Allah’ın seni, kendini anmaya yaklaştırdığını ve bunu sevdirdiğini gördü-ğünde bil ki seni seviyor. Gureru’l-Hikem ve Durru’l-Kelem, c. 2, s. 313. İmam Ali (a.s)

İlahi Vaatler

İlahi Vaatler

 

Musa AYDIN

Allah-u Teala insanoğlunu gafletten uyandırmak ve görevlerini hakkıyla ifa edebilmesini sağlamak için Kur’an’da çeşitli yöntemler kullanmıştır. Bunlardan birisi de Hak Teala’nın dünya ve ahiretle ilgili bulunduğu vaatler ve verdiği müjdeleyici veya korkutucu haberlerdir. Bunlara inanan ve yakin eden bir kimse, yakini ölçüsünde ilahi sınırları çiğnememeye haramlardan uzak durup, farzları yerine getirmeye, hatta müstehap ve mekruhlara bile dikkat etmeye özen gösterir. Bundan dolayıdır ki yakinin en zirve noktasında olan masumlar, asla günah işlemezler. Hiçbir farzı ihmal etmezler.

Allah’a inanan herkesin, onun verdiği sözden asla dönmeyeceğini bildiği, bilmesi gerektiği halde, yine de lütuf ve inayeti gereği kulunda daha çok yakin ve güven hâsıl olması için birçok vaadinin ardından onların vicdanlarına şöyle hitap etmektedir:

“Ahdine, Allah'tan daha vefalı-daha sadık kim var ki?” (Tevbe, 111)

"…Hiç şüphesiz Allah vaadinden caymaz." (Al-i İmran, 9, Zümer, 20, Ra'd, 31)

 

Biz bu ilahi vaatlerin dünyayla alakalı olanlarından bir kısmına kısa izahlarla birlikte bu yazıda yer vermeye çalışacağız. İnşallah bu vaatleri dikkate almak, bir taraftan gafletlerimizin bertaraf olmasına vesile olur, diğer taraftan maddi ve manevi sıkıntı ve problemlerimizin asıl sebeplerini öğrenir ve onları bertaraf etmeye çalışırız.

 

*

1- Allah mu'minlerle beraberdir: (Enfal, 19)

2-Allah sabredenlerle birliktedir: (Bakara, 153-249, Enfak, 46, Enfal, 66)

3- Allah takva ehliyle birliktedir: (Bakara, 194, Tevbe, 36-123, )

4- Allah takva ehli olan ve iyilik edenlerle beraberdir: (Nahl, 128)

5- Allah’a tevekkül edene o kâfi gelir: (Ahzap, 3-48, Zumer, 36, Talak, 3)

 

Allah, sabreden takva ve tevekkül ehli olan mu’minlerle beraberdir. Ne büyük bir lütuf, ne büyük bir inayet, ne büyük bir iftihardır Hakk’ın maiyet ve himayesine mazhar olmak! Buna inanan, yakin eden bir kimse yalnızlık, acizlik korkaklık hisseder mi? Umutsuzluğa düşer mi? Bunalım ve buhranlara sürüklenir mi? En zor durumlarda dahi sükunet ve teslimiyetini kaybeder mi?!

 

*

6- Takva ehli olup Resul’e iman edenlere nuraniyyet bahşeder: (Hadid, 28)

7- Takva ehline hakkı batıldan ayırt etme özelliği verir: (Enfal, 29)

8- Takva ehline Allah bilmediklerini öğretir: (Bakara, 282)

9- Allah mu’minleri karanlıklardan çıkarıp nura götürür: (Bakara, 257)

10- Allah için çaba gösterenler mutlaka hedefe ulaşırlar: (Ankebut, 69)

11- Her zorluğun ardından bir kolaylık lütfeder: (Talak, 7, İnşirah, 5-6)

12- Mu’minleri kurtarır: (Enbiya, 88)

13- İman ve salih amel ehli olanların muhabbetini kalplere yerleştirir: (Meryem, 96)

14- Kim Allah yolunda malını verir ve sakınırsa ve en güzel olanı (ahiret mükafatını) doğrularsa biz en kolay olan yola sevk ederiz. Fakat kim cimrilik eder ve kendini müstağni bilirse ve en güzel olanı yalanlarsa biz en zor olanı onun için kolaylaştırırız. (Leyl, 5-10)

 

 

*

15- Takva, işleri kolaylaştırır: (Talak, 4)

16- İman edip de salih amel işleyen ve Resulullah’a nazil olana iman edenlerin Allah kötülüklerini örter ve işlerini düzene koyar: (Muhammed, 2)

17- Mu’min olduğu halde salih amel işleyene hayat-ı Tayyibe nasip eder: (Nahl, 97)

18- Takva ehline çıkış yolunu gösterir ve ummadığı yerden onu rızıklandırır: (Talak,3)

