Anne ve babaya sevgi ve merhamet ile bakmak, ibadettir. Bihâru’l-Envâr, C. 74, s. 72. Hz. Muhammed (s.a.a)

Ebu Said Hudrî

Ebu Said Hudrî

Soru

Ebu Said Hudri  hakkında bilgi verir misiniz?

Kısa Cevap

Ebu Said el-Hudrî Peygamber’in yarenlerindendi ve bu zat bilgin bir kişi idi. Resulullah’tan birçok hadis ezberlemiş ve onları nakletmiştir.

Ebu Said diyor ki Hendek Savaşı’nda 13 yaşımda idim. Babam elimden tutup Resullah’ın huzuruna çıkardı ve “Ey Allah’ın Resulü! Bu oğlum gövdeli ve pazusu güçlüdür onu da savaş için kabul edin.” Ama Peygamber benim yaşımın küçüklüğünden dolayı beni kabul etmediler. Fakat 15 yaşında Beni’l-Mustalak savaşına katıldım.[1]

Ebu Said’in aktardığı aşağıdaki kıssa Hz. Ali’nin seçkinlik ve faziletini bildirmenin yanı sıra onun da kendi manevî makamını göstermektedir. O şöyle anlatır: “Mekke’de Peygamber’in huzurunda idim. Uzun boylu, iri yarı bir Arap görkemli bir şekilde oraya geldi. Boynuna bir yay asmış ve bir ok mahfazasını da kuşanmıştı. “Ey Muhammed! Ali senin kalbinin neresinde yer alır?” diye sordu. Allah’ın Peygamberi bu sözü duyunca ağladı ve şöyle buyurdu:

“Taneleri yaran, yaratıkları yaratan ve yeri döşeyen Allah’a and olsun ki, sen yaratıkların efendisi ve büyüğü hakkında bir soru sordun. O ilk oruç tutmuş, zekât ve sadaka vermiş, iki kıbleye namaz kılmış iki defa biat etmiş, iki defa hicret etmiş, ilk bayrağı taşımış, Bedir ve Huneyn’de zafer kazanmış ve Allah’a göz açıp kapayınca bile karşı gelmemiştir.” Allah’ın Resulü’nün sözleri tamamlanınca o adam birden kayboldu. Allah’ın Peygamberi buyurdu ki: “Benimle konuşan kişinin kim olduğunu bildin mi?” diye sordu. Ben, Allah ve Resulü daha iyi bilir, dedim. Buyurdu ki: “Allah’a yemin ederim ki O Cebrail’di. Bu soruyu size bir ahit olması için bana sordu.”[2]

Ebu Said Peygamber’in savaşlarından 15 gazveye katılmış, halifeler dönemindeki savaşlara özellikle Hz. Ali’nin dönemindeki savaşlara da iştirak etmiştir.[3]

“Harre” yani Yezid’in ordusunun vahşice Medine-i Münevvere’yi yağmalaması olayında Şamlılar onun evine de saldırmışlar ve “Kimsin?” demişler. O, “Peygamber’in ashabından Ebu Said el-Hudrî’yim” diye karşılık vermiştir. Onlar “Senin ismini sürekli duymuşuzdur. Evinden çıkmayıp bize karşı savaşa katılmamakla iyi iş yapmışsın, evinde ne varsa bize getir” demişler. O da “Bana bir mal bırakmadılar” demiş ancak Şamlılar ona eziyet ve işkence yapmış ve sakallarını yolmaya başlamışlar, sonra evinde buldukları her şeyi yağmalamışlardır.[4]

İmam Zeynelabidin (a.s) şöyle demiştir:

“Ebu Said el-Hudrî doğru bir insan idi ve sürekli olarak doğru yolda adım atıyordu. Ancak ölüm zamanı üç gün can verme halinde kalmıştı. Sonra onu guslettirdiler ve namaz kıldığı yere götürdüler, öylece can verdi.”[5]

Onun vefatı 63, 64 ya da 65 hicrî yılında Medine-i Münevvere’de vuku bulmuştur.[6]

–—


[1]     Âlimi Damğanî, Peygamber ve Yaran, c. 1, s. 78; İbn Esir, İzzuddin, Usdu’l-Gabe, c. 5, s. 142, Beyrut Daru’l-ciil, 1992.

[2]     Meclisî, Biharu’l-Envar, c. 40, s. 10, Muessetu’l-Vefa, Beyrut, 1404.

[3]     Usdu’l-Gabe, c. 5, s. 142.

[4]     A.g.e.

[5]     Peygamber ve Yaran, s. 79.

[6]     Usdu’l-Gabe, c. 5, s. 142.