“Doğruluğun çokluğu aklın çokluğunu haber verir.” Gurer’ul-Hikem, 7019 İmam Ali (a.s)

Kur’an Nasıl Bir Kitaptır?

Kur’an Nasıl Bir Kitaptır?

Soru

Kur’an nasıl bir kitaptır?

Kısa Cevap

Kur’an-ı Kerim semavî bir kitaptır. Allah tarafından insanları Allah’a davet ve kendisine doğru hidayet etmek için gönderilmiştir. Kur’an Allah’ın son peygamberi olan Hz. Muhammed’e (s.a.a) nazil olmuştur. Kur’an, Hz. Resulullah’ın ebedî mucizesidir. Bu kitap 23 sene boyunca vahiy yoluyla tedrici olarak Allah’ın resulüne nazil olmuştur. Resulullah (s.a.a) Kur’an âyetlerini insanlara okurdu. Bu âyetlerin cazibesi insanları kendine çekiyordu. Kur’an 114 sûreden oluşur bu sûrelerin toplamı yaklaşık 6205 âyettir. Bütün bu âyetler yaklaşık 77807 kelimeden oluşmaktadır. Bu kelimelerden 45653 kelimesi Mekkî, 32154 kelimesi de Medenîdir.[1] Kur’an-ı Kerim insanları hidayet etmek için gönderilen semavî kitapların sonuncusudur. Bu nedenle insanları Allah’a doğru hidayet eden en son ve en kâmil kitaptır.

Ayrıntılı Cevap

Kur’an’ı tanımlamak için Kur’an’ın kendisine başvurmak gerekir. Kur’an’a başvurduğumuzda, bu kitabın kendi bazı özelliklerini ve niteliklerini saydığını görüyoruz. Bu niteliklerin her biri, Kur’an’ın hakikatinin bir bölümünü beyan ediyor. Söz konusu özelliklerden bir kısmı şöyledir:

1. “Bu kitap hiç şüphe götürmeyecek bir şekilde takva sahibi olan kimseleri hidayet eder.” Bu âyet-i kerimede Kur’an kendisini çok açık biçimde tanıtıyor. Tarihi kaynaklara bakarsak Kur’an dışında böyle ilginç konuşan başka bir kitap bulamayız. Buna binaen Kur’an’ın ilk sıfatı şudur: Kur’an, kendisinde bertaraf edilemeyecek, karanlık ve belirsiz bir nokta bulunmayan bir kitaptır.

2. Ondan sonra “Bu kitap muttaki olan kimseler için kılavuzdur” der.[2]

3. “Kur’an’ın bu âyetleri rabbiniz olan Allah tarafından basiret vericidir, hidayet eder ve yakinle iman eden kimseler için hidayet ve rahmet kaynağıdır.”[3]

4. Başka bir âyette şöyle buyuruyor: “Bu Kur’an, insanlar için kalp gözleri (konumundaki bir nur), kesin olarak inanan bir toplum için de bir hidayet ve bir rahmettir.”[4]

5. “…Artık size elçimiz (Muhammed) gelmiştir. O, kitabınızdan gizleyip durduğunuz gerçeklerden birçoğunu sizlere açıklıyor, birçoğunu da affediyor. İşte size Allah’tan bir nur ve apaçık bir kitap (Kur’an) gelmiştir. Allah, onunla rızası peşinde olanları selâmet yollarına iletir ve onları izniyle, karanlıklardan aydınlığa çıkarıp kendilerini dosdoğru bir yola iletir.”[5] Bizim peygamberimiz ekseriyetini gizlediğiniz semavî kitapların hakikatleri ortaya çıkardı. Size gelmiş ve hâlihazırda açıklanması maslahat olmayan birçok şeyleri de göz ardı ederek açıklamadı. Evet, size Allah tarafından bir nur ve açık bir kitap geldi. Allah onun bereketiyle, Allah’ın hoşnutluğuna tabi olan kimseleri selamet yoluna doğru hidayet eder. Kendi düsturuyla insanları aydınlığa doğru götürür. Onları doğru yola doğru hidayet etmek için kılavuzluk yapar.

Bu âyetlerde Kur’an’ı tanıtan birkaç nokta saklıdır:

a) Bu kitap hidayet, rahmet, basiret ve nur kitabıdır.

b) Kendisinde hiç şüphe olmayan bu kitaba başvuran herkes hidayet bulacaktır.

c) Bu kitap nezdinde muttaki, iman ve yakîn ehli kimselerin yüksek makamları vardır. Allah’ın Resulü açık bir şekilde kendisinin getirmiş olduğu kitabı kabul etmeyenlere meydan okumuştur. Kur’an, kendisinin Allah’ın kitabı olduğunu ve beşerden hiç kimsenin böyle bir kitap getirme yetisine sahip olmadığını söylüyor. Buna inanmayanları da böyle bir kitabı getirmek için kendilerini denemeye davet ediyor. Elbette cinlerin ve insanların elbirliği etseler dahi bir benzerini hazırlayamayacaklarını kesin biçimde ifade ediyor:

“De ki: “Andolsun, insanlar ve cinler bu Kur’an’ın bir benzerini getirmek üzere toplansalar ve birbirlerine de destek olsalar, yine onun benzerini getiremezler.”[6]