19- Şükredenlere nimetini artırır: (İbrahim, 7)

20- İman ve takva ehline göğün ve yerin bereketlerini nazil eder: (A’raf, 96)

21- Kur’an’dan-zikirden yüz çevirmek dar geçime muciptir: (Taha, 124)

22- Fakirlik korkusuyla evlenmekten vazgeçmeyin, Allah onları kendi fazlıyla ihtiyaçsız kılar: (Nur 32)

 

Bu iki grup ayette Hak Teala iman, takva, teslimiyet, ihlâs, salih amel, şükür ehli olanlara maddi, manevi kazanımlardan bahsetmektedir. Evet, Allah-u Teala bu özelliklere sahip olanlara manevi olarak nuraniyyet, hakkı batıldan ayırt etme özelliği bahşeder; Rabbani ilimleri öğrenmelerine zemin hazırlar; hidayet yollarını teşhis etme ve gün geçtikçe hidayetlerini artırmada yardımcı olur. Sonlarını kurtuluş ve selamete çıkarır; hiçbir zaman çıkmazda bırakmaz; bazen yanlış yapsalar da o iman ve takvalarından dolayı, o yanlışlarının üstünü örter; muhabbet ve sevgilerini pak ve layık gönüllere yerleştirir.

Maddi olarak işlerini düzene koyar ve kolaylaştırır; onlara “hayat-ı tayyibe” (huzurlu, bereketli, şaibe ve şerlerden uzak bir hayat) nasip eder. Takva ehli olana ummadığı yerden rızkını nasip eder. Şükür ehli olursa, nimetini artırır, malına bereket nasip eder. Tam tersine Hakk’ın zikrinden yüz çevirene dar-bereketsiz-huzursuz bir hayat verir.

Evet, takva ehli olan, rızık korkusu, aman ne olacak kaygısı yaşamaz ve dolayısıyla bu gerekçeyle vazifelerini ihmal etmez. Eğer hayatımızda bunları müşahede etmiyorsak, Rabbimiz de vadinde asla hilaf etmeyeceğine göre, suçu kendimizde aramalı ve nerede hata yaptığımızı, eksiklerimizin nerede olduğunu sorgulamalıyız.

 

*

23- Namaz kötü ve çirkin işlerden alıkor: (Ankebut, 45)

24- Allah’ın zikriyle kalpler yatışır: (Ra’d, 28)

25- Onu hatırlayanı, o da hatırlar: (Bakara, 152)

26- Duaları kabul eder: (Bakara, 186, Gafir, 60, Neml, 62)

 

Her namaz kılanın mutlaka namaz kılmayanlarla az da olsa, kötülüklerden uzak kalmada bir farkı vardır. Ancak namaz ne kadar mükemmel olursa, sıhhat, kabul ve kemal şartlarına haiz olursa, o derece insanı kötülüklerden uzaklaştırıp, kemallere yüceltmesi de mükemmel olur. Eğer hala namaz ehli olmamıza rağmen bir takım yanlışlarımız, günahlarımız söz konusuysa, demek ki namazımızda noksanlıklar var…

Allah’ın zikriyle kalpler yatışır, huzur bulur. Allah’ı yad edenler, onu her zaman ve mekanda hazır ve nazır görenlerin, elbette ıstırapları, kaygı ve korkuları, yok olur, ya da azalır. “Siz beni hatırlayın, ben de sizi hatırlayayım”  vaadini Rabbinden duyan ve sürekli Rabbini kalben, lisanen ve halen zakir olan bir kimsenin kaygılanmasına, mustarip olmasının bir anlamı kalır mı?

Rabbimiz duaları kabul edeceğine dair söz vermiştir. Yeter ki dua şartlarına uygun yapılmış olsun. Eğer dualarımız kabul olmuyorsa, mutlaka dua adap ve şartlarında sorun vardır…

*

27- İnfak edilenin yerini doldurur: (Sebe’, 39, Bakara, 269-272)

28- Bire karşı 700 verir: (Bakara, 261)

29- Allah ribayı (faizi) yok eder. Sadakayı ise büyütür, bereketlendirir: (Bakara, 276)

30- Allah’a borcun sonucu: Kim Allah'a güzel bir borç verecek ki, Allah da onu kendisine kat kat ödesin. Ona çok değerli bir mükâfat da vardır. (Hadid, 11, Bakara, 245, Müzzemmil, 20)

 

Allah aşkına bu İlahi vaatleri okuyup, inanan, yakin eden bir kimsenin artık, infak ederken eli titrer mi? Zekâtını, humusunu verirken, ikrah ve isteksizlik yaşar mı? “Aman ne olacak?” kaygı ve korkularına kapılır mı?

Mu’min kardeşine yardım amaçlı borç verme söz konusu olunca, eli titrer mi? Mu’mine borç verdiğinde aslında Allah’a borç verdiğini ve verdiği Rabbi tarafından kat kat telafi edeceğini bilen bir kimse, kendisine el açan mu’mini geri çevirir mi? Hatta onun el açmasını bekler mi?

