Kıyamet günü bana en uzak olanınız çok konuşanlarınızdır ve onlar müstekbirlerdir. el-Bihar 73/232/25 Hz. Muhammed (s.a.a)

Cevşen-i Sağir

Cevşen-i Sağir

Muhsin Farahmand

Bu dua, muteber kitaplarda “Cevşen-i Kebir” duasından daha ge-niş bir açıklamayla nakledilmiş ve Kef’amî “Beledu’l-Emin” kitabının haşiyesinde demiştir ki: Bu duanın şanı yüce ve makamı büyüktur. Musa Hâdî Abbasî, İmam Musa Kâzım’ı (a.s) öldürmek isteyince İmam (a.s) bu duayı okumuş ve rüya aleminde ceddi peygamber efen-dimizin kendisine, “Allah Teala senin düşmanını öldürecektir” dediği-ni görmüştür. Bu dua Seyyid b. Tavus’un “Mehcu’d-Deavat” kitabında da nakledilmiştir. Kef’amî ile Seyyid ibn Tavus’un nüshası arasında fark vardır. Biz bu duayı Kef’amî’nin “Beledu’l-Emin” adlı kitabına uygun olarak naklediyoruz. Dua şöyledir:

بِسمِ اللهِ الرَحمنِ الرَحِيمِ
اِلـٰهي كُمْ مِنْ عَدُوٍّ انْتَضىٰ عَلَيَّ سَيفَ عَدٰاوَتِهِ وَشَحَذَ لي ظُبَةَ مُدْيَتِهِ، وَاَرْهَفَ لي شَبٰا حَدِّهِ، وَدٰافَ لى قَوٰاتِلَ سمُوُمِهِ، وَسَدَّدَ اِلَيَّ (نَحْوي) صَوٰائِبَ سِهٰامِهِ وَلَمْ تَنَمْ عَنّي عَيْنُ حِرٰاسَتِهِ، وَاَضْمَرَ اَنْ يَسوْمَنيَ الْمَكْرٌوْهَ وَيُجَرِّعَني ذُعٰافَ مَرٰارَتِهِ نَظَرْتَ (فَنَظَرْتَ) اِلىٰ ضَعْفى عَنِ احتِمٰالِ الْفَوٰادِحِ وَعَجْزي عَنِ الاْنْتِصٰارِ مِمَّنْ قَصَدني بِمُحٰارَبَتِهِ وَوَحْدَتي في كَثير مِمَّنْ نٰاوٰانى واَرْصَدَ لى فيـمٰا لَمْ اُعْمِلْ فِكْري في الاْرْصٰادِ لَهُمْ بِمِثْلِهِ، فَاَيَّدْتَنى بِقُوَّتِكَ وَشَدَدْتَ اَزْري بِنُصْرَتِكَ وفَلَلْتَ لي حَدَّهُ (شَبٰا حَدِّهِ) وَخَذَلْتَهُ بَعْدَ جَمْعِ عَديدِهِ وَحَشْدِهِ واَعْلَيْتَ كَعْبى عَلَيْهِ وَوَجَّهْتَ مٰا سَدَّدَ اِلَيَّ مِنْ مَكٰائِدِهِ اِلَيْهِ، وَرَدَدْتَهُ عَلَيْهِ وَلَمْ يَشْفِ غَليلَهُ وَلَمْ تَبْرُدْ حَزٰازٰاتُ غَيْظِهِ وَقَدْ عَضَّ عَلَيَّ اَنٰامِلِهِ وَاَدْبَرَ مُوَلِّياً قَدْ اَخْفَقَتْ سَرٰايٰاهُ، فَلَكَ الْحَمْدُ يٰا رَبِّ مِنْ مُقْتَدِر لا يُغْلَبُ وَذي اَنٰاة لا يَعْجَلُ صَلِّ عَلى مُحَمَّد وَآلِ مُحَمَّد وَاجْعَلْني لِنَعْمٰائِكَ مِنَ الشّٰاكِرينَ وَلالائِكَ مِنَ الذّٰاكِرينَ،

İlahi! Nice düşmanlar vardı ki, bana karşı düşmanlık kılıcını çek-miş, hançerlerinin ağzını bilemiş, mızraklarını sivriltmiş ve beni öldürmek için öldürücü zehirlerini hazırlamış, hedefine ulaşan oklarla beni nişan almış, beni gözetmek için gözünü kırpmamış, içinde beni işkenceye tabi tutmak ve ölümün acı şerbetini bana tattırmayı saklamıştır. -Allah’ım!- Sen benim güçsüzlük ve zayıflığıma baktın, onların zulüm ve sitemi kar-şısında güçsüz olduğumu ve benimle savaşa geçen onlara karşı yardım almaktan aciz olduğumu, beni helak etmek için tasarladığı birçok şeyde yalnız olduğumu, onların tuzağına karşı misilleme yapmak için düşüne-mediğim şeyde bana tuzak kuran kimse tarafından yalnızlığımı gördün de kendi gücünle beni destekledin, yardımınla sırtımı güçlendirdin, benim için düşmanın kılıcının keskinliğini körelttin ve ordusunu hazırlayıp teçhizatlandırdıktan sonra onu alçalttın ve beni ona üstün kıldın ve onun bana yönelttiği hileleri kendisine çevirdin ve kendi aleyhine döndürdün; fakat onun kin ateşi sönmedi, öfke alevi yatışmadı, benden dolayı bana karşı parmaklarını ısırdı da sırtını dönüp kaçmaya başladı, ordusu bir şey elde edemedi (mağlup bir duruma düştü). Ey Rabbim! Sen mağlup düş-meyen güçlü ve acele etmeyen sabırlı oluşundan dolayı hamda sana mahsustur; Muhammed ve Ehl-i Beyt’ine salat eyle. Beni senin nimetleri-ne şükredenlerden ve ihsanlarını ananlardan kıl.

 

 

اِلـٰهي وَكَمْ مِنْ بٰاغ بَغٰاني بِمَكٰائِدِهِ وَنَصَبَ لي اَشْرٰاكَ مَصٰايِدِهِ وَوَكَّلَ بى تَفَقُّدَ رِعٰايَتِهِ، واَضبَأَ اِلَيَّ اِضْبٰاءَ السَّبُعِ لِطَريدَتِهِ انْتِظٰاراً لاِنْتِهٰازِ فُرْصَتِهِ وَهُوَ يُظْهِرُ بَشٰاشَةَ الْمَلَقِ، وَيَبْسُطُ (لى) وَجْهاً غَيْرَ طَلِق، فَلَمّٰا رَاَيْتَ دَغَلَ سَريرَتِهِ وَقُبْحَ مَٰا انْطَوى عَلَيْهِ لِشَريكِهِ فى مِلّتِهِ واَصْبَحَ مُجْلِباً لي (اِلَيَّ) في بَغْيِهِ اَرْكَسْتَهُ لاُمِّ رَأسِهِ واَتَيْتَ بُنْيٰانَهُ مِنْ اَسٰاسِهِ فَصَرَعْتَهُ في زُبْيَتِهِ وَرَدَّيْتَهُ (اَرْدَيْتَهُ) في مَهْوى حُفْرَتِهِ وَجَعَلْتَ خَدَّهُ طَبَقاً لِتُرٰابِ رِجْلِهِ وَشَغَلْتَهُ في بَدَنِهِ وَرِزْقِهِ وَرَمَيْتَهُ بِحَجَرِهِ وَخَنَقْتَهُ بِوَتَرِهِ وَذَكَّيْتَهُ بِمَشٰاقِصِهِ وَكَبَبْتَهُ لِمَنْخَرِهِ وَرَدَدْتَ كَيْدَهُ في نَحْرِهِ وَرَبَقْتَهُ (وَوَثَقْتَهُ) بِنَدٰامَتِهِ وَفَسَأتَهُ (اَفْنَيْتَهُ) بِحَسْرَتِهِ فَٰاسْتَخْذَأ وَتَضاءَلَ بَعْدَ نَخْوَتِهِ وانْقَمَعَ بَعْدَ اْستِطٰالَتِهِ ذَليلاً مَأسُوراً في رِبْقِ حِبٰالَتِهِ (حَبٰائِلِهِ) الَّتي كٰانَ يُؤَمِّلُ اَنْ يَرٰاني فيهٰا يَوْمَ سَطْوَتِهِ، وَقَدْ كِدْتُ

