“İnsanların en cesuru, onların en çok cömert olanıdır. Gurer’ul Hikem, 2899 İmam Ali (a.s)

Namazın Fürû-u Din’den Olması

Namazın Fürû-u Din’den Olması

Soru

Namaz dinin direği ise neden Fürû-u Din’den sayılmıştır?

Kısa Cevap

Usul-u din, insanın akıl ve idrakıyla kabul ederek İslam’a girdiği inançlar topluluğuna denir. İslam’a girildikten sonra insanın üzerine bir takım bireysel ve toplumsal vazifeler farz olur ki onlardan biri namazdır. Namaz, ahkâmın içinde çok önemli bir yere sahip olduğundan ona dinin direği denmiştir. Ama temel inançlardan olmadığı için usul-u dinden sayılmamıştır.

Ayrıntılı Cevap

Din, Arapça bir kelime olup, ıstılahta “İnsanın ve kâinatın bir yaratıcısı olduğuna ve bu inanca uygun amellerin olduğuna inanmak” demektir.[1] Dinin bu tanımı ve ıstılahî açıklaması dikkate alındığında her dinin iki bölümden meydana geldiği görülecektir:

1-Kök ve temel niteliğindeki inanç ya da inançlar.

2-Bu inanç temellerine uygun ve onlardan kaynaklanan amelî hükümler.[2]

Birinci bölüme (inanç bölümüne) Usul-u din, ikinci bölüme (amelî hükümler bölümüne) ise fürû-u din denir.[3] Usul-u din’e usul (asıllar) denmesinin nedeni fikir ve akideye ait olmasından dolayıdır. Yani temeli ve esası din olan şeydir. İnsanın fürû-u dinin nitelik ve niceliğine ne ölçüde bağlı olduğu onun usul-u dinine ne kadar inancı olduğuna bağlıdır.[4]

Usul-u dinin özel ve genel olmak üzere iki terimi vardır. Din hükümlerinin karşısında olan şey genel usul-u dindir. Belli bir dinin özelliklerinden (genel usul-u dine ilave olarak) bir ya da bir kaç temel inanca sahip olana da özel usul-u din denir.[5]

İslam’ın usulü (genel manasıyla) tevhid, nübüvvet ve meaddır. Özel manadaki usul-u din (usul-u mezhep) ise bu üç tanenin yanı sıra adalet ve imameti de kapsamına almaktadır.

Bu açıklamayla usul-u dinin ne manaya geldiği ve neyi kapsadığı anlaşıldı. Yine fürû-u dinden kastın İslam’ın amelî ahkâmı olduğu da anlaşıldı. Usul-u din ilme dayalı olduğu için amele dayalı olan fürû-u dinden daha önce gelmektedir. Yani ilim ve itikat olmadığı sürece amelin manası yoktur. Ancak usul-u dindeki ilim tümüyle bir ilim değildir; yakinle beraber olan ilim, yani ilmu’l-yakindir.

Merhum Feyz-i Kaşanî bu konuda şöyle buyuruyor: “Bu ikisinin (ilim ve amel) en üstünü ilimdir. İlim bir ağaç, ibadet de onun meyvesi gibidir.”[6]

O, ilim ve amel arasındaki bağlantı hakkında şöyle diyor: “İmanın kaynağı da ilimdir. Çünkü iman bir şeyi tasdik etmek olduğundan mecburen o şey önce kavranmalıdır; bu da ilimdir. İman, ilmin ölçüsü kadardır.”[7]

Buna göre usul-u din, insanın herşeyden önce bilmesi ve yakin etmesi gereken şeylerdir. Böylece İslam’a girecek ve ardından amelî buyruklar gelecektir.[8] Çünkü “ilimi elde etmek ibadetten öncedir.”[9] İlmin derecesi de amelden önce olduğundan bunlara asıl denmiştir. İnsan İslam’a girdikten sonra fürû-u din denilen bir takım (namaz, zekât, oruç vb. gibi zâhirî; tevekkül, takva, şükür vb.g ibi bâtınî)[10] ibadetlerle karşılaşır. Ancak görüldüğü üzere fürû deyimi ibadet ya da ibadetlerin dinin direği olmasıyla çelişmez. İslam’ı bir eve benzetirsek, bu usulün o eve girmek için bir anahtar konumunda olduğunu göreceğiz. Bu evin, üzerine kurulduğu direkleri vardır. Bu bir ibare, bazı ibadetler için Ehl-i Beyt’ten (a.s) bize gelmiştir. İmam Bâkır (a.s) şöyle buyuruyor:

“İslam beş direk üzerine kurulmuştur: Namaz, zekat, hac, oruç ve velayet.” Zürare’nin sorusu üzerine ise “Velayet bu beşinin en üstünüdür.”[11] buyurmuştur.

İmam Sâdık da (a.s) bir rivayette ilim, marifet ve amelin yerlerine işaret ederek şöyle buyuruyor:

“Kulu ilahi kurba ulaştıran en üstün şey marifet, sonra da namazdır.”[12]

Evet namaz çok önemli olduğu için ona dinin direği denilmiştir.[13] İmam Bâkır (a.s) şöyle buyuruyor:

“Eğer insanın namazı (kıyamette) kabul olursa diğer amelleri de kabul olur,[14] kabul olmazsa diğer amelleri de kabul olmaz.”[15]

Ancak bu olağanüstü önem, namazın fürû-u dinden sayılmasına engel olmaz.

–—


[1]     Misbah Yezdî, Amuzeş-i Akaid, s. 11.

[2]     a.g.e., s. 12.

[3]     a.g.e.

[4]     Şeyh Ali Asğar Kaimî, Usul-u İtikadat, s. 5.

[5]     Amuzeş-i Akaid (Özet ve değiştirmeyle.)

[6]     Molla Hüseyin Feyz-i Kaşanî, İlmu’l-Yakin fi Usulu’d-Din, c. 1, s. 4-5.

[7]     a.g.e., s. 6-8.

[8]     Seyyid Mahmud Mar’aşi Şuşterî, Meslek-i İmamiyye der Usul-u Akaid, s. 11.

[9]     Molla Hüseyin Feyz-i Kaşanî, a.g.e., s. 12.

[10]    a.g.e.

[11]    Şeyh Abbas Kummî, Sefinetu’l-Bihar, c. 3, s. 109.

[12]    a.g.e.

[13]    İmam Bâkır (a.s) buyuruyor: “Namaz dinin direğidir.” (Vesailu’ş-Şia, c. 4, s. 27)

[14]    Ancak rivayetlerde işaret edildiği gibi İslam’ın diğer direkleri kabul olunmazlarsa namaz da kabul olunmayacaktır. Örneğin rivayetlerde namazın kabul şartının velayeti kabul etmeye bağlı olduğu belirtilmiştir: “Amellerin kabul şartı velayettir.” (Bkz. Menakıb-ı Harezmî, s. 19 ve 252.)

[15]    Şeyh Abbas Kummî, a.g.e., c. 3, s. 109.