“Övgüsü yüce olan Allah şüphesiz aklı yarattı. Akıl Allah’ın arşının sağındaki nurundan yarattığı ruhani varlıkların ilkidir.” el-Hisal, 589/13 İmam Sadık (a.s)

Suheyb-i Rumî

Suheyb-i Rumî

Soru

Suheyb-i Rumî’nin kişiliği hakkında bilgi verir misiniz? Bu zat Ehl-i Beyt’in dostlarından mıdır? Hz. Ali’nin imametini kabul etmiş midir?

Kısa Cevap

Suheyb b. Sinan, Irak asıllı ve Dicle’nin kıyılarında Musul şehrinin yakınlarında yaşayan kabilelere mensuptur. Babası ve amcası Kesra tarafından Ebelle şehrinin yönetimini üstlenmişler, İran ve Rum arasında cereyan eden savaşlardan birinde Rumlulara esir düşmüş, onu Roma’ya götürmüşler ve orada büyümüştür. Bu yüzden Suheyb-i Rumî diye anılır. Bundan dolayı dili peltek idi, ne tam Arap’tı, ne de tam Avrupalı. Kelb kabilesinin bazı büyükleri onu diğer bir kısım kölelerle birlikte Roma’dan satın aldılar ve Mekke’de Abdullah b. Ce’dan’a sattılar. Abdullah da onu azat etti.[1]

Suheyb ve Ammar Yasir otuz küsur kişiden sonra Müslüman olmuşlardır. Peygamber (s.a.a) ve ashabından bir gurup Erkam’ın evinde gizlendikleri bir sırada Ammar kapıda giriş için izin verilmesini beklerken Suheyb de oraya gelmiş, Ammar ona “Buraya niçin geldin?” diye sorunca o da: “Peki sen ne için geldin?” diye karşılık vermiş. Ammar, “Peygamber’in huzuruna çıkmak ve sözlerini duymak için geldim” demiştir. Suheyb “Benim maksadım aynı şeydir” demiştir. Bunun üzerine ikisi de içeri girerler, İslâm Peygamberi onlara İslâm dinini sunar ve onlar da Müslüman olurlar.[2]

Peygamber’in Medine’ye hicretinden sonra Suheyb de Medine’ye doğru hareket eder. Kureyşli kâfirler onu takip etmeye koyulurlar. Şecaatli biri olan Suheyb yayına bir ok koyar ve şöyle der: “Hepiniz beni iyi tanıyorsunuz, ok atmada tam bir maharete sahibim. Eğer beni bırakmazsanız bütün oklarımı size doğru atar, sonra kılıçla sizinle savaşırım. Üstelik benim size bir yararım da yoktur. Ama beni bırakırsanız ben mallarımın yerini size söylerim, siz onları kendinize alırsınız.” Onlar bu anlaşmaya razı oldular ve geri döndüler. Suheyb de yoluna devam edip Kuba’da Peygamber’e ulaştı.[3]

Suheyb Bedir, Uhud, Hendek ve diğer savaşlara katılmıştır.[4]

Suheyb ikinci halifeye özel bir ilgi duyardı. Bazı kitaplarda kaydedildiğine göre Suheyb ikinci halife yaralanıp yatakta olduğu sırada onun için ağlar ve ağıt söylerdi. Ölümünden sonra da onun cenaze namazını kıldı. İkinci halife de ona karşı özel bir muhabbet beslerdi. Yatakta yattığı sıralarda Suheyb’in halka namaz kıldırmasını emretmişti. O da bu emir üzere hilafet şurası işi tamamlayıncaya kadar halka imamlık yapmıştır.[5]

Her halükârda tarihi kaynaklarda onun Hz. Ali’nin imamlığını kabul ettiğini veya Ehl-i Beyt’e karşı muhabbet beslediğini gösteren bir şey bulunmamıştır.

Hatta bazı rivayetlere göre Suheyb yaptığı bazı kötü işlerinden dolayı Ehl-i Beyt tarafından azarlanmış ve kınanmıştır.[6]

Suheyb, Şevval ayının 28’inde yetmiş yaşında vefat etmiş ve Baki mezarlığında toprağa verilmiştir.[7]

–—


[1]     İbn Abdu’l-Birr, İzzeddin, Usdu’l-Gabe, c. 2, s. 418.

[2]     İbn Abdu’l-Birr, Ebu Ömer Yusuf, el-İstiab fi Marifetu’s-Sahabe, c. 2, s. 728.

[3]     a.g.e, 732.

[4]     İbn Sa’d, Muhammed b. Sa’d, et-Tabakatu’l-Kubra, c. 3, s. 172.

[5]     a.g.e, 173.

[6]     Meclisî, Biharu’l-Envar, c. 22, s. 142.

[7]     Tabakat, c. 3, s. 173; el-İstiab fi Marifetu’s-Sahabe, c. 2, s. 733.