Dünyadan yüz çevirmedikçe kalplerimizin, imanın güzelliğini tatması imkansızdır.Kafi, C.2, S. 128 İmam Cafer-i Sadık (a.s)

Hz. Mehdi’nin Gaybeti

Hz. Mehdi’nin Gaybeti

Soru

On ikinci İmam’ın gaybete çekilmesi, Şia’nın, imametle ilgili olan bütün görüşlerinin tekrar gözden geçirmesini gerektirmez mi?

Kısa Cevap

Yukarıdaki, gaybete çekilmenin imamet görüşüyle çelişmesi sorusunun genel ve örneksiz bir şekilde konu edilmesinden dolayı imamın bazı görevlerini zikrederek, onun gaybetle uyumlu veya uyumsuz olduğunu incelememiz gerekmektedir.

İmamet, vahyin nazil olması dışında, nübüvvetin bir devamıdır; Peygamber’in bütün görevlerini üstlenmektedir ve bunların en önemlileri ise şunlardır:

1. İlahi hükümeti kurmak ve insanları zalim yöneticilerin elinden kurtarmaktır. Toplumsal bir hükümetin kurulması, insanlar tarafından kabul gören birisinin önderliğinde olması gerekmektedir; çünkü toplumun önderinden, bütün zamanlarda ve şartlarda hükümeti ele geçirmeye çalışması istenemez. Peygamber (s.a.a) de hicretten önceki dönemlerde hiçbir zaman böyle bir girişimde bulunmamıştır; bu da onun nübüvvetine herhangi bir zarar getirmemekte ve o zamanki şartların buna müsait olmadığına işaret etmektedir. Aynı şekilde, on ikinci İmam’ın (a.s) gaybet dönemi de İslâm’ın ilk başlarında olduğu gibi, çok karışık ve fitnenin bol olduğu bir dönemdir. Bu yüzden on ikinci İmam’dan (a.s) kıyam etmesini istemek akıllıca değildir. Diğer bir taraftan da onun en büyük özelliğinin, adalet için kıyam edeceği olmasıdır. Sonuç olarak İmam’ın gaybete çekilmesi, onun ilk göreviyle hiç çelişmemekle beraber, insanların da dinden uzaklığının ve İslâmî bir hükümeti kabullenmedeki gevşekliklerinin bir göstergesidir.

2. İlahi öğretileri açıklamak ve insanları irşat etmek. İmam’ın (a.s) bu ikinci görevi bazen direk ve bazen de dolaylı olarak gerçekleşmektedir. İslâm Peygamber’i de, kendisinin insanlara ulaşma imkânının olmaması gibi zorluklardan dolayı, takvalı ve İslâm dinini bilen kimseleri, ilahî öğretileri açıklamak ve insanları irşat etmek üzere bazı bölgelere göndermiştir. Bu da aynı şekilde İmam-ı Zaman’ın (a.f), gaybet-i suğra (kısa gaybet) döneminde özel vekilleri ve gaybet-i kübra (uzun gaybet) döneminde de genel vekilleri ataması yoluyla gerçekleşmiştir.

Bunlar imamın görevlerinin bir kısmıdır ve on ikinci İmam’ın gaybete çekilmesiyle bunların hiçbir çelişkisinin olmadığı açıklığa kavuşmuştur. Ama imamın fayda ve bereketleri, onun görevlerinden daha fazladır ve gaybette olan veya olmayan imamla da sınırlı değildir.

İmam, âlemin canı ve yeryüzü ile göğün yörüngesidir. Peygamber’in (s.a.a) ailesi birçok defa, “eğer yeryüzünde imam olmazsa, yeryüzü ehlini yutar” buyurmuşlardır.

İmam, yeryüzü ile göklerin arasındaki irtibatı sağlayan ve ilahî bereketlerin inme kaynağıdır. Onun duası kabul ve niyetleri baştanbaşa hayır ve berekettir. Bu konu, hidayet imamlarının ziyaretlerinde, üzerinde durularak vurgulanmıştır.

Allah kullarının, başta şeytan olmak üzere yeminli birçok düşmanları vardır. İmam (a.s) da, insanların nefislerine olan ilahî etkileme gücüyle, onları bataklıklara düşmekten kurtarmakta ve hidayet etmektedir. Bunların hepsi gaip İmam’ın faydaları ve bereketlerinden birer parçadırlar ve genel olarak Peygamber’in (s.a.a) meşhur olan bir hadisinde bulutların arkasındaki güneş tabiri ifade edilmiştir; yani insanlar İmam’larını görmeden, sürekli onun varlığının feyzinden yararlanmaktadırlar.

