Dua müminin silahı, dinin direği, göklerin ve yerin nurudur. el-Kafi, 2/468/1 Hz. Muhammed (s.a.a)

İmam Ali’nin (a.s) Doğumu ve Hz. Peygamber (s.a.a) Tarafından Eğitilmesi

İmam Ali’nin (a.s) Doğumu ve Hz. Peygamber (s.a.a) Tarafından Eğitilmesi

  Hz. Peygamber (s.a.a) ile Ebu Talip oğlu Hz. Ali (a.s) arasındaki ilişki yakın akrabalık bağı ile sınırlı değildir. Bu ilişki son derece derin fikrî ve duygusal bir ilişki olarak kendisini gösterir. Hz. Ali'nin annesi Fatıma bint-i Esed, Kâbe'nin içinde doğurduğu oğlunu kucağına alarak Kâbe'den çıktığında karşılaştığı ilk kişi Hz. Peygamber (s.a.a) oldu.[1] Hz. Peygamber bu karşılama sırasında Hz. Ali'yi annesinin kucağından alarak bağrına bastı.[2] Bu olay Peygamber'in ona yönelik ilgisinin ve ona dönük özel yetiştirme sürecinin başlangıcı idi.

    Bu yeni doğan bebek, anne-babası ile amcasının oğlu olan Hz. Peygamber'in (s.a.a) kucaklarında büyüdü. Hz. Peygamber O sık sık amcasının evine giderdi. Hz. Hatice (r.a) ile evlendikten sonra bile bu gidip gelmeler aynı sıklıkta devam etti. Hz. Peygamber ona, başka hiç kimseye göstermediği üstün bir duygu ve özen seli ile yaklaşıyordu.  Uyanıkken ona okşayıcı sözler söyler, onu göğsünde taşır ve uyutmak için beşiğini sallardı. Uzun yıllar boyunca devam eden bu ilgi, herkesin dikkatini çeken bu büyük şefkat Hz. Ali'nin davranışlarında ve zihnî yapısında etkilerini göstermekten geri kalmadı. Hatta onun diline ve sözlerine bariz belirtilerle yansıdı. Nitekim Hz. Ali (a.s), Hz. Peygamber (s.a.a) ile arasındaki sıkı yakınlığı şöyle ifade ediyor:

Resulullah'a (s.a.a) ne kadar yakın olduğumu, onun katında nasıl bir mertebeye ulaştığımı bilirsiniz. Çocuktum henüz, o beni bağrına basardı. Yatağına alırdı. Vücudunu bana sürer, beni koklardı. Lokmayı çiğner, ağzıma verir, yedirirdi. Ne bir yalan söylediğimi duymuştur, ne bir kötülük ettiğimi görmüştür. Ben her an deve yavrusu nasıl annesinin ardından giderse onun ardından öyle giderdim. O her gün bana huylarından birini belletir, ona uymamı buyururdu. [3]

    Kureyş kabilesi bir dönem şiddetli bir ekonomik sıkıntıya düşmüştü. Bu bunalım sırasında Hz. Peygamber (s.a.a) hemen amcaları Abbas'a ve Hamza'ya Ebu Talib'e bu sıkıntılı döneminde yardım ve destek olmalarını önerdi. Bu öneri üzerine Abbas Talib'i, Hamza Cafer'i yanına alırken, Ebu Talip Akil'in kendi yanında kalmasını istedi. Hz. Peygamber (s.a.a) de yanına Ali'yi (a.s) aldı ve onlara şöyle dedi: Ben yüce Allah'ın size vermeyip benim için sizin üzerinize seçtiği kişiyi, yani Ali'yi seçtim.[4]

    Böylece Hz. Ali (a.s), amcasının oğlu Muhammed'in (s.a.a) evine taşınarak onun gözetimine girdi. Kişiliği bu evde keskin hatlarıyla belirmeye başladı. Ömrünün son anlarına kadar da Peygamber'den hiç ayrılmadı. Hz. Peygamber'in (s.a.a) Hz. Ali'ye (a.s) verdiği önem ekonomik bunalım dönemi ile sınırlı kalmadı. Bu da bize Hz. Peygamber'in başka bir şeyi amaçladığını gösterir. Hz. Peygamber (s.a.a) onu kendi gözetiminde önünde eğiterek özel yükümlülükleri için bir şekilde hazırlamak istiyordu. Bu yetişmişlik sayesinde Hz. Ali (a.s) Son Peygamber'in şeriatını korumaya ilişkin büyük bir ilâhî fonksiyonu gerçekleştirme imkânını elde edecekti. O ilâhî fonksiyon ki, yüce Allah onun için yaratıklarının en hayırlısı ve kullarının en seçkinini görevlendirmişti.

    İşte böylece yüce Allah, Hz. Ali'nin (a.s) çocukluğunun ilk döneminden itibaren Hz. Peygamber'in (s.a.a) kanatları altında yaşamasının ortamını hazırladı. Bu ortamda, O Hz. Peygamber'in sevgisinden, şefkatinden nasiplenecek, güzel ahlâkının ve yüksek meziyetlerinin örneklerini kişiliğine aktaracaktı. Hz. Peygamber (s.a.a) de ona sevdiği bir oğluymuş gibi davrandı. O, Hz. Peygamber'in (s.a.a) etrafında cereyan eden bütün gaybî gelişmeleri onunla birlikte yaşadı. Çünkü gün boyu tüm hallerinde ondan hiç ayrılmıyordu.[5]

   Hz. Ali'nin (a.s) hayatı ile ilgili olarak tarihin önümüze koyduğu bilgiler, gerek peygamberlik öncesinde, gerek peygamberlik döneminde Hz. Peygamber'denin elinden gerek peygamberliği öncesinde, gerek peygamberliği döneminde aldığı ilâhî misyona hazırlık eğitiminin, sırf ona yönelik olan psikolojik ve duygusal olgunlaştırma temrininin çapını derinliğine ve güçlü bir şekilde gözümüz önünde canlandırmaktadır. O hazırlayıcı eğitim ki, onun Hz. Ali'yi (a.s) Hz. Peygamber'den (s.a.a) sonra siyasî merciiyete lâyık olmanın ötesinde fikrî ve ilmî merciiyete lâyık konumda olduğunu ispatlamaktadır.

——————————–

[1]- Hâkim Nişaburî şöyle der: Fatıma bint-i Esed'in Emirü'l-Müminin Ali b. Ebu Talib'i Kâbe'nin içinde doğurdunu ifade eden rivayetlerin sayısı oldukça fazladır. el-Müstedrek Ala's-Sahihayn, c.3, s.483

[2]- el-Fusulu'l-Muhimme, İbn-i Sabbağ, s.13

[3]- Nehcü'l-Belâğa, 192. hutbe, Kasıa hutbesi.

[4]- Mekatilu't-Talibiyyin, s.36; el-Kâmil Fi't-Tarih, c.1, s.37

[5]- Nehcü'l-Belâğa, 192. hutbe; Şerh-u Nehci'l-Belâga, İbn-i Ebi'l-Hadid, c.4, s.315