İlahi! Nice zalimler var ki benim aleyhimde hileler yapmış, beni avla-mak için tuzaklar kurmuş, beni aramak için vekil tayin etmiş ve avı için pusuya yatan yırtıcı bir hayvan gibi benim için pusuda fırsat kollamakta, beni aldatmak için dalkavuklukla gülümsemekte ve gerçeği olmayan güler yüz göstermekteydi; fakat sen -ey Allah’ım!- onun içinde gizlediği kini ve ihanetini, onunla aynı inancı paylaştığım halde bana kar-şı içinde beslediği kötü niyetini ve bana karşı işlemeyi tasarladığı zulmü görünce sen de intikam için onu başı üzerine yere vurdun ve kökünü ka-zıdın. Sonra onu helaket çukuruna ve azap kuyusuna düşürdün ve yüzü-nü ayağının toprağıyla eş kıldın ve onu kendi bedeniyle ve rızkını temin etmekle meşgul etin. Ve yine zulmünün taşını onun kendisine fırlattın, zulmünün kirişiyle onun boğazını sıktın, kendi okuyla onu helak ettin, yü-zü üstü onu yere serdin, hilesinin kemendiyle boğazını sıktın, onu piş-man ettin, hasret ve pişmanlık duygusuna düşürdün; nitekim o kadar ki-birden sonra zelil oldu, yücelik ve üstünlük iddiasından sonra alçaldı ve güç ve kuvvet sahibi olduğu dönemde benim esir görmeyi arzuladığı hile iplerine kendisi esir düştü.

 

يٰا رَبِّ لَوْلا رَحْمَتُكَ اَنْ يَحُلَّ بي مٰا حَلَّ بِسٰاحَتِهِ فَلَكَ الْحَمْدُ يٰا رَبِّ مِنْ مُقْتَدِر لا يُغْلَبُ وَذي اَنٰاة لا يَعْجَلُ صَلِّ عَلى مُحَمَّدٍ وَآلِ مُحَمَّدٍ وَاجْعَلني لِنَعْمائِكَ مِنَ الشّٰاكِرينَ ولآلائِكَ مِنَ الذّٰاكِرينَ،

 

Allah’ım! Eğer senin rahmetin olmasaydı onun uğradığı acı ve ıstı-raplar neredeyse benim başıma gelecekti; o halde sana hamd ediyorum Allah’ım! Sen hiçbir zaman mağlup düşmeyen iktidar sahibisin ve hiçbir zaman acele etmeyen sabır sahibisin; Muhammed ve Ehl-i Beyt’ine salat eyle, beni senin nimetlerine şükredenlerden ve ihsanlarını ananlardan eyle.

 

اِلـٰهي وَكَمْ مِنْ حٰاسِد شَرِقَ بِحَسْرَتِهِ (بِحَسَدِهِ) وَعَدُوٍّ شَجِيَ بِغَيْظِهِ وَسَلَقَنى بِحَدِّ لِسٰانِهِ، وَوَخَزَنى بِمُوقِ عَيْنِهِ وَجَعَلَني (وَجَعَلَ عِرْضِيَ) غَرَضاً لِمرٰاميهِ، وَقَلَّدَني خِلالاً لَمْ تَزَلْ فِيهِ، نٰادَيْتُكَ (فَنٰادَيْتُ) يٰا رَبِّ مُسْتَجيراً بِكَ واثِقاً بِسُرْعَةِ اِجٰابَتِكَ مُتَوَكِّلاً عَلى مٰا لَمْ اَزَلْ اَتَعرَّفُهُ مِنْ حُسْنِ دِفٰاعِكَ عٰالِماً اَنَّهُ لا يُضْطَهَدُ مَنْ اَوى اِلىٰ ظِلِّ كَنَفِكَ وَلَنْ تَقْرَعَ الْحَوٰادِثُ (الْفَوٰادِحُ) مَنْ لَجَأَ اِلىٰ مَعْقِلِ الاِنْتِصٰارِ بِكَ فَحَصَّنْتَني مَنْ بأسِهِ بِقُدْرَتِكَ فَلَكَ الْحْمدُ يـٰا رَبِّ مِنْ مُقْتَدِر لا يُغْلَبُ وَذي اَنٰاة لا يَعْجَلُ صَلِّ عَلى مُحَمَّدٍ وَآلِ مُحَمَّدٍ واجْعَلْني لِنَعْمـٰائِكَ مِنَ الشّٰاكِرينَ وَلآلائِكَ مِنَ الذّٰاكِرينَ،

Allah’ım! Nice kıskançlar var ki hasretinden boğazı tıkandı, nice düşman var ki öfkesinden üzüntüye uğradı ve keskin diliyle beni incitti; beni gözünün parıltısıyla hor-hakir etti, hasiyetimi iftiralarına hedef kıldı ve bana karşı düşmanlık kemerini bağladı. Ve ben ey Rabbim, bu durumda sana sığınarak, duamı hemen kabul edeceğine güvenerek, senin sürekli beni iyi bir şekilde savunacağına itimat ederek, senin savunma gölgene girenin hiçbir zaman mağlup düşmeyeceğini ve senden yardım dileme siperine sığınan kimsenin hiç bir zaman olayların taşı başına isa-bet etmeyeceğini bilerek sürekli seni -yardıma- çağırdım; böylece sen de kendi kudretinle beni o düşmanların kötülüğünden korudun. O halde sa-na hamd ediyorum Allah’ım! Sen hiçbir zaman mağlup düşmeyen iktidar sahibisin ve hiçbir zaman acele etmeyen sabır sahibisin; Muhammed ve Ehl-i Beyt’ine salat eyle, beni senin nimetlerine şükredenlerden ve ihsan-larını ananlardan eyle.

