Hüseyin bendendir ve ben de Hüseyin’den. Allah Hüseyin’i seveni sever. Hüseyin torunlardan bir torundur. el-Bihar, 43/261/1 Hz. Muhammed (s.a.a)

Hz. Fatıma’nın (s.a) Zühdü ve Takvası

Hz. Fatıma’nın (s.a) Zühdü ve Takvası

Seyyid b. Tavus, Ebu Cafer Ahmed el-Kummi’nin yazdığı “Zühdü’n-Nebi” adlı eserden şöyle nakleder;”Muhakkak cehennem, onların hepsine vâdolunan yerdir.[1]

Cehennemin yedi kapısı vardır. Onlardan her kapı için birer grup ayrılmıştır.”[2] Ayetleri nazil olduğunda Resul-i Ekrem (s.a.a) şiddetli bir şekilde ağladı. Resul-i Ekrem’in (s.a.a) ağlaması üzerine sahabe de ağladı. Ancak sahabe Peygamberin (s.a.a) niçin ağladığını bilmiyordu. Allah Resulü (s.a.a) o kadar müteessir olmuştu ki kimse bunun sebebini soramıyordu.

Bilindiği üzere Resul-i Ekrem (s.a.a) ne zaman Fatıma’yı (s.a.a) görse mutlu olurdu.

Bu yüzden sahabeden biri Hz. Fatıma’yı (s.a) Resul-i Ekrem’in (s.a.a) huzuruna getirmek için evine gitti. Eve gittiğinde Hz. Fatıma’nın (s.a) arpa öğütmekle meşgul olduğunu ve o haliyle de şu ayeti okuduğunu gördü; “Allah’ın yanında bulunanlar daha iyi ve daha kalıcıdır.”[3]

Sahabi selam verdi ve Resul-i Ekrem’in (s.a.a) ağlamasını anlattı. Hz. Fatıma (a.s) zaman kaybetmeden, aceleyle yerinden kalktı ve üzerinde 12 hurma lifinden yama bulunan eski çarşafını örtünerek evden dışarı çıktı. Selman (r.a) Hz. Fatıma’yı (s.a) görünce ağladı ve şöyle dedi: “Rum Kayseri ve İran Kisra şahının ipekten elbiseler giymeleri ancak Peygamberin (s.a.a) kızının üzerinde on iki yama bulunan eski bir çarşaf giymesi ne de acı bir durumdur.”

Hz. Fatıma (s.a) Resul-i Ekrem’in (s.a.a) huzuruna geldi ve şöyle dedi; “Ey Allah’ın Resulü (s.a.a)! Selman (r.a) çarşafımı görünce şaşırdı. Ancak seni hak üzere peygamberliğe seçen Allah’a andolsun ki beş yıldır evimizde koyun postundan başka bir sergi yoktur, geceleri üzerinde uyuyor, gündüzleri de onun üzerinde deveye ot veriyoruz, yastığımız ise hurma lifindendir.”

Resul-i Ekrem (s.a.a) Selman’a (r.a) şöyle buyurdu; “Şüphesiz ki kızım Fatıma (s.a) rabbinin dergâhına ilk yönelenlerdendir.”

Sonra Fatıma (s.a); “Canım sana feda olsun! Babacığım, niçin ağlıyorsun?” diye sordu.

Resul-i Ekrem (s.a.a) Cebrail’in (a.s) getirdiği yukarıdaki iki ayeti okudu.

Fatıma (s.a) cehennemin adını işitince yüzüstü yere düştü ve sürekli; “Cehennem ateşine giren kimseye yazıklar olsun, yazık olmuştur ateşe girene” cümlelerini tekrarlıyordu.

Selman’da (r.a) bu ayeti işitince “Keşke ben bir koyun olsaydım ve akrabalarım beni boğazlayıp, postumu yüzseydiler de cehennemin adını duymasaydım” dedi.

Bir diğer sahabi Ebuzer şöyle dedi; “Keşke annem kısır olsaydı da beni dünyaya getirmeseydi ve ben cehennemin adını işitmeseydim.”

Mikdad; “Keşke bir kuş olsaydım da bir hesap ve azabım olmasaydı ve ateşin adını duymasaydım.”

Ardından Hz. Ali (a.s) şöyle buyurdu; “Keşke yırtıcı hayvanlar bedenimi parçalasaydı ve keşke annem beni doğurmasaydı da cehennem ateşinin ismini duymasaydım.” Sonra elini başına koydu ve ağlayarak şöyle dedi; “Ah! Ne de uzun bir yolculuktur kıyamet yolculuğu, azığı ise pek azdır.

Günahkârlar, kendilerini kapacak olan cehennem ateşine doğru gitmekteler. Onlar, ziyaretlerine kimsenin gitmediği hastalar, yaralarını kimselerin tedavi etmediği yaralılar ve kimsenin ateşten kurtarmayacağı esirlerdir. Yiyecek ve içecekleri ateştendir. Ateş tabakaları arasında alt üst olurlar. Dünyada pamuklu elbiseler giydikten sonra şimdi de ateş parçalarını tenlerine giymekteler ve eşleriyle kucak kucağa olduktan sonra şimdi de cehennemde şeytanlar ile kucak kucağadırlar.”

 

 


 

[1] -Hicr, 43

[2] -Hicr, 44

[3] -Şura, 36.