“Riyazetin afeti, adetlerin galip gelmesidir.” Gurer’ul-Hikem, 3933 İmam Ali (a.s)

Hz. Peygamber’in Sözleri

Hz. Peygamber’in Sözleri

Soru

Peygamber’in (s.a.a) bütün sözleri ve konuşmaları vahiy midir, değil midir? Başka bir deyişle Peygamber’in (s.a.a) ağzından çıkan sözlerin hepsi ve bununla beraber onun yaptığı ameller, vahiy yoluyla ona iletilen ilahî bilgi ve öğretiler uyarınca mıdır, yoksa Peygamber’in (s.a.a) vahiy dışında söz ve konuşmaları da var mı? Ya da Peygamber’in (s.a.a) din ve dinî hükümlerle ilgili olan konuşmalarını, günlük normal konuşmalarından ayırmamız mı gerekir?

Kısa Cevap

Bu hususta farklı görüşler vardır:

Bazıları Necm Sûresinin 3 ve 4’üncü âyetlerinin[1] genel olmasına bakarak şuna inanmaktadırlar: Peygamber’in (s.a.a) bütün konuşmaları ve davranışları, vahiyden kaynaklanmaktadır.

Bazıları da Kur’ân-ı Kerim ve Peygamber’e (s.a.a) nazil olan âyetler hakkında olan Necm Sûresinin 4’üncü âyetine bakarak, Peygamber’in (s.a.a) sünnetinin hüccet olmasıyla beraber onun konuşmalarının, davranışlarının ve sükûtunun, heva ve hevesten olmadığına inanmaktadırlar.

Bu hususta kesin ve net bir şekilde söylenecek söz şudur: Peygamber’in (s.a.a) davranışı, tavrı ve sözleri, hiçbir zaman vahyin izni dışına çıkmamıştır. Peygamber’in (s.a.a) günlük ve normal hayatı da heva ve hevesten kaynaklanmamaktadır. Aslında Peygamber’in (s.a.a) üzerine bu yönden dahi günah tozu konamaz.

Ayrıntılı Cevap

Hiç şüphesiz ilahî peygamberler Yüce Allah ile özel bir ilişkiye sahiptirler ve bu özel ilişki sayesinde, ilahî hükümleri, kanunları ve öğretileri O’ndan alarak insanlara iletmektedirler.

Bu özel irtibat, nitelik ve mahiyeti itibariyle çok karışık bir yapıya sahiptir ve insanlar onu idrak etmekten acizdirler. Elbette bu, insanların tamamen bu konuya cahil oldukları anlamına gelmez. Başka bir açıklamayla, insanlar “vahiy” konusunu tam hakikatiyle anlayamadıkları için, onu anlamayı tamamen terk etmeleri gerekir diyemeyiz. Çünkü akıl, kendi ölçüsü ve idraki kadar da olsa Allah’ın kelamı ve vahyin içeriği hakkında bir kavrama ve idrake sahiptir.

Vahyin Anlamı:

Vahiy, Allah katından ilim ve onun dışındaki şeylerin ulaştırılması hakkındaki temel bir vesiledir. Vahyin özellikleri şunlardır: Yazılı ve yazılı olmayan hızlı bir işaret ve bazen de şifreli ve imalı bir bildiri, zaman zaman da yazı ve bir aracı olmaksızın, bazı uzuvlara işaret ve ilham yoluyla gelen bilgidir. Buna göre gizli, hızlı, şifreli olması, vahyin temel özelliklerindendir.[2]

Vahyin Hakikati:

İnsan amel ederken düşünmeye ve tefekküre ihtiyaç duymasına rağmen vahiy genel olarak hareket ve amel değil, ilim ve idrak etme şeklindedir. İlim ve idrak etme mahiyetten uzak, özel bir vücuttan ibarettir.