Ayrıntılı Cevap

Sorulan soru genel ve belli bir noktada odaklanmamıştır. İmam’ın (a.s) gaybete çekilmesinin, imamet görüşüyle hangi yönden çeliştiği açıklanmamıştır. Bu yüzden imamın görevlerinin gaybetle olan çelişkisini ve uyuşmazlığını veya uyumluluğunu konu edebilmek için, bu görevleri ayrı bir şekilde incelememiz gerekmektedir.

İmamet, nübüvvetin bir devamıdır[1] ve imam bir nebinin bütün özelliklerine sahiptir. Sadece vahiy kesilmiştir. Sonuç olarak imam da peygamber gibi üç asıl görevi üslenmektedir:[2]

1. Hükümet kurmak ve insanları zalim sultanların elinden kurtarmak.

2. İlahi öğretileri açıklamak ve onları insanlara ulaştırmak.

3. İnsanları doğru yola hidayet etmek.

Yukarıdaki üç başlık, imamın genel görevlerini göstermektedir. Ama eğer toplumsal şartların uygun olmaması ve İslâm ümmetinin gevşek olması, imamın karşılıklı ve toplumsal olan bazı görevlerini yerine getirememesine sebep olursa, eksikliğin imam tarafından olmadığı açıktır ve bu imamet felsefesiyle çelişmemektedir.

Kıyam etmek ve hükümet kurmak toplumsal bir harekettir ve uygun bir ortama ihtiyacı vardır. Eğer rehberin görevi, her şartta hatta Müslümanların maslahatına uygun olmayan durumlarda dahi kıyam ederek hükümeti ele geçirmek olduğunu söylersek, boş bir söz söylemiş oluruz. Çünkü İslâm Peygamber’i (s.a.a), Medine’ye hicret etmeden önce Mekke’deyken, toplumsal şartlardan dolayı, İslâm’ın zâhirî yönlerini yerine getirmeye dahi muvaffak olmamıştır. Bu durumda nasıl kıyam ederek hükümet kurabilirdi ki? Bu konu da aynı şekilde, Peygamber’in (s.a.a) hafif veya gevşek davrandığı anlamına gelmez. Tam tersine o zamanki toplumsal ortamın İslâm hükümetini kabul etmeye müsait olmadığını göstermektedir.

Bu durum, sadece Peygamber’in (s.a.a) zamanına özel değildir. İnsanların dinden uzaklaşmaları ve onu hafife almalarının birinci İmam’ın (a.s) dışında, diğer imamların imamet dönemlerinde de olduğunu bilmekteyiz. Birinci İmam (a.s) döneminde de, onun ömrünün sonlarında, İslâm hükümetini ayakta tutamamalarına sebep olmuştur ve bu durum imametin felsefesine hiç zarar vermemektedir.

Gaybet-i Kübra dönemi de, yapılan açıklamalara göre, İmam’ın bu göreviyle herhangi bir çelişkisi yoktur. Aslında ilahî hükümleri, İslâm hükümeti adı altında uygulama imkânı olduğu zaman gaybetin sona ereceği gündür. Hatta on ikinci İmam’ın (a.c.) en önemli özelliğinin,[3] ilahî adaleti temsil eden hükümeti yeryüzünde uygulayacağı olduğunu söylemek de mümkündür. Sonuç olarak İmam’ın gaybete çekilmesi, İslâmî hükümetin kurulması yönünden, imamet felsefesiyle çeliştiği söylenemez.

İmamın ikinci görevi: Peygamber (s.a.a), İslâm’ın ilk yıllarında, kendisinin direk olarak her yere gitmesi ve bütün kabileler ve halk tabakalarıyla görüşmesinin mümkün olmamasından dolayı, dinî öğretileri açıklamak üzere Kur’ân hafızları ve din konusunda bilinçli olan kimseleri değişik bölgelere göndermiştir.[4] Bu, ilahi öğretileri yaymada, Peygamber’in (s.a.a) güzel bir sünneti ve hatırasıdır.