Bu âyet-i kerime açık bir şekilde dünyadakilerin hepsine; küçüğünden büyüğüne, Arabından Farsına, hatta insan olmayan akıllı varlıklara (cinlere), ilim adamlarına, filozoflara, edebiyatçılara, tarihçilere, üstün zekâya sahip olanlara, istisnasız herkese bu çağrıda bulunmuştur. Şöyle buyurmuştur: Eğer Kur’an’ın Allah’ın kelamı değil de beşerin kelamı olduğunu düşünüyorsanız siz de insansınız, siz de ona benzer bir kitap getirin. Bu çağrıya akait ulemalarının ıstılahında “tahaddi (meydan okuma)” denmektedir. Bu tür bir çağrı (yani karşı çıkıp iddiayı kabul etmeyenlere yapılan bu çağrı) bütün mucizelerin ortak özelliğidir. Böyle bir tabir görüldüğünde konunun bir mucize olduğunu anlıyoruz.[7] Kur’an çok geniş konular sunmuştur. Sunmuş olduğu bu konular daha sonra felsefeciler, hukukçular, fıkıhçılar, ahlâk uleması, tarihçiler gibi farklı ilimlerin âlimlerine ilham kaynağı olmuştur. Kur’an-ı Kerim, insanın Allah ile irtibatına en güzel açıklamaları getirmiştir. Kur’an, Tevrat’ı ve İncili de tasdik etmiştir ama bu kitapların tahrif edildiğini ve bazı hainlerin kitap üzerinde oynama yaptıklarını da bildirmiştir. Kur’an, tahrif edilmiş olan bu iki kitabın teolojik anlayışında, peygamberlerin kıssalarında ve koyulmuş bazı kurallarda varolan yanlışlıkları düzeltmiştir. Kur’an, Allah’ın güreş tuttuğu gibi yanlış anlayışları, peygamberlere atfedilen yakışıksız şeyleri tenzih ediyor. Bunun kendisi bile bu kitabın hak olduğunu gösteren bir başka delildir.[8]

İslam’ın başlangıcından günümüze kadar Müslümanlar Kur’an’a büyük ve benzeri görülmemiş bir önem vermektedirler. Onların Kur’an’a verdiği bu önem, Kur’an’a olan aşklarının bir göstergesidir. Kur’an-ı Kerim, Resulullah (s.a.a) döneminde peygamberin tayin etmiş olduğu ve vahiy kâtipleri diye de bilinen bir gurup vasıtasıyla yazılıyordu. Bunun yanı sıra kadın-erkek, küçük-büyük demeden Müslümanların ekseriyeti, ya Kur’an’ın bütününü, ya Kur’an’ın bir kısmını veya bazı sûrelerini ezberliyorlardı. Namazlarda ve namaz dışında Kur’an okumayı sevap biliyorlardı. Onu okumaktan zevk alıyorlardı. Kur’an okumaları, ruhlarının aradığını bulması için bir kaynak konumunda idi. Müslümanların Kur’an’a olan aşk ve ilgileri, edebî ve aklî bir kısım ilimlerin ortaya çıkmasına kaynak oldu. Kur’an olmasaydı bu ilimler meydana gelmezdi. Kur’an-ı Kerim’in izlediği yöntem benzersizdir. Kur’an’ın yöntemi ne şiirdir ne nesir. Şiir değildir, zira kafiyeye ve vezne sahip değildir. Kur’an’ın izlediği yöntem ve üslubun ne geçmişte benzeri vardı ne de gelecekte benzeri olacaktır. Yani ne daha önce bu üslup kullanılmıştı, ne de Kur’an’ın meydan okumasına rağmen kimse onunla rekabet edebilecek veya taklit ederek bir benzerini getirebilecektir.

Özetle her asrın Müslümanları, bulundukları asırda sahip oldukları fikrî ve amelî imkânlarına uygun şekilde Kur’an’a karşı taşıdıkları aşk ve şevkin tesiri altında Kur’an ile alakalı çalışmalar yapmışlardır. Kur’an’ı öğrenmek, ezberlemek, hocaların yanına gidip diz çökerek onu okumak, Kur’an’ı düzgün okumak için tecvit ilmini öğrenmek, Kur’an’ı tefsir etmek, Kur’an’ın lügatlerini açıklamak ve şerh etmek, bu hususlarda kitaplar yazımak bu çalışmalara birer örnektir. Hakeza Kur’an’ın âyetlerini, kelimelerini, hatta Kur’an’ın tümünde kullanılan harflerini saymak, Kur’an’ın anlamları üzerinde iyice düşünmek ve hukukî, ahlâkî, sosyolojik, felsefî, irfanî, ilmî vb.[9] konularda Kur’an’dan ve bu bağlamdaki ilimlerden faydalanmak gibi çalışmalar da bu bağlamda değerlendirilmektedir.

–—


[1]     Bkz. Danışname-i Mevzui Kur’an Vabeste bi Merkez-i Ferheng ve Maarif-i Kur’an-ı Kerim sitesi.

[2]     Bakara, 2.

[3]     Â’raf, 203.

[4]     Casiye, 20.

[5]     Maide, 15-16.

[6]     İsra, 88.

[7]     Mekarim Şirazî, Nâsır, Tefsir-i Numûne”, 1. baskı, Tahran, Daru’l-Kutubi’l-İslamiye, 1374, c. 2, s. 274.

[8]     Mutahharî, Murtaza, Mecmuayı Âsar, 4. baskı, Tahra, Sadra, c, 2, s. 212 – 213.

[9]     A.g.e.