 

*

31- Kullarının tevbesini kabul eden, kötülükleri affeden ve sizin yaptıklarınızı bilen O'dur." (Şura, 25)

32- Allah bütün günahları bağışlar, tevbe edildiği takdirde: (Zumer, 53)

33- "…Şüphesiz ki Allah çok tövbe edenleri de sever, çok temizlenenleri de sever." (Bakara, 222)

34- "Ancak tevbe ve iman edip iyi davranışlarda bulunanlar başka; Allah onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah çok bağışlayıcıdır, engin merhamet sahibidir." (Furkan, 70)

35- Başkalarını bağışlayanı Allah da bağışlar: (Nur, 22)

36- İstiğfarın rızkın bollaşması ve sıkıntıların bertaraf olmasına yol açması: (Nuh, 10-12)

37- "Ey kavmim! Rabbinizden mağfiret isteyin, sonra O'na tevbe edin ki, üzerinize gökten bol bol bereket indirsin ve sizi kuvvetinize kuvvet katarak çoğaltsın. Gelin günahkâr olarak dönüp gitmeyin." (Hud, 52)

38- "Ve Rabbinizin mağfiretini isteyin, sonra ona tevbe edin ki sizi, belli bir süreye kadar güzel güzel yaşatsın. Ve her fazilet sahibine layık olduğu ihsanı versin. Eğer yüz çevirirseniz, ben sizin için büyük bir günün azabından korkarım." (Hud, 3)

 

Masum olmayanların hata yapmaları, günaha müptela olmaları muhtemeldir. Yukarıdaki İlahi vaatlere inanan ve yakin eden bir kimse, böyle bir durumda umutsuzluğa kapılmaz; dönüp tevbe ederek Rabbinden bağışlanma diler ve pişmanlık ve gözyaşlarıyla kendini bağışlatır, geçmişi telafi eder.

Tevbe sadece günahların bağışlanmasına vesile olmakla kalmaz, Allah günahlarını hasenata çevirir; rızkını bollaştırır; sıkıntılarını bertaraf eder ve hayatı bereketlenir.

Ancak tevbe ve bağışlanmanın bazı şartlarını da yukarıdaki ayetlerde müşahede etmekteyiz. Örneğin tevbe hakiki bir tevbe olmalıdır. Sadece dilde istiğfar edip de günahtan pişmanlık duymamak ve salih amellere yönelmemek gerçek bir tevbenin tahakkuk etmediğini gösterir. Yine Rabbimiz, kendi bağışını, bizim de bize karşı yanlış yapanlara karşı affedici ve bağışlayıcı olmamıza endekslemiştir. Kendisine yanlış yapanları affetmeye yanaşmayanların Allah’tan af ve mağfiret beklemeleri abes ve yersizdir.

 

*

39- Allah’ın dinine, İlahi hedeflere yardım edenlere Allah da yardım eder: (Muhammed, 79, Hac, 40)

40- Nihai zafer Allah’ın, Peygamberlerinin (ve takipçilerinin olacaktır):  (Mücadele, 21)

41- Gerçek mu’minler daima üstün gelirler: Gevşemeyin, hüzünlenmeyin. Eğer (gerçekten) iman etmiş kimseler iseniz üstün olan sizlersiniz. (Al-i İmran, 139, Al-i İmran, 160)

42- Allah’ın hizbi galip gelecektir: (Maide, 56)

43- İslam bütün dinlere galip gelecektir: (Tevbe, 33, Fetih, 28, Saf, 9)

44- Allah nurunu tamamlayacaktır: (Tevbe, 32, Saf, 8)

45- Yeryüzünü salihler miras alacaktır: "Andolsun biz, Zikir'den (Tevrat'tan) sonra (Davud'a indirilmiş) Zebur'da da yazdık ki: "Şüphe yok ki yeryüzü, salih kullarıma miras kalacaktır." (Enbiya, 105)

 

Allah-u Teala mu’minleri müdafaa edeceğine, onun dinine yardım edenlere yadım edeceğine, Allah’ın hizbinde yer alanları galip kılacağına, İslam’ı bütün dinlere üstün kılacağına, yeryüzünü salihlere miras olarak bıkacağına dair söz vermiştir. Dolayısıyla mu’min bir mücahid, hiçbir zaman mücadelesinde umutsuzluğa kapılmaz. Bilir ki onun davası, asla yok olmaz bir davadır. O görsün veya görmesin İlahi davası sonunda zafere ulaşacak ve ergeç dünya Salihlerin olacaktır. Mu’min ise Kur’an’ın tabiriyle iki güzelden birisine ulaşacaktır: Ya zafer ya şehadet… Ya da mücadelesinin mükafatını