“Sözün afeti, uzatmaktır.” Gurer’ul-Hikem, 3966 İmam Ali (a.s)

Mekkî ve Medenî Sureler

Mekkî ve Medenî Sureler

Kuranî ilimlerde çok önemli olan ve mutlaka üzerinde durulması gerekilen konulardan biri de Mekkî ve Medenî olan sureleri tanımaktır, çünkü:
1- İslam tarihini bilmek, özellikle surelerin ve ayetlerin zincirleme ve aşamalı inişi hakkında sağlıklı bir bilgi edinmek, ancak Mekkî Medenî sureleri tanımakla mümkün olabilir.
İnsan sürekli olarak, tarihi hâdiseler hakkında bilgi edinmek ve bu olayların nerede, ne zaman ve hangi etkenlere binaen gerçekleştiğini öğrenmek için bir telâş ve çaba içerisindedir.
Bu yüzden Mekkî ve Medenî ayetleri tanıyıp birbirlerinden ayırt etmek, İslam"ın yasama tarihinin anlaşılmasında önemli katkı sağlayacaktır.
2-Ayetin içeriğinin anlaşılması fıkıhsal delil getirmelerde ve hükümleri ortaya çıkarmada önemli bir konuma sahiptir. Kimi zaman ayet Mekke"de nazil olmasına rağmen ayetten bir hüküm anlaşılmaktadır, ama Mekke döneminde henüz fıkıhsal hükümler belirtilmeye başlanmamıştı.
Bu gibi durumlarda ya ayeti tevil etmeli yahut başka bir şekilde tefsir etmeliyiz. Örneğin kâfirlerin, kâfir oldukları dönemde şer"i fürulara mükellef olup olmadıkları tartışma konusudur.
Fakihlerin çoğu onları küfür halinde şer"i teferruatla mükellef bilmemektedir ve bunun için de ellerinde birçok delil ve rivayet bulunmaktadır. Lakin kâfirleri küfür halinde şer"i fürulara mükellef bilen diğer bir grup âlim ise; bu sözlerine delil olarak Fussilet suresinin yedinci ayetini göstermektedirler. Ayette, müşrikler zekât vermedikleri için Yüce Allah tarafından yerilmektedirler.
Oysa bu ayeti delil olarak göstermek yersizdir, çünkü Fussilet suresi Mekkî olan surelerdendir, zekât ise Medine"de farz olmuştur, dolayısıyla bu ayet nazil olduğunda zekât henüz Müslümanlara farz değildi. Öyleyse zekât vermedikleri için müşrikler nasıl olurda yerilebilir? Bu durumda ayeti şu şekilde tevil etmek durumundayız:
Bir: Bu ayette buyrulan zekât bilinen zekât anlamında değildir, kastedilen sadakadır ve sadakanın kabul olmasının şartlarından biride Allah"ın rızasını niyet etmektir.
Müşrikleri Allah"ı kabul etmediklerinden niyet de edemezler dolayısıyla bu hususta acizdirler.
İki: Ayetten kasıt zekâttan mahrum oluştur; zira küfür engel teşkil etmektedir.
Eğer iman etmiş olsalardı bu ilâhî feyzden mahrum kalmayacaklardı.
3-Kelami konulara delil getirmelerdeki ayetler -özelliklede Ehli Beytin faziletiyle ilgili- çoğunlukla Medenîdir, zira bu konular genellikle Medine"de işlenmiştir.
Bazıları o ayet ve sureleri Mekkî olarak kabul etmişlerdir, ancak o zaman sağlam bir delil olarak kabul edilemez. Dolayısıyla sure ve ayetlerin Mekkî ve Medenî oluşlarını bilmek kelami konular, özellikle imamet hususunda zaruridir.
Mesela bazıları Dehr/İnsan suresinin tümünü Mekkî, diğer bir grup ise Medenî kabul etmiştir. Başka bir grup;"Artık Rabbinin hükmüne (boyun eğip) sabret; onlardan hiçbir günahkâra yahut hiçbir nanköre boyun eğme." Ayetinin dışındaki ayetleri Medenî kabul etmiştir. Bazıları da surenin başından yirmi ikinci ayete kadar Medeni, geri kalan kısmına Mekkî demiştir. Bu sure hakkında oldukça görüş ayrılığı vardır, ama bize göre bu surenin hepsi Medenîdir.
Bir diğer örnek ise şu ayettir: "Onlar verdikleri sözü tam bir biçimde yerine getirirler ve kötülüğü salgın olan bir günden korkarlar ve ihtiyaçları olduğu halde yemeklerini yoksula, yetime ve tutsağa verirler, onları doyururlar.
Derler ki: "Biz size sırf Allah rızası için ikram ediyoruz, yoksa sizden karşılık istemediğimiz gibi bir teşekkür bile beklemiyoruz. Biz, çetin ve belâlı bir günde Rabbimizden (O'nun azabına uğramaktan) korkarız. İnsan, 24.
