolunu savundu.”[16]

–—


[1]      Mümtehine/10

[2]      Bakara/221

[3]      Cafer Subhanî, Ferazhayi ez Tarih-i Peyamber-i İslâm, s. 163,Neşr-i Meş’er, 1378;Divan-ı Ebu Talib, s. 32;Sire-i İbn Hişam, c. 1,s. 373.

[4]      Cafer Subhanî, Ferazhayi ez Tarih-i Peyamber-i İslâm, s. 163,Neşr-i Meş’er, 1378.

[5]      Cafer Subhanî, Ferazhayi ez Tarih-i Peyamber-i İslâm, s. 163,Neşr-i Meş’er, 1378; Tarih-i İbn Kesir, c. 2, s. 42; Tefsir-i Numûne, c. 5,s. 195.

[6]      Cafer Subhanî, Ferazhayi ez Tarih-i Peyamber-i İslâm, s. 163; Seyyid b. Tavus, et-Taraif, s. 85.

[7]      Cafer Subhanî, Ferazhayi ez Tarih-i Peyamber-i İslâm, s. 163; Seyyid b. Tavus, et-Taraif, s. 85.

[8]      Muhammed Cemaluddin Mekkî, el-Lume ed-Dimeşkiye, s. 20, Muessese-i Daru’l-Fikr, 1374; İmam Humeynî, Tahriru’l-Vesile, c. 1, s. 65; Daru’l-İlm, 1374;Tevzihu’l-Mesail, 13 Meraci, c. 1, s. 313,Mesele: 542,Defter-i Tebligat-ı İslami, 1383.

[9]      Tevbe, 113.

[10]    İbn Ebi’l-Hadid, Şerh-i Nehcü’l-Belağa, c. 14,s. 76.

[11]    Cafer Subhanî, Furuğ-u Ebediyet, c. 1,s. 77, Merkez-i İntişarat-ı Defter-i Tebligat-ı İslami, 1377,Usul-u Kâfi, s. 244’ten naklen.

[12]    Hayrullah Merdanî, Pertuyi ez Sima-i Tabnak-ı Ebu Talib, Neşr-i Rah-ı Kur’ân, 1384.

[13]    Muhammed Huseyn Tabatabâî, el-Mizan Tefsiri, c. 2,s. 308; Nâsır Mekarim Şirazî, Tefsir-i Numûne, c. 24, s. 35.

[14]    Fehhar b. Me’d Musavî, İman-ı Ebu Talib, 1. Cilt, İntişarat-ı Seyyidu’ş-Şüheda, Kum, 1410.

[15]    el-Gadir, c. 8, Tefsir-i Numûne, c. 5, s. 198.

[16]    el-Gadir, c. 8,Tefsir-i Numûne, c. 5,s. 198.