Başka bir deyişle vahiy, varlıktan alınmış bir mefhumdur. Bu yüzden mahiyeti yoktur ve o cins, fasıl, had ve tersim yoluyla tarif edilemez. Vahiy, meşhur mahiyetle ilgili meşhur makulatların içinde yer alamaz. Vahyin manasının, varlığın manası gibi örnekleri vardır bu örnekler farklı ve çeşitli mertebelere sahiptirler.[3]

Bu yüzden vahyin tanımları hakikî değil, daha açık benzer kelimeleri getirerek açıklığa kavuşturma şeklindedir. Vahiy normal bir irtibat olmadığı için anlaşılması herkes tarafından mümkün değildir.

Vahyin Tanımı:

Allâme Tabatabâî vahyi şöyle tanımlamaktadır: Vahiy, peygamberlerin batınında olan özel bir idrak ve histir ve ilahî inayetin kapsamına girmeyenlerin onu kavraması mümkün değildir.[4]

Tabatabâî başka bir yerde ise şöyle yazmaktadır:Vahiy, şifreli bir his ve bâtınî idraklerden harikulade bir iştir ve zâhirî duyu organlarından gizlidir.[5]

Bu açıklamalar ışığında sorulan soruya şöyle cevap verilmelidir:İslâm âlimleri, âyet ve rivayetlerden istifade ederek değişik ve farklı görüşler sunmuşlardır:

Abdurrezzak Lahicî, bu hususta şöyle söylemektedir: Eğer birisi, Peygamber’in (s.a.a) bir işte vahyin inmesini beklemeden kendi görüşüne göre amel ettiğini zannederse, o şahıs mutlaka peygamberlik konusuna ve peygamber gerçeğine cahildir ve böyle birisi akla göre dindarlığın dışındadır. Kur’ân âyetine uymamaktadır:

“O, nefis arzusu ile konuşmaz, o (onun konuşması kendisine) vahyedilenden başkası değildir.”[6]

Bu âyetin bazı hususlarda istisna içermesini söylemek seviyesizliktir. Dinle ilgili bütün konular, ilahî izin ve rabbani vahye ihtiyacın olmasında eşittirler.[7]

Numûne Tefsiri’nde ise şu açıklama yer alır: Kur’ân’ın şu âyeti “O (onun konuşması kendisine) vahyedilenden başkası değildir.” sadece Kur’ân âyetleri hakkında değildir; önceki âyetlere göre Peygamber’in (s.a.a) sünnetlerini de kapsamaktadır ve sadece sözleri değil, davranışları ve tutumları da ilahî vahiyle uyumludur. Çünkü Necm Sûresinin 3 ve 4’üncü âyetlerinde açıkça buyrulmaktadır:

“O, nefis arzusu ile konuşmaz, o (onun konuşması kendisine) vahyedilenden başkası değildir.”[8]

Allame Tabatabâî “O, nefis arzusu ile konuşmaz” âyetinin tefsirinde şöyle demektedir: “Ma Yentigu” mutlaktır ve bunun gereği de Peygamber’in (s.a.a) bütün sözlerinin nefsi isteklerden uzak olmasıdır. Ama “Arkadaşınız sapmadı, azmadı”[9] âyetinde müşriklere hitap edilmektedir.[10]Bu karineye göre şöyle söylenebilir: O hazretin, siz müşrikleri çağıran ve Kur’ân’dan sizlere okuduğu şeylerde nefsin isteklerinden kaynaklanan bir söz yoktur. Bu hususta ne söylüyorsa, Allah’ın ona indirdiği bir vahiydir.[11] Yani bu âyet, Peygamber’in (s.a.a) dünya görüşü, hidayet ve yol gösterici olan bütün dinî sözlerinin[12], dünyalık cüz’î konularla ilgili olanlar dışında vahiy olduğunu ispatlamaktadır.[13]

Elbette Peygamber’in (s.a.a) ferdi ve ailevi konularda normal sözleri, emir ve nehiyleri, örneğin “O su bardağını bana ver” gibi sözlerinin nefsinin isteğinden kaynaklanması ihtimali de tutarsızdır.[14] Peygamber (s.a.a), bu tür konuşmalarda da masum ve hatalardan uzaktır.[15] Bu yüzden böyle konularda da, o hazretin söz ve davranışlarından[16], o işlerin caiz ve Allah’ın rızasına uyumlu olduğunu ispatlamaktayız. Çünkü eğer bu amelin bir sorunu olsaydı, Peygamber (s.a.a) onu yapmazdı.