 

اِلـٰهي وَكَمْ مِنْ سَحائِبِ مَكْروهٍ جَلَّيْتَها وسَمـاءِ نِعْمَةٍ مَطَرْتَها (اَمْطَرْتَها) وَجَداوِلِ كَرامَةٍ اَجْرَيْتَها واَعْيُنِ اَحْداثٍ طَمَسْتَها وناشِئَةِ رَحْمَةٍ نَشَرْتَهَا وَجُنَّةِ عافِيَةٍ اَلْبَسْتَها وَغَوامِرِ كُرُباتٍ كَشَفْتَها واُمُورٍ جارِيَةٍ قَدَّرْتَها، لَمْ تُعْجِزْكَ اِذْ طَلَبْتَها وَلَمْ تَمْتَنِعْ مِنْكَ اِذْ اَرَدْتَهَا، فَلَكَ الْحَمْدُ يـا رَبِّ مِنْ مُقْتَدِرٍ لا يُغْلَبُ وَذي اَناةٍ لا تَعْجَلُ صَلِّ عَلى مُحَمَّدٍ وَآلِ مُحَمَّدٍ وَاْجَعْلني لِنَعْمائِكَ مِنَ الشّاكِرينَ وَلآلائِكَ مِنَ الذّاكِرينَ 
 

Allah’ım! Nice sıkıntı bulutları vardı ki sen onları giderdin, nimet se-mandan rahmet yağmuru yağdırdın, bağış nehirlerinden rahmet suyu akıttın, olaylar çeşmelerini kör  ettin, büyüyen rahmetini yaydın, afiyet zırhı giydirdin, zor musibetleri giderdin, cari işleri takdir ettin, düzene sok-tun, -dünyada- istediğin her şey seni aciz bırakmadı ve irade ettiğin za-man iradene itaatsizlik etmedi. O halde hamd sana mahsustur Allah’ım! Sen hiçbir zaman mağlup düşmeyen iktidar sahibisin ve hiçbir zaman acele etmeyen sabır sahibisin; Muhammed ve Ehl-i Beyt’ine sa-lat eyle, beni senin nimetlerine şükredenlerden ve ihsanlarını ananlardan eyle.

 

اِلهٰي وكَمْ مِنْ ظَنٍّ حَسَنٍ حَقَّقْتَ وَمِنْ كَسْرِ اِمْلاقٍ جَبَرْتَ وَمِنْ مَسْكَنَةٍ فادِحَةٍ حَوَّلْتَ وَمِنْ صَرْعَةٍ مُهْلِكَةٍ نَعَشْتَ (اَنْعَشْتَ) وَمِنْ مَشَقَّةٍ اَرَحْتَ، لا تُسْأَلُ (يا سَيِّدي) عَمّا تَفْعَلُ وَهُمْ يُسْأَلُونَ وَلا يَنْقُصُكَ ما اَنْفَقْتَ وَلَقَدْ سُئِلْتَ فَاَعْطَيْتَ وَلَمْ تُسْأَلْ فاَبْتَدَأتَ وَاسْتُميحَ بابُ فَضْلِكَ فَما اَكْدَيْتَ، اَبَيْتَ إلاّ اِنْعاماً وَاْمِتناناً وإلاّ تَطَوُّلاً يا رَبِّ وَاِحْساناً، واَبَيْتُ (يا رَبِّ) إلاّ اْنتِهاكاً لِحُرُماتِكَ وَاْجْتِراءً عَلى مَعاصِيكَ وَتَعَدِّياً لِحُدُودِكَ وَغَفْلَةً عَنْ وَعيدِكَ وَطاعَةً لِعَدُوّي وَعَدُوِّكَ، لَمْ يَمْنَعْكَ يا اِلهٰي وناصِري اِخْلالي بِالشُّكْرِ عَنْ اِتْمامِ اِحْسانِكَ وَلاَ حَجَزَني ذلِكَ عَنِ ارْتِكابِ مَساخِطِكَ،
 

Allah’ım! Nice hüsn-i zanları gerçekleştirdin, nice fakirlikleri telafi edip giderdin, nice şiddetli fakirlikleri zenginliğe dönüştürdün, nice tehlikeli yı-kılanları ayağa kaldırdın ve nice meşakkatlerden rahatlattın. Sen yaptık-larından dolayı mesul değilsin fakat kullar -yaptıklarından- mesuldürler; bağışta bulunman senden bir şey eksiltmez; -kulların- senden istediler de sen bağışta bulundun; onlar istemediği zamanda ise sen istenmeden verdin. Senin ihsan kapın sürekli açıktı. Ey Rabbim! Sen nimet vermek, ihsanda ve bağışta bulunmaktan cimrilik etmedin, ondan sakınmadın; ben ise -cehaletle her şeyde- haramlarını çiğnemekten, sana karşı günah işlemeye cüret etmekten, senin sınırlarını aşmaktan, verdiğin azap vaa-dinden gaflet etmekten, benim ve senin düşmanına itaat etmekten başka her şeyden sakındım. Allah’ım ve ey benim yardımcım! -Bütün bunlara rağmen- senin şükrünü yerine getirmemem bana karşı ihsanlarını ta-mamlamaktan seni alıkoymadı ve benim nefsim seni öfkelendirecek hata ve günahları işlemekten vazgeçmedi.

 

اَللّـهُمَّ وَهذا (فَهذا) مَقامُ عَبْد ذَليل اعْتَرَفَ لَكَ بِالتَّوْحيدِ وَاَقَرَّ عَلى نَفْسِهِ بِالتَّقْصيرِ في اَداءِ حَقِّكَ وَشَهِدَ لَكَ بِسُبُوغِ نِعْمَتِكَ عَلَيْهِ وَجَميلِ عادَتِكَ عِنْدَهُ واِحْسانِكَ اِلَيْهِ فَهَبْ لي يا اِلهٰي وَسَيِّدِي مِنْ فَضْلِكَ ما اُريدُهُ (سَبَباً) اِلى رَحْمَتِكَ واَتَّخِذُهُ سُلَّماً اَعْرُجُ فيهِ اِلى مَرْضاتِكَ وَآمَنُ بِهِ مِنْ سَخَطِكَ بِعِزَّتِكَ وَطَوْلِكَ وَبِحَقِّ نَبِيِّكَ مَحَمَّدٍ صَلى الله عليه وآله فلك الحمد يا ربِّ مِنْ مقتدرٍ لا يُغْلَبُ وذي أناةٍ لا يَعْجَلُ صلِّ على محمَّدٍ وآلِ محمَّدٍ وَاجْعَلْني لِنَعْمائِكَ مِنَ الشّاكِرينَ وَلآلائِكَ مِنَ الذّاكِرينَ،

Allah’ım! Senin tevhid ve birliğini itiraf eden, kendi nefsinin senin -itaat- hakkını eda etmek konusunda kusurlu olduğunu ikrar eden, nimet-lerini kendisine tamamladığına ve kendisine karşı güzel bir adet ve ihsan sergilediğine şehadet eden zelil bir kulun konumu budur. O halde ey İla-hım ve efendim! Bana, senin rahmetine ulaştırmaya vesile, rızana yük-selmek için merdiven ve azabından güvende kalmak için vesile olacak ihsanınla bağışta bulun; izzet ve ihsanın hürmetine, peygamberin Mu-hammed’in -Allah’ın salatı onun ve Ehl-i Beyt’inin üzerine olsun- hakkı hürmetine. O halde hamd sana mahsustur Allah’ım! Sen hiçbir zaman mağlup düşmeyen iktidar sahibisin ve hiçbir zaman acele etmeyen sabır sahibisin; Muhammed ve Ehl-i Beyt’ine salat eyle, beni senin nimetlerine şükredenlerden ve ihsanlarını ananlardan eyle.

