“Ahirete sarıl, dünya hor bir halde sana gelir.” Gurer’ul Hikem, 6080 İmam Ali (a.s)

Fedek

Soru

Hz. Ali (a.s), Fedek’i kendi hilafeti döneminde Hz. Fatıma’nın evlatlarına geri verdi mi?

Kısa Cevap

Fedek, Hayber Kalesi’nin Müslümanlarca fethedilmesini müteakip hicretin yedinci yılında askerî bir taarruz olmadan sahiplerinin antlaşma yaparak kendi istekleri üzere Peygamber’e teslim ettikleri verimli bir arazinin adıdır. Bu bölge askerî bir girişim olmadan ele geçirildiği için Peygameber’e aitti. Peygamber (s.a.a) “Yakınlarının hakkını ver” âyeti inince Fedek’i Hz. Fatıma’ya hibe etti.

Ancak Resulullah’ın (s.a.a) vefatından sonra Hz. Fatıma (a.s) Fedek’ten mahrum kılındı. Hz. Ali’nin (a.s) hilafet döneminde de bu bölge Hz. Fatıma’nın evlatlarına geri verilmedi. Bir adam İmam Musa Kazım’a (a.s) şöyle bir soru yöneltti: “Niçin Hz. Ali (a.s) Fedek’i geri almadı?” İmam (a.s) şöyle karşılık verdi: “Biz halkın velileri ve önderleriyiz. Onların hakkını zalimlerden alırız; ancak kendi hakkımızı (elimizin altında olan kimselerden) almaya teşebbüs etmeyiz.”

Hz. Ali’nin (a.s) bu tavrının sırrını şu cümlede hülasa etmek mümkündür: Fedek’in geri alınmasının o dönemde kişisel menfaatler yolunda yapılan bir girişim olarak değerlendirilmesi mümkündü. Bu yüzden öyle hassas bir dönemde bu gibi sorunların gündeme getirilmesi maslahata uygun değildi. Üstelik Hz. Ali’nin hilafet dönemi hem kısaydı, hem de çeşitli savaşlar ve engebelerle iç içeydi. Bu durum da Hz. Ali’nin çeşitli alanlarda gerekli ıslahı yapmasına engel oldu.

Ayrıntılı Cevap

Fedek Hayber’e yakın verimli bir arazının ismidir. Medine’yle arası 140 kilometredir. Hicretin yedinci yılında Hayber Kalesi’nin fethedilip Yahudilerin merkezi güçlerinin dağılması sonucu Fedek bölgesinin ahalisi teslim oldular ve Resulullah’ın huzurunda arazi ve bağlarının yarısını Peygamber’e vermeyi taahhüt ettiler. Yine onlar Peygamber’in payına düşen kısmın belli bir ücret karşılığında çiftçiliğini yapmayı da üstlendiler.

Askerî bir saldırı olmadan Müslümanların eline geçen yerler Resulullah’a ait sayılır. O yerler hakkında istediği gibi karar verebilir. Buna binaen “Yakınların hakkını ver…”[1] âyeti inince Peygamber (s.a.a) kızı Fatıma’yı çağırdı ve Fedek’i ona verdi.[2]

Ancak Peygamber’in vefatından sonra Ebubekir Fedek’i Hz. Fatıma’dan aldı.[3]

Muslim b. Heccac Nişaburî, tanınmış Sahih adlı eserinde Hz. Fatıma’nın Fedek’i isteme olayını detayıyla nakletmiştir. Sonra da Aişe’nin “Ebubekir’in Fedek’i geri vermemekte diretmesi üzerine Hz. Fatıma ona kırıldı ve vefat edinceye kadar onunla bir kelime olsun konuşmadı.”[4] dediğini nakletmiştir.