On ikinci İmam da aynı şekilde bu yöntemi gaybet-i suğra (kısa gaybet) döneminde uygulamıştır. Özel vekiller insanların dinî konulardaki ilmi ihtiyaçlarını ve sorunlarını gidermişlerdir. Bu yöntem, gaybet-i suğra döneminden sonra da devam etmiştir. Sadece şeklinde biraz değişiklik olmuştur; yani İmam-ı Zaman (a.c.), isim getirmeden genel olarak bazı özelliklerin taşınması şartıyla, vekilleri atamış ve insanlara da yeni gelişmeler karşısında onlara başvurmalarını emretmiştir.[5]

Ama bazen bu vekillerin de çözemeyeceği sorunların olması mümkündür. Böylesi durumlarda İmam-ı Zaman (a.c) ya zamanın değerli kimseleriyle görüşerek ya da başka yollardan doğru yolu insanlara gösterecektir. Bu konu için, İslâm fıkhında olan “icma-i duhuli”[6] görüşüne veya İmam-ı Zaman’ı (a.c) görme şerefine ulaşan kimseleri anlatan kitaplara kısaca bakmamız yeterlidir.

İmamın üçüncü görevinin de gaybetle çelişmediği hususunda, aynı şekilde önceki söylenen konular geçerlidir. Bu yüzden yeni bir açıklama yapmaya gerek yoktur.

Yukarıdaki konuların dışında, önemli iki noktanın da zikredilmesi gerekmektedir:

1. İmam (a.s), cismi olarak gaybete çekilmemiştir. Çünkü onun da diğer insanlar gibi normal bir yaşantısı vardır. Sadece ömrü, Allah’ın izniyle diğerlerine göre uzundur ve bu da akıl ve hayat kanunlarına ters değildir. Sonuç olarak on ikinci İmam’ın, unvan olarak gaybete çekildiğini söyleyebiliriz; yani İmam (a.s), zuhur zamanına kadar kendisini genel olarak dünya Müslümanlarının önderi ve imamı olarak tanıtmayacaktır.

2. İmamet felsefesi hakkında söylediklerimiz, sadece imamın görevleri ile sınırlıdır. Ama İmam’ın (a.s), imamet görevi dışında sağladığı başka faydaları da vardır ve bunlar onun sayesinde bizlere gelen ve şahit olduğumuz ilahî lütuf ve rahmetlerdir. Örnek olarak şunları söyleyebiliriz:

-Âlemin canı olması: Peygamber (s.a.a) ailesinin sözlerine göre İmam (a.s) âlemin canı[7] ve onun varlığı ve yokluğunun eksenidir. İmam hakkında rivayetlerde şöyle gelmiştir:

“Eğer yeryüzü imamsız olursa, üzerindeki bütün insanları içine yutar.” [8]

-O yüce bereketlerin insanlara inmesi ve ilahî feyzlerin gelmesindeki vasıtadır. Bu yüzden rivayetler ve On İki imamların ziyaretnamelerinde şöyle gelmiştir:

“Gökyüzü sizin vesilenizle yağmur yağdırmakta ve yeryüzü sizin hatırınıza ağaçları yetiştirmekte ve ağaçlar da sizin için meyve vermektedir.” [9]

-İnsanların nefislerine etkide bulunmada[10] ve onları şeytanın karşısında sapıklığa düşmekten korumaktadır. Bunu Ramazan, Muharrem ve Sefer gibi mukaddes ve mübarek olan aylarda, dünyanın dört bir yanında görmekteyiz.

Bütün bu söylenenler, kayıp olan İmam’ın faydalarından bazılarıdır. Hz. Peygamber’in (s.a.a) buyurduğu gibi insanlar İmam’dan, bulutların arkasındaki güneşten faydalandıkları gibi faydalanmaktadırlar.[11]

–—


[1]      Amuzeş-i Akaid, Muhammed Taki Misbah Yezdi, s. 306.

[2]      İslâm’da Şia, Seyyid Muhammed Hüseyin Tabatabâî, s. 176.

[3]      Delailu’l-İmamet, Muhammed ibn-i Cerir Taberî.

[4]      İslâm Tarihinden Kesitler, Cafer Subhanî, s. 307.

[5]      Vesailu’ş-Şia, Şeyh Hürr Amili, c. 18, s. 101.

[6]      Usulu’l-Fıkıh, Şeyh Muhammed Rıza Muzaffer, s. 358.

[7]      İmamların Hayatı, Mehdi Pişvai, s. 719.

[8]      Usul-u Kâfi, Muhammed ibn-i Yakup Kuleynî, c. 1, s. 179.

[9]      Kâmilu’z-Ziyarat, İbn Kuluye Kummi, ikinci ziyaret.

[10]    Bidayetu’l-Maarifi’l-İlahiyye, Seyyid Muhsin Harazi, c. 2, s. 153.

[11]    Biharu’l-Envar, Muhammed Bâkır Meclisî, c. 52, s. 93.