 

اِلهٰي وَكَمْ مِنْ عَبْدٍ اَمْسى وَاَصْبَحَ في كَرْبِ الْمَوْتِ وَحَشْرَجَةِ الصَّدْرِ وَالنَّظَرِ اِلى ما تَقْشَعِرُّ مِنْهُ الجُلُودُ وَتَفْزَعُ لَهُ القُلُوبُ واَنَا في عافِيَة مِنْ ذلِكَ كُلِّهِ فَلَكَ الْحَمْدُ يا رَبِّ مِنْ مُقْتَدِر لا يُغْلَبُ وَذي اَناةٍ لا يَجْعَلُ صَلِّ عَلى مُحَمَّدٍ وَآلِ مُحَمَّدٍ وَاجْعَلْني لِنَعمائِكَ مِنَ الشّاكِرينَ وَلآلائِكَ مِنَ الذّاكِرينَ،

Allah’ım! Nice kulların var ki, ölüm ve göğüs hırıltısı içerisinde ve karşısında bedenlerin titrediği ve kalplerin korktuğu ölüme bakarak ak-şamlayıp sabahlarlar; ben ise bütün bunlardan afiyet içerisindeyim. O halde hamd sana mahsustur Allah’ım! Sen hiçbir zaman mağlup düşme-yen iktidar sahibisin ve hiçbir zaman acele etmeyen sabır sahibisin; Mu-hammed ve Ehl-i Beyt’ine salat eyle, beni senin nimetlerine şükredenler-den ve ihsanlarını ananlardan eyle.

 

اِلهٰي وَكَمْ مِنْ عَبْدٍ اَمْسى وَاَصْبَحَ سَقِيماً مُوْجِعاً في اَنَّةٍ وَعَويلٍ يَتَقَلَّبُ في غَمِّهِ لا يَجِدُ مَحيصاً وَلا يُسيغُ طَعاماً وَلا شَراباً وَاَنَا في صِحَّةٍ مِنَ الْبَدَنِ وَسَلامَةٍ مِنَ الْعَيْشِ كُلُّ ذلِكَ مِنْكَ فَلَكَ الْحَمْدُ يا رَبِّ مِنْ مُقْتَدِرٍ لا يُغْلَبُ وَذي اَناةٍ لا يَعْجَلُ صَلِّ عَلى مُحَمَّدٍ وَآلِ مُحَمَّدٍ واجْعَلْني لِنَعْمائِكَ مِنَ الشّاكِرينَ وَلآلائِكَ مِنَ الذّاكِرينَ،
 

Allah’ım! Nice kulların var ki, akşam ve sabahlarını hastalık, acı, inilti ve feryat içerisinde geçirir, -hasta yatağında- üzüntü içerisinde sağa ve sola dönüp dururlar; ne bir kaçış yeri bulur, ne de yiyecek ve içecekler-den lezzet alırlar; ben ise sıhhatli bir vücuda, sağlıklı ve huzurlu bir ya-şama sahibim; bütün bunlar sendendir; o halde hamd sana mahsustur Allah’ım! Sen hiçbir zaman mağlup düşmeyen iktidar sahibisin ve hiçbir zaman acele etmeyen sabır sahibisin; Muhammed ve Ehl-i Beyt’ine salat eyle, beni senin nimetlerine şükredenlerden ve ihsanlarını ananlardan eyle.

 

اِلهٰي وَكَمْ مِنْ عَبْدٍ أَمْسى وَأصْبَحَ خائِفاً مَرْعُوباً مُشْفِقاً وَجِلاً هارِباً طَريداً مُنْجَحِراً في مَضيق وَمَخْبَأةٍ مِنَ الَْمخابِي قَدْ ضاقَتْ عَلَيْهِ الأَرْضُ بِرَحْبِها لا يَجِدُ حيلَةً وَلا مَنْجىً وَلا مَأوىً وَاَنَا في اَمْن وَطُمَأنينة وَعافِيَة مِنْ ذلِكَ كُلِّهِ فَلَكَ الْحَمْدُ يا رَبِّ مِنْ مُقْتَدر لا يُغْلَبُ وَذي اَناةٍ لا يَعْجَلُ صَلِّ عَلى مُحَمَّد وَآلِ مُحَمَّدٍ وَاْجعَلْني لِنَعْمائِكَ مِنَ الشّاكِرينَ وَلآلائِكَ مِنَ الذّاكِرينَ

Allah’ım! Nice kullar var ki korku, dehşet, ıstırap, tedirginlik, kaçış ve kovalanma içerisinde, sığınacak bir delik, gizlenecek dar bir yer arama halinde akşamlayıp sabahlar ve yer tüm genişliğiyle onlara dar gelir, bir çare, sığınak ve korunmak için bir mekan bulamazlar; ben ise bütün bun-lardan emniyet, huzur ve afiyet içerisindeyim; o halde hamd sana mah-sustur Allah’ım! Sen hiçbir zaman mağlup düşmeyen iktidar sahibisin ve hiçbir zaman acele etmeyen sabır sahibisin; Muhammed ve Ehl-i Beyt’ine salat eyle, beni senin nimetlerine şükredenlerden ve ihsanlarını ananlar-dan eyle.

 

اِلهٰي وَسَيِّدي وَكَمْ مِنْ عَبْدٍ اَمْسى وَاَصْبَحَ مَغْلُولاً مُكَبَّلاً فِي الْحَديدِ بِاَيْدي الْعَداةِ لا يَرْحَمُونَهُ، فَقيداً مِنْ اَهْلِهِ وَوَلَدِهِ مُنْقَطِعاً عَنْ اِخْوانِهِ وَبَلَدهِ، يَتَوَقَّعُ كُلَّ ساعَةٍ بِاَيِّ قِتْلَةٍ يُقْتَلُ وَبِاَيِّ مُثْلَةٍ يُمَثَّلُ بِهِ وَاَنَا في عافِيَةٍ مِنْ ذلِكَ كُلِّهِ فَلَكَ الْحَمْدُ يا رَبِّ مِنْ مُقْتَدرٍ لا يُغْلَبُ وَذي اَناةٍ لا يَعْجَلُ صَلِّ عَلى مُحَمَّدٍ وَآلِ مُحَمَّدٍ وَاجْعَلْني لِنَعْمائِكَ مِنَ الشّاكِرينَ وَلآلائِكَ مِنَ الذّاكِرينَ،

İlahım ve efendim! Nice kullar var ki, düşmanların elinde zincire bağ-lanmış, demire vurulmuştur, kendisine merhamet edilip acınmaz, ailesin-den, çoluk-çocuğundan mahrum bir halde akşamlayıp sabahlamaktadır, kardeşlerinden, vatanından bağlantısı kesilmiş, uzak düşmüş, her an kendisinin nasıl öldürüleceğini, vücudunun azalarını nasıl kesip kopara-caklarını beklemektedir; ben ise bütün bunlardan afiyet içerisindeyim; o halde hamd sana mahsustur Allah’ım! Sen hiçbir zaman mağlup düşme-yen iktidar sahibisin ve hiçbir zaman acele etmeyen sabır sahibisin; Mu-hammed ve Ehl-i Beyt’ine salat eyle, beni senin nimetlerine şükredenler-den ve ihsanlarını ananlardan eyle.