Nehcü’l-Belağa’da şöyle kaydedilmiştir:

“Göğün yeryüzünü gölgelediği şeyler içerisinde sadece Fedek bizim elimizde kalmıştı. Bir kısım insanlar ona cimrilik ettiler, bir kısmı da bu haksızlığa göz yumdular.”[5]

Ama niçin Hz. Ali kendi hilafeti döneminde Fedek’i geri almadı sorusuna gelince şöyle demek gerekir: Hz. Ali (a.s) önceki halifelere olan onca tenkit ve eleştirilerine rağmen İslâm toplumunun varlığını ve bekasını ilgilendiren konularda onlara destek sağlamıştır. İmam kendi güzel tabiriyle bunu şöyle ifade etmektedir:

“Bizim bir hakkımız vardır bize verilirse pekâlâ, verilmezse süre uzasa bile devenin ardına ikinci binici olarak binmeyi tercih ederiz.”[6]

Gerçekte İmam otoriteyi hedef değil bir araç olarak görüyor. Bu yüzden ister önceki halifeler isterse kendi döneminde birçok konularda susmayı ve bu hususlarda yargıyı tarihe ve gelecek nesillere bırakmayı tercih etmişlerdir.

Ancak İmam kendi hâkimiyeti döneminde kendi görüşüne uygun olmayan bir takım icraatı niçin değiştirmediler sorusuna gelince şu olaya dikkat çekmek gerekir. İlginçtir ki İmam bir defasında Teravih namazının cemaatle kılınmasına karşı çıktı ancak birçokları önceki halifelerin yolu yöntemi değiştiriliyor diye İmam’ın bu emrine karşı direndi. Bunun üzerine İmam “Onları kendi hallerine bırakın” dedi.[7]

Yine İmam Ebu Musa el-Eşarî’nin hakem olmasına razı değildi ama halkın ısrarı İmam’ın bunu onaylamasına sebep oldu.

Gerçekte İmam, İslâm toplumu yirmi beş yıl boyunca önceki halifelerin yürüttükleri propaganda etkisinde fikirleri şekillendikten sonra başa geçmişti. Bu yüzden bazı alanlarda İmam’ın önceki gidişata muhalefet etmesi ters tepkilerin oluşmasına sebep oluyordu. Böyle bir dönemde Fedek’i geri çevirmek de şahsi çıkarları korumak için yapılan bir girişim olarak telakki edilebilirdi.

Şu noktaya da dikkat etmek gerekir ki Fedek’in ilk halife döneminde Ehl-i Beyt’in elinde olmasının önemi o dönemde Ehl-i Beyt için bir malî kaynak olması ve bu vesileyle sosyal ve kültürel hareketleri şekillendirmeleri içindi. Ancak Ehl-i Beyt, Hz. Ali’nin hilafeti döneminde artık böyle bir malî kaynağa muhtaç değildi.

Bu yüzden bu tür konuları gündeme getirmek maslahatla bağdaşmıyordu.

Ayrıca Hz. Ali’nin hilafet dönemi kısa bir dönemde gerçekleşti bu dönem çeşitli savaşlar ve muhalefetlerle birlikteydi Bütün bu sorunlar İmam’ın birçok alanda gerçekleştirmek istediği ıslah ve düzeltmelerine engel oluyordu.

Ehl-i Beyt İmamlarından nakledilen hadisler de çeşitli yönlerden bu konuyu ele almışlardır:

1- Bu olayın zamanının geçmiş olması ve Hz. Ali’nin artık bu konuyu ele almasının gereksiz oluşu.

Ebu Basir, İmam Cafer Sadık’tan şöyle nakleder:

İmam’a “Niçin Hz. Ali (a.s) yönetime geldikten sonra Fedek’i geri almadı?” diye sordum. İmam şöyle dedi: “Çünkü zalim ve mazlum her ikisi de dünyadan gitmiştiler ve Allah zalimi cezalandırmıştı ve mazluma da mükâfat vermişti.” Hz. Ali (a.s) gasıbın cezasını çekip hakkı gasp edilenin mükâfatlandırıldığı bir şeyi geri almak istemedi.[8]

2. Genel maslahatlardan dolayı özel haklarından geçmesi.

İbn İbrahim Kerhî şöyle diyor:

Bir adam, İmam Sâdık’a (a.s) “Niçin Hz. Ali yönetime geldikten sonra Fedek’i geri almadı?” dedi. İmam şöyle dedi: “Peygamber Mekke’yi fethedince ona kendi evine dönmüyor musun, dediler. Peygamber şöyle dedi: “Bizim evimizi Akil satmıştır.” Niçin orayı geri almıyorsun, dediler. Peygamber: “Biz öyle bir aileyiz ki bizden haksızlıkla bir şey alınırsa (güçlü olduğumuzda) onu geri almayız.” İşte Hz. Ali (a.s) de Peygamber’e uyarak Fedek’i geri almadı.”[9]

Bir adam İmam Musa Kazım’a “Niçin Ali (a.s) Fedek’i geri almadı?” dedi. İmam şöyle cevap verdi: “Biz öyle bir aileyiz ki bizim velimiz Allah’tır. Bizim hakkımızı yalnız O alır. Ama biz halkın velileriyiz ve onların hakkını zalimlerden biz alırız. Ancak kendimiz için olanı geri almayız.”[10]

Şimdi Hz. Ali’nin şehit oluşundan sonra Fedek’le ilgili gelişmeleri inceleyelim.