İşte bu yüzden Allah onları o günün fenalığından esirger;
(yüzlerine) parlaklık, (gönüllerine) sevinç verir ve sabretmelerine karşılık onlara cenneti ve (cennetteki) ipekleri lütfeder." İnsan, 7-12.
Bu ayetin iniş sebebi hakkında şöyle rivayet edilmiştir: Hz. Hasan ve Hüseyin hastalandılar, Allah Resulü (s.a.a) ve Arapların bir grup ileri gelenleri ziyarete geldiler. Peygamber (s.a.a) Hz Ali'ye (a.s) çocuklarının biran önce iyileşmesi için adak adamasını söyledi.
Hz. Ali de Hasan ve Hüseyin'in iyileşmesi için üç gün oruç tutmayı nezretti, kısa bir süre sonra iyileştiler. Hz. Ali nezrini yerine getirmek için oruç tutmaya başladı. İlk gün, iftar için bir parça ekmek ayarladı, tam iftar etmek üzereyken fakir kapıya gelerek yardım istedi, İmam da o ekmeği fakire verdi. İkinci gün esir, üçüncü gün de yetim yardım istedi İmam yine iftarını onlara verdi, böylece Hz. Ali üç gün boyunca oruç tuttu ve iftarını sadece su ve bir parça kuru ekmekle açtı.Tabersi bu hususta Ehli Sünnet ve Ehli Beyt rivayetlerinden çokça bir araya getirmiş ve bu rivayetleri müfessirlerin hepsinin kabul ettiğini söylemiştir.
Sonra bu rivayetleri delil olarak getirerek Dehr/İnsan suresinin tamamının Medenî olduğunu ispatlamıştır. Fakat Abdullah b. Zübeyr gibi bazıları bu önemli faziletin sadece Ehli Beyte özel olmaması için inatla bu surenin Mekkî olduğunu söylemişlerdir.
Oysa Mekke döneminde esir bulunmamaktaydı. Tâbiinden olan Mücahid ve Katade İnsan suresinin hepsinin Medenî olduğunu söylemiştir, ama tabiinden bir grup, bazı ayetlerin Mekkî ve bazılarının da Medenî olduğunu söylemişlerdir. Günümüz yazarlarından Seyyid Kutup surenin içeriğine dayanarak Mekkî olduğunu savunmuştur.
4-Kuran'ı Kerim'in birçok konusu, sadece sure yahut ayetin Mekkî veya Medenî olmasıyla anlaşıla bilir. Örneğin bazıları ayetlerin başka ayetlerle nesh edilmesi hakkında çok aşırıya gitmiş ve iki yüz yirmi ayeti mensuh olarak nitelemişlerdir.
Fakat böylesi büyük bir rakam kesinlikle doğru olamaz ve gerçekle de bağdaşmamaktadır. Bu bağlamda bazıları da tefrit edip Kuran'da asla nesh diye bir şeyin olmadığını iddia etmişlerdir,
özellikle Kuran ayetinin başka bir Kuran ayeti ile nesh edilmesini kabul etmemişlerdir; çünkü neshin oluşması için iki ayet arasında çelişkinin olması gerekir ve bunu da Kuran için düşünemeyiz. Görüşlerine delil olarak da şu ayeti getirmişlerdir:
"Hâlâ Kuran'ı düşünüp anlamaya çalışmıyorlar mı? Eğer o, Allah'tan başkası tarafından (indirilmiş) olsaydı, mutlaka onda birçok çelişki bulurlardı."
Bazı âlimler ise, Kuran'da nesh olduğunu kabul etmiş ve orta yolu seçmişlerdir, yani nesh olan ayetlerin sayısını sınırlı tutmuşlardır. Aşırı gidenlerin mensuh saydıkları ayetlerden biri de, geçici evlilik (muta nikâhı) ile ilgili şu ayeti kerimedir:
"Onlardan faydalanmanıza karşılık kararlaştırılmış olan mehirlerini verin. Mehir kesiminden sonra karşılıklı anlaşmanızda size günah yoktur." Muhammed b. İdris İmam Şafii'nin dediğine göre şu ayetle nesh edilmiştir: "Ve onlar, iffetlerini korurlar. Ancak eşleri ve ellerinin sahip olduğu (cariyeleri) hariç.
(Bunlarla ilişkilerden dolayı) kınanmış değillerdir. Şu halde, kim bunun ötesine gitmek isterse, işte bunlar, haddi aşan kimselerdir."
Bu görüşü iki sebeple kabul etmemiz mümkün değildir,
birincisi geçici nikâh ile evlenen kadın her ne kadar hüküm yönünden daimi nikâhla evlenen kadından biraz farklı olsa da yine de şer'i eş hükmündedir.
İkincisi, nasıh olarak kabul ettikleri ayet Müminun suresindedir ve Müminun suresi tamamen Mekkidir, nasıh olan ayet mensuhtan sonra nazil olmalıdır, öyleyse bu ayet nasıh olamaz. Üstat Zerkani de bu aktardıklarımıza değinerek aynen kabul etmiştir.