 

اِلهٰي وَكَمْ مِنْ عَبْدٍ اَمْسى وَاَصْبَحَ يُقاسِي الْحَرْبَ وَمُباشَرَةَ الْقِتالِ بِنَفْسِهِ قَدْ غَشِيَتْهُ الأَعْداءُ مِنْ كُلِّ جانِبٍ بِالسُّيُوفِ وَالرِّماحِ وَآلَةِ الْحَرْبِ يَتَقَعْقَعُ فِي الْحَديدِ قَدْ بَلَغَ مَجْهُودَهُ لا يَعْرِفُ حيلَةً وَلا يَجِدُ مَهْرَباً قَدْ اُدْنِفَ بِالْجِراحاتِ اَوْ مُتَشَحِّطاً بِدَمِهِ تَحْتَ السَّنابِكِ وَالأَرْجُلِ يَتَمَنّى شَرْبَةً مِنْ ماءٍ اَوْ نَظْرَةً اِلى اَهْلِهِ وَوَلَدِهِ لا يَقْدِرُ عَلَيْها وَاَنَا في عافِيَةٍ مِنْ ذلِكَ كُلِّهِ فَلَكَ الْحَمْدُ يا رَبِّ مِنْ مُقْتَدِرٍ لا يُغْلَبُ وَذي اَناةٍ لا يَعْجَلُ صَلِّ عَلى مُحَمَّدٍ وَآلِ مُحَمَّدٍ وَاْجَعَلْني لِنَعْمائِكَ مِنَ الشّاكِرينَ وَلآلائِكَ مِنَ الذّاكِرينَ،

Allah’ım! Nice kullar var ki, gece ve gündüzünü savaş meydanında düşmanla karşı karşıya olarak geçirmektedir; düşman kılıç, mızrak ve savaş aletleriyle kendisin her taraftan kuşatmıştır, demirler arasında acıyla feryat edip çaba harcamaktadır, bir çare ve kaçış bulamamaktadır; aldığı yaralar nedeniyle ağırlaşmış, atların tırnakları ve savaşçıların ayakları altında kan içinde çırpınır ve bir yudum su ister veya son bir defa ailesini ve çoluk-çocuğunu görmek ister de buna gücü yetmez; ben ise bütün bunlardan afiyet içerisindeyim; o halde hamd sana mahsustur Al-lah’ım! Sen hiçbir zaman mağlup düşmeyen iktidar sahibisin ve hiçbir zaman acele etmeyen sabır sahibisin; Muhammed ve Ehl-i Beyt’ine salat eyle, beni senin nimetlerine şükredenlerden ve ihsanlarını ananlardan eyle.

 

اِلهٰي وكم مِنْ عَبْدٍ اَمْسى وَاَصْبَحَ في ظُلُماتِ الْبِحارِ وَعَواصِفِ الرِّياحِ وَالأَهْوالِ وَالأَمْواجِ يَتَوقَّعُ الغَرَقَ وَالْهَلاكَ لا يَقْدِرُ عَلى حيلَة اَوْ مُبْتَلىً بِصاعِقَةٍ اَوْ هَدْمٍ اَوْ حَرْقٍ اَوْ شَرْقٍ اَوْ خَسْفٍ اَوْ مَسْخٍ اَوْ قَذْفٍ وَاَنَا فى عافِيَةٍ مِنْ ذلِكَ كُلِّهِ فَلَكَ الْحَمْدُ يا رَبِّ مِنْ مُقْتَدِرٍ لا يُغْلَبُ وَذي اَناةٍ لا يَعْجَلُ صَلِّ عَلى مُحَمَّدٍ وَآلِ مُحَمَّدٍ وَاجْعَلني لِنَعْمائِكَ مِنَ الشّاكِرينَ وَلآلائِكَ مِنَ الذّاكِرينَ،

 

Allah’ım! Nice kullar var ki gece ve gündüzünü denizlerin karanlıklarında, korkunç rüzgar ve tufanlarda, boğup öldürmesi beklenen dalgala-rın arasında geçirmekte ve bir çare bulamamakta veya yıldırım, yıkık, yangın, güneş, deprem, yere gömülme, mesh olma (şekil değişimine uğ-rama) veya iftiraya tutulmuştur; ben ise bütün bunlardan afiyet içerisin-deyim; o halde hamd sana mahsustur Allah’ım! Sen hiçbir zaman mağlup düşmeyen iktidar sahibisin ve hiçbir zaman acele etmeyen sabır sahibi-sin; Muhammed ve Ehl-i Beyt’ine salat eyle, beni senin nimetlerine şük-redenlerden ve ihsanlarını ananlardan eyle.

 

اِلهٰي وكَمْ مِنْ عَبْدٍ اَمْسى واَصْبَحَ مُسافِراً شاخِصاً عَنْ اَهْلِهِ وَوَلَدِهِ مُتَحَيِّراً فِي الْمَفاوِزِ تائِهاً مَعَ الْوُحُوشِ وَالْبَهائِمِ وَالْهَوامِّ وَحِيداً فَريداً لا يَعْرِفُ حيلَةً وَلا يَهْتَدي سَبيلاً، اَوْ مُتَاَذِّياً بِبَرْدٍ اَوْ حَرٍّ اَوْ جُوعٍ اَوْ عُرْيٍ اَوْ غَيْرِهِ مِنَ الشَّدائِدِ مِمَّا اَنَا مِنْهُ خِلْوٌ في عافِيَةٍ مِنْ ذلِكَ كُلِّهِ فَلَكَ الْحَمْدُ يا رَبِّ مِنْ مُقْتَدِرٍ لا يُغْلَبُ وَذي اَناةٍ لا يَعْجَلُ صَلِّ عَلى مُحَمَّدٍ وَآلِ مُحَمَّدٍ واجْعَلْني لِنعمائِكَ مِنَ الشّاكِرينَ ولآلائِكَ مِنَ الذّاكِرينَ،
 

Allah’ım! Nice kullar var ki, tek ve yalnız başına gece ve gündüzünü yolculukta ve sürekli çoluk-çocuğundan uzak, çöllerde şaşkın bir halde, yırtıcı, otlayan ve sürüngen hayvanlardan dehşet ederek geçirmekte, bundan kurtulmak için bir çare ve yol bulamamakta veya soğuk ya da sı-caktan, açlık veya çıplaklıktan ya da diğer sıkıntılardan eziyet ve acı çekmektedir; ben ise bütün bu eziyetlerden afiyet içerisindeyim; o halde hamd sana mahsustur Allah’ım! Sen hiçbir zaman mağlup düşmeyen ik-tidar sahibisin ve hiçbir zaman acele etmeyen sabır sahibisin; Muham-med ve Ehl-i Beyt’ine salat eyle, beni senin nimetlerine şükredenlerden ve ihsanlarını ananlardan eyle.