Tarihin kaydettiğine göre Muaviye başa geçince Fedek’i üç kısma bölerek Mervan, Amr b. As ve oğlu Yezid’e verdi. Mervan’ın hilafeti döneminde Fedek’in tümüne sahip oldu. O Fedek’i oğlu Abdulaziz’e verdi. Abdülaziz Fedek’i oğlu Ömer’e verdi Ömer b. Abdülaziz, Fedek’i Hz. Fatıma’nın evlatlarına geri verdi. Ömer b. Abdulaziz’in ölümünden sonra Fedek diğer halifelerin eline geçti ve Emevîlerin hâkimiyeti süresince onların elinde kaldı. Abbas oğullarının dönemi başlayınca Saffah Fedek’i Abdullah b. Hasan’a verdi. Saffah’tan sonra gelen Mansur Devanikî Fedek’i Hz. Fatıma’nın evlatlarından geri aldı. Ancak Mansur’un oğlu Mehdi Fedek’i tekrar Hz. Fatıma’nın evlatlarına geri verdi. Mehdi’den sonra Musa ve Harun yeniden Fedek’i Hz. Fatıma’nın evlatlarından geri aldılar. Memun’un halifelik dönemi olunca o resmi olarak Fedek’i tekrar Hz. Fatıma’nın evlatlarına geri verdi. Memun’dan sonra da yine Fedek’in durumu aynı şekildeydi. Bazı halifeler onu alıyor ve bazıları tekrar onu Hz. Fatıma’nın evlatlarına geri veriyordu.

Hatta onların döneminde Fedek bir siyasi içerik kazanmıştı. Emevî ve Abbasî halifelerinin maddi olarak Fedek’in gelirine ihtiyaçları yoktu. Ancak Ömer b. Abdülaziz, Fedek’i Hz. Fatıma’nın evlatlarına geri verince onu kınadılar ve dediler ki: Sen bu işinle Ebubekir ve Ömer’i suçladın.[11]

Sonunda Mütevekkil döneminde Fedek tekrar Faitimî’lerden geri alındı ve Abdullah b. Ömer Bazyar isimli birisinin emriyle ağaçları kesildi. Bu küstahça girişimin ayıbı onu yapanlar adına tarihte kaydedildi. Fedek’in ağaçlarının kestirildiği zaman bu bağda Peygamber’in (s.a.a) kendi mübarek elleriyle dikmiş olduğu 11 ağaç da kesilen ağaçlar arasında yer alıyordu.

Bu ağaçları kesen kişi Bişran b. Ebi Ümeyye Sakafî idi. Bu adam Basra’ya geri dönünce felç oldu.[12]

–—


[1]     İsra, 26.

[2]     Bkz. Tabersî, Mecmeu’l-Beyan, c. 3, s. 411.

[3]     Şerh-i Nehcü’l-Belağa, c. 16, s. 276.

[4]     Sahih-i Müslim, c. 3, s. 1380.

[5]     Nehcü’l-Belağa (Feyzu’l-İslâm), 45. Mektup.

[6]     Nehcü’l-Belağa, Daru’l-Hicre yayınları, Kum, s. 472.

[7]     İbn Ebi’l-Hadid, Şerh-i Nehcü’l-Belağa, Kitaphane-i Ayetullah Maraşi Yayınları, Kum, c. 12, s. 283.

[8]     Biharu’l-Envar, c. 29, s. 395.

[9]     A.g.e, 2. Hadis.

[10]    A.g.e, 3. Hadis.

[11]    Subhanî, Cafer, Furuğ-i Ebediyet, c. 2, s. 669.

[12]    Ahmed Miyanecî, Mekatibu’r-Rasul.