–—


[1]     “O, nefis arzusu ile konuşmaz, o (onun konuşması kendisine) vahyedilenden başkası değildir.”

[2]     Ragıb İsfahanî, Müfredat-ı Elfaz-ı Kur’ân, vahiy kelimesi.

[3]     Bu konuda daha fazla bilgi edinmek için şu kaynaklara başvurabilirsiniz: Cevad Âmulî, Kur’ân’da Peygamberlik ve Vahiy Kitapları; Hadevî Tahranî, Kur’ân’dan Alıntılar Üzerinde Yapılan Kelami İçtihat, s. 77-78.

[4]     Tabatabâî, Muhammed Hüseyin, el-Mizan (Farsça tercümesi), c. 2, s. 159.

[5]     Aynı kaynak, s. 160; daha fazla bilgi edinmek için şu kaynaklara başvurulabilir: Hadevî Tahranî, Kelami İçtihat Kaynakları, s. 76-78; Hüsrev Penah, Abdulhüseyin, Dinin Hükmetme Sınırları, s. 117-130.

[6]     Necm, 3 ve 4’üncü âyetler.

[7]     Feyyaz Lahicî, Abdurrezzak, Murat Cevherî, s. 461.

[8]     Numûne Tefsiri, c. 22, s. 481.

[9]     Necm, 2.

[10]    Peygamber’in (s.a.a) davet ettiği ve Kur’ân âyetlerini okuduğu ve Allah’a iftira eden müşriklerdir.

[11]    Tabatabâî, Muhammed Hüseyin, el-Mizan (Farsça tercümesi), c. 19, s. 42; Hüseyni Tahranî, Seyyid Muhammed Hüseyin, Mihr-i Taban, s. 212-213.

[12]    Dinî bir unsur, insanın gerçek saadete ermesinde rol alan bir unsurdur.

[13]    Cevad Âmulî, Abdullah, Tefsir-i Mevzu-i Kur’ân, Kur’ân’da Peygamber’in (s.a.a) Siyeri, c. 8, s. 32.

[14]    Maksadımız bunların çok üzerindedir. Bazıları şöyle diyorlar: Şüphesiz Peygamber’in (s.a.a) peygamberliği ve ona âyet nazil olması özelliklerine ilave olarak, o kendisi seçkin ve zamanını iyi tanıyan şahıslardandır. Buna göre iki çeşit söz söyleyebilir:

a) Kur’ân âyetleri ve kutsi hadisler gibi vahyî söz ve konuşmalar.

b) Onun seçkin şahsiyetinden kaynaklanan, akıllı ve hikmetli sözler. Ancak bu görüş açıklandığı üzere tutarsızdır.

[15]    Onun bu tür sözlerinin de dinî olduğu ve bu ikisi arasında ayrılmazlık olduğu ispatlanamasa da. Yani masumun hiçbir hususta, söz ve davranışları hakkında, dinî konularda olsun veya olmasın, yanlışlık, hata, unutkanlık ve isyan söz konusu değildir. Buna göre eğer masum, dinî olmayan bir hakikati açıklarsa –örneğin ilmî bir konu üzerine konuşursa- onun sözü kesinkes doğrudur. Aynı şekilde eğer dinî bir konuyu açıklarsa, onun sözünde hiçbir hata yoktur.

Fıkıh Usulü İlminde Taammülat, birinci kitap, beşinci defter, sünnetin sadır olma kaynakları, İsmet mertebesi, s. 35.

[16]    “O, nefis arzusu ile konuşmaz” âyetine göre, Peygamber’in (s.a.a) davranış ve tutumları, sözlerine ilave olarak, hiçbir zaman vahyin izni dışında olmamıştır. Eğer bu geniş manayı bu âyetten ispatlayamasak dahi, Enam Sûresinin 50. âyeti gibi diğer âyetlerle ispatlanabilir. Cevad Âmulî, Abdullah, Kur’ân’ın Konulu Tefsiri, Kur’ân’da Peygamber’in (s.a.a) Siyeri, c. 8, s. 33.