 

اِلهٰي وَسَيِّدي وكَمْ مِنْ عَبْدٍ اَمْسى وَاَصْبَحَ فَقيراً عائِلاً عارِياً مُمْلِقاًمُخْفِقاً مَهْجُوراً (خائِفاً) جائِعاً ظَمآنَ يَنْتَظِرُ مَنْ يَعُودُ عَلَيْهِ بِفَضْلٍ، اَوْ عَبْدٍ وَجيهٍ عِنْدَكَ هُوَ اَوْجَهُ مِنّي عِنْدَكَ وَاَشدُّ عِبادَةً لَكَ مَغْلُولاً مَقْهُوراً قَدْ حُمِّلَ ثِقْلاً مِنْ تَعَبِ الْعَناء وَشِدَّةِ الْعُبُودِيَّةِ وَكُلْفَةِ الرِّقِّ وَثِقْلِ الضَّريبَةِ اَوْ مُبْتلىً بِبَلاءٍ شَديدٍ لا قِبَلَ لَهُ (بِهِ) إلاّ بِمَنِّكَ عَلَيْهِ واَنَا الَْمخْدُومُ الْمُنَعَّمُ الْمُعافَى الْمَكَرَّمُ في عافِيَةٍ مِمّا هُوَ فيهِ فَلَكَ الْحَمْدُ عَلى ذلِكَ كُلِّهِ مِنْ مُقْتَدرٍ لا يُغْلَبُ وَذي اَناةٍ لا يَجْعَلُ صَلِّ عَلى مُحَمَّدٍ وَآلِ مُحَمَّدٍ وَاْجَعْلني لِنَعْمائِكَ مِنَ الشّاكِرينَ وَلآلائِكَ مِنَ الذّاكِرينَ.

Allah’ım! Nice kullar var ki, gece ve gündüzünü fakir, zavallı, çıplak, yoksul, felaket içerisinde, insanlar kendisinden uzaklaşmış, aç, susuz bir halde geçirmekte, haysiyeti dökülmeden birinin kendisine ihsan etmesini beklemekte veya senin yanında nice haysiyetli kullar var ki -insanların kölesi olmasına rağmen- senin yanında -özgür bir insan olmama rağ-men- benden daha haysiyetlidir; sana benden daha fazla ibadet etmek-tedir; bağlanmış ve kahredilmiş bir halde ağır kölelik yükünü taşımakta, köleliğin zorluk ve külfetine rağmen zor işler yapmakta (ve aldığı ücreti sahibine vermekte) veya senin lütuf ve ihsanın olmaksızın kurtulamaya-cağı şiddetli bir belaya tutulmuştur; ben ise hizmetçi ve köle değilim, ni-met, huzur, ihsan ve afiyet içerisindeyim; onun içinde bulunduğu bütün o sıkıntılardan uzağım; o halde hamd sana mahsustur Allah’ım! Sen hiçbir zaman mağlup düşmeyen iktidar sahibisin ve hiçbir zaman acele etme-yen sabır sahibisin; Muhammed ve Ehl-i Beyt’ine salat eyle, beni senin nimetlerine şükredenlerden ve ihsanlarını ananlardan eyle.

 

اِلهٰي وَسَيِّدي وكَم مِنْ عَبْدٍ اَمْسى وَاَصْبَحَ عَليلاً مَريضاً سَقيماً مُدْنِفاً عَلى فُرُشِ العِلَّةِ وَفي لِباسِها يَتَقَلَّبُ يَميناً وشِمالاً لا يَعْرِفُ شَيْئاً مِنْ لَذَّةِ الطَّعامِ وَلا مِنْ لَذَّةِ الشَّرابِ يَنْظُرُ اِلى نَفْسِهِ حَسْرةً لا يَسْتَطيعُ لَها ضَرّاً وَلا نَفْعاً وَاَنَا خِلْوٌ مِنْ ذلِكَ كُلِّهِ بِجُودِكَ وَكَرَمِكَ فَلا اِلـٰهَ إلاّ اَنْتَ سُبْحانَكَ مِنْ مُقْتَدرٍ لا يُغْلَبُ وَذي اَناة لا يَعْجَلُ صَلِّ عَلى مُحَمَّدٍ وَآلِ مُحَمَّدٍ واْجعَلْني لَكَ مِنَ الْعابِدينَ وَلِنعَمائِكَ مِنَ الشّاكِرينَ وَلآلائِكَ مِنَ الذّاكِرينَ وَارْحَمْني بِرحْمَتِكَ يا اَرْحَمَ الرّاحِمينَ،

Allah’ım ve efendim! Nice kullar var ki, gece ve gündüzünü rahatsız, şiddetli hasta, yatalak olarak ve hasta elbisesinde geçirmekte, hastalığın şiddetinden dolayı sağa ve sola dönmekte, ne yemeğin lezzetinden ve ne de suyun tatlılığından bir tat almaktadır; kendisine hasretle bakmakta; ne kendisine bir zarar verebilmekte ve ne de bir yarar ulaştırabilmektir; ben ise senin lütuf ve ihsanınla bütün bunlardan uzağım; o halde -şükürler olsun sana-, senden başka ilâh yoktur. Sen münezzeh ve hiçbir zaman mağlup düşmeyen iktidar sahibisin ve hiçbir zaman acele etme-yen sabır sahibisin; Muhammed ve Ehl-i Beyt’ine salat eyle, beni sana ibadet edenlerden, senin nimetlerine şükredenlerden ve ihsanlarını anan-lardan eyle. Rahmetin hürmetine bana merhamet et, ey merhametlilerin en merhametlisi.

 

مَوْلاي وَسَيِّدي وَكَمْ مِنْ عَبْدٍ اَمْسى وَاَصْبَحَ وَقَدْ دَنا يَْومُهُ مِنْ حَتْفِهِ واَحْدَقَ بِهِ مَلَكُ الْمَوْتِ في اَعْوانِهِ يُعالِجُ سَكَراتِ الْمَوْتِ وَحِياضَهُ تَدُورُ عَيْناهُ يَميناً وَشِمالاً يَنْظُرُ اِلى اَحِبّائِهِ وَاَوِدّائِهِ واَخِلاّئِهِ، قَدْ مُنِعَ مِنَ الكَلامِ وَحُجِبَ عَنِ الخِطابِ يَنْظُرُ اِلى نَفْسِهِ حَسْرَةً لا يَسْتَطيعُ لَها ضَرّاً وَلا نَفْعاً وَاَنَا خِلْوٌ مِنْ ذلِكَ كُلِّهِ بِجُودِكَ وَكَرمِكَ فَلا اِلـٰهَ إلاّ اَنْتَ سُبْحانَكَ مِنْ مُقْتَدِرٍ لا يُغْلَبُ وَذي اَناةٍ لا يَعْجَلُ صَلِّ عَلى مُحَمَّدٍ وَآلِ مُحَمَّدٍ واجْعَلْني لِنَعْمائِكَ مِنَ الشّاكِرينَ وَلآلائِكَ مِنَ الذّاكِرينَ وَارْحَمْني بِرَحْمَتِكَ يا اَرْحَمَ الرّاحِمينَ،
 

Mevlam, efendim! Nice kullar var ki, akşam ve sabahını ölüm hasta-lığı ulaştığı, ölüm meleği ve yardımcıları gözlerini ona diktikleri halde ge-çirmektedir; ölüm sarhoşluğu ve ölümün onu kuşatmasından kurtulmak için bir çare ve ilaç aramakta, gözleri sağa ve sola dönmekte, sevenleri-ne, dostlarına ve özel ashabına bakmakta, dilinin dönmesi engellenmiş ve konuşamamaktadır; o halde kendisine hasretle bakmakta, kendisine bir zarar verememekte ve bir yarar ulaştıramamaktadır. Ben ise senin lü-tuf ve kereminle bütün bunlardan afiyet içerisindeyim. O halde senden başka ilâh yoktur; münezzehsin sen; hiçbir zaman mağlup düşmeyen ik-tidar sahibisin ve hiçbir zaman acele etmeyen sabır sahibisin; Muham-med ve Ehl-i Beyt’ine salat eyle, beni senin nimetlerine şükredenlerden ve ihsanlarını ananlardan eyle. Merhametin hürmetine bana merhamet et; ey merhametlilerin en merhametlisi.

 

مَوْلايَ وَسَيِّدي وكَم مِنْ عَبْدٍ اَمْسى وَاَصْبَحَ في مَضَائِقِ الحُبُوسِ وَالسُّجُونِ وَكُرَبِها وَذُلِّها وَحَديدِها يَتَداوَلُهُ اَعْوانُها وَزَبانِيَتُها فَلا يَدْري اَيُّ حالٍ يُفْعَلُ بِهِ وَاَيَّ مُثْلَةٍ يُمَثَّلُ بِهِ فَهُوَ في ضُرٍّ مِنَ الْعَيْشِ وَضنْكٍ مِنَ الْحَياةِ يَنْظُرُ اِلى نَفْسِهِ حَسْرَةً لا يَسْتَطيعُ لَها ضَرّاً وَلا نَفْعاً وَاَنَا خِلْوٌ مِنْ ذلِكَ كُلِّهِ بِجُودِكَ وَكَرَمِكَ فَلا اِلـٰهَ إلاّ اَنْتَ سُبْحانَكَ مِنْ مُقْتَدِرٍ لا يُغْلَبُ وَذى اَناةٍ لا يَعْجَلُ صَلِّ عَلى مُحَمَّدٍ وَآلِ مُحَمَّدٍ واْجعَلْني لَكَ مِنَ الْعابِدينَ ولِنَعْمائِكَ مِنَ الشّاكِرينَ وَلآلائِكَ مِنَ الذّكِرينَ وَارْحَمْني بِرَحْمَتِكَ يا اَرْحَمَ الرّاحِمينَ،

Mevlam ve efendim! Nice kullar var ki gece ve gündüzlerini zindan ve hapis sıkıntılarıyla, üzüntü ve zilletleriyle, demir ve zincirleriyle geçir-mekteler; zindan görevlileri onu elden ele ve zindandan zindana aktar-maktalar ve kendisine ne yapacaklarını, vücudunun hangi uzvunu kese-ceklerini bilmemektedir. Bu halde yaşamında sıkıntı ve hayatında darlık içerisindedir; kendisine hasretle bakmakta; kendine bir zarar veremediği gibi bir fayda da ulaştıramamaktadır. Ben ise senin bağış ve lütfünle bü-tün bunlardan rahatlık içerisindeyim. Senden başka ilâh yoktur; münez-zehsin sen; hiçbir zaman mağlup düşmeyen iktidar sahibisin ve hiçbir zaman acele etmeyen sabır sahibisin; Muhammed ve Ehl-i Beyt’ine salat eyle, beni sana ibadet edenlerden, senin nimetlerine şükredenlerden ve ihsanlarını ananlardan eyle. Merhametin hürmetine bana merhamet et, ey merhametlilerin en merhametlisi.

 

سَيِّدِي وَمَوْلايَ وَكَمْ مِنْ عَبْد اَمْسى وَاَصْبَحَ قَدِ اسْتَمَرَّ عَلَيْهِ القَضاءُ وَاَحْدقَ بِهِ الْبَلاءُ وَفارَقَ اَوِدّاءَهُ وَاَحِبّاءَهُ وَاَخِلاّءَهُ وَاَمْسى اَسيراً حَقيراً ذَليلاً في اَيْدِي الْكُفّارِ وَالأَعْداء يَتَداوَلُونَهُ يَميناً وَشِمالاً قَدْ حُصِرَ فِي الْمَطاميرِ وَثُقِّلَ بِالْحَديدِ لا يَرى شَيْئاً مِنْ ضِياءِ الدُّنْيا وَلا مِنْ رَوْحِها يَنْظُرُ اِلَى نَفْسِهِ حَسْرَةً لا يَسْتَطيعُ لَها ضَرّاً وَلا نَفْعاً وَاَنَا خِلْوٌ مِنْ ذلِكَ كُلِّهِ بِجُودِكَ وَكَرَمِكَ فَلا اِلـٰهَ إلاّ اَنْتَ سُبْحانَكَ مِنْ مُقْتَدِر لا يُغْلَبُ وَذي اَناة لا يَعْجَلُ صَلِّ عَلى مُحَمَّد وَآلِ مُحَمَّد واْجعَلْني لَكَ مِنَ الْعابِدينَ وَلِنَعْمائِكَ مِنَ الشّاكِرينَ وَلالائِكَ مِنَ الذّاكِرينَ وَارْحَمْني بِرَحْمَتِكَ يا اَرْحَمَ الرّاحِمينَ 

Efendim ve mevlam! Nice kullar var ki gece ve gündüzlerini peş peşe gökyüzünün kazasına tutulduğu, bela kendilerini kuşattığı, bütün dostları, arkadaşları ve özel ahbapları kendilerinden ayrılmış halde geçirmekteler; kafirler ve düşmanların ellerinde esir, hakir ve zelil bir halde sağa ve sola çekilerek günlerini akşam etmekteler; demirden zincirlerle bir zindanın siyah kuyusundan diğer bir karanlık zindana aktarılmakta, gözleri dün-yanın aydınlığını ve esintisini görememektedir. Kendilerine hasretle bakmakta; kendine bir zarar veremedikleri gibi bir fayda da ulaştırama-maktadırlar. Ben ise senin bağış ve lütfünle bütün bunlardan rahatım. O halde senden başka ilâh yoktur; sen münezzehsin; hiçbir zaman mağlup düşmeyen iktidar sahibisin ve hiçbir zaman acele etmeyen sabır sahibi-sin; Muhammed ve Ehl-i Beyt’ine salat eyle, beni sana ibadet edenler-den, senin nimetlerine şükredenlerden ve ihsanlarını ananlardan eyle. Merhametin hürmetine bana merhamet eyle; ey merhametlilerin en mer-hametlisi. 

 

وَعِزَّتِكَ يا كَريمُ لاَطْلُبَنَّ مِمّا لَدَيْكَ، وَلاَُلِحَّنَّ عَلَيْكَ وَلاََمُدَّنَّ يَدي نَحْوَكَ مَعَ جُرْمِها اِلَيْكَ يا رَبِّ فَبِمَنْ اَعُوذُ وَبِمَنْ اَلُوذُ لا اَحَدَ لي اِلاّ اَنْتَ اَفَتَرُدَّني وَاَنْتَ مُعَوَّلي وَعَلَيْكَ مُتَّكَلي، اَسْأَلُكَ بِاسْمِكَ الَّذي وَضَعْتَهُ عَلَى السَّماءِ فَاْستَقَلَّتْ وَعَلَى الأَرْضِ فاَسْتَقَرَّتْ وَعَلى الْجِبالِ فَرَسَتْ وَعَلَى اللَّيْلِ فَاَظْلَمَ وَعَلَى النَّهارِ فَاسْتَنارَ اَنْ تُصَلِّيَ عَلى مُحَمَّدٍ وَآلِ مُحَمِّدٍ وَاَنْ تَقْضِيَ لي حَوائِجي كُلَّها وَتَغْفِرَ لي ذُنُوبي كُلَّها صَغيرَها وَكَبيرَها، وَتُوَسِّعَ عَلَيَّ مِنَ الرِّزْقِ ما تُبَلِّغُني بِهِ شَرَفَ الدُّنْيا وَالآخِرَةِ يا اَرْحَمَ الَّراحِمينَ، 

Ve izzetine hürmetine ey Kerim! Ben ısrarla senin yanında olan şeyden talep ediyorum ve sana karşı suçlu ve günahkar olan elleri-mi hacet için sana uzatıyorum. Rabbim! Kime sığınayım ve kimin koru-masına gireyim; senden başka benim kimsem yoktur. Dayanağım sensin benim, sana tevekkül ettim, -buna rağmen- beni kovuyor musun? Gökyü-züne bırakınca temelinin sağlamlaşmasına neden olan, yere bırakınca is-tikrar bulmasına sebep olan, dağlara bırakınca dimdik durmasını sağla-yan, geceye bırakınca kararmasına neden olan, gündüze bırakınca ay-dınlanmasına sebep olan ismin hürmetine senden diliyorum: Muhammed ve Ehl-i Beyt’ine salat eyle, bütün hacetlerimi reva eyle, küçük-büyük bü-tün günahlarımı bağışla, rızkımı dünya ve ahiret şerefine ulaşmamı sağ-layacak kadar genişlet, ey merhametlilerin en merhametlisi.

 

مَوْلايَ بكَ اْستَعَنْتُ فَصَلِّ عَلى مُحَمَّدٍ وَآلِ مُحَمَّدٍ واَعِنّي، وَبِكَ اسْتَجَرْتُ فَاَجِرْني واَغْنِني بِطاعَتِكَ عَنْ طاعَةِ عِبادِكَ وَبِمَسْأَلَتِكَ عَنْ مَسْأَلَةِ خَلْقِكَ وَانْقُلْنى مِنْ ذُلِّ الْفَقْرِ اِلى عِزِّ الْغِنى وَمِنْ ذُلِّ الْمَعاصي اِلى عِزِّ الطّاعَةِ فَقَدْ فَضَّلْتَني عَلى كَثيرٍ مِنْ خَلْقِكَ جُوداً مِنْكَ وَكَرَماً لا بِاسْتِحْقاقٍ مِنّي،

Mevlam! Yalnız senden yardım diledim. O halde Muhammed ve Ehl-i Beyt’ine salat eyle ve bana yardım et. Ben yalnız sana sığındım; o halde beni koru, sana itaat etmekle beni kullarının itaatinden ve Senden dile-mekle kullarından dilemekten müstağni kıl. Beni fakirlik zilletinden zenginlik izzetine, günahların zilletinden -sana- itaatin izzetine ulaştır. Şüp-hesiz sen lütuf ve ihsanınla beni yarattıklarından birçoğundan üstün kıl-dın; bu üstünlüğü ben hak etmemiştim -sen kendi kereminle verdin bu üstünlüğü-.

 

اِلهٰي فَلَكَ الْحَمْدُ عَلى ذلِكَ كُلِّهِ صَلِّ عَلى مُحَمَّدٍ وَآلِ مُحَمَّدٍ واْجعَلْني لِنَعْمائِكَ مِنَ الشّاكِرينَ وَلآلائِكَ مِنَ الذّاكِرينَ وَارْحَمْني بِرَحْمَتِكَ يا اَرْحَمَ الرّاحِمينَ 

Allah’ım! Bütün bunlardan dolayı sana hamdolsun. Muhammed ve Ehl-i Beyt’ine salat eyle; beni senin nimetlerine şükredenlerden ve ihsan-larını ananlardan eyle.”

 

Sonra secdeye giderek şöyle de:

سَجَدَ وَجْهِيَ الذَّليلُ لِوَجْهِكَ الْعَزيزِ الْجَليلِ، سَجَدَ وَجْهِيَ البالي الْفاني لِوَجْهِكَ الدّائِم الْباقي، سَجَدَ وَجْهِيَ الْفَقيرُ لِوَجْهِكَ الْغَنيِّ الْكَبيرِ، سَجَدَ وَجْهي وَسَمْعي وَبَصَري وَلَحْمي وَدَمي وَجِلْدي وَعَظْمي وَما اَقَلَّتِ الأَرْضُ مِنّي لله رَبِّ الْعالَمينَ،

 

“Benim zelil yüzüm senin yüce aziz veçhin karşısında secdeye ka-panmıştır. Benim işten düşmüş fani yüzüm senin daimi olan bâki veçhin karşısında secdeye kapanmıştır. Benim fakir yüzüm senin yüce ve zen-gin veçhin karşısında secde etmiştir. Benim yüzüm, kulağım, gözüm, etim, kanım, derim, kemiğim ve yeryüzündeki tüm uzuvlarım alemlerin Rabbi karşısında secde etmiştir.

 

اَللّـهُمَّ عُدْ عَلى جَهْلي بِحِلْمِكَ، وَعَلى فَقْري بِغِناكَ، وَعَلى ذُلّي بِعِزِّكَ وَسُلْطانِكَ، وَعَلى ضَعْفي بِقُوَّتِكَ، وَعَلى خَوْفي بِاَمْنِكَ، وَعَلى ذُنُوبي وَخطايايَ بِعَفْوِكَ وَرَحْمَتِكَ يا رَحمن يا رَحيمُ اَللّـهُمَّ اِنّي اَدْرَأُ بِكَ في نَحْرِ فلان بن فلان واَعُوُذ بِكَ مِنْ شَرِّهِ فَاكْفِنيهِ بِما كَفَيْتَ بِهِ اَنْبِياءِكَ وَاَوْلِياءِكَ مِنْ خَلْقِكَ وَصالِحي عِبادِكَ مِنْ فَراعِنَةِ خَلْقِكَ وَطُغاةِ عُداتِكَ وَشَرِّ جَميعِ خَلْقِكَ بِرَحْمَتِكَ يا اَرْحَمَ الرّاحِمينَ اِنَّكَ عَلى كُلِّ شَيْءٍ قَديرٌ وَحَسْبُنَا اللهُ وَنِعْمَ الْوَكيلُ.

Allah’ım! Sabrınla cehaletime, zenginliğinle fakirliğime, izzet ve sal-tanatınla zilletime, kudretinle zayıflığıma, güveninle korkuma, aff ve rahmetinle günah ve hatalarımdan dön (onlara teveccüh eyle) ey Rahman ve ey Rahim. Allah’ım! Falan oğlu falanın karşısında senin vesilenle kendimi sa-vunuyor ve onun kötülüğünden sana sığınıyorum. O halde firavunlar ve düşmanın olan zalimler karşısında peygamberlerine, velilerine ve salih kullarına kifayet ettiğin gibi bana da kifayet et ve bütün yaratıklarının şer-rinden -sana sığınıyorum-. Rahmetin hürmetine ey merhametlilerin en merhametlisi! Şüphesiz senin her şeye gücün yeter. Allah bize yeter ve O ne güzel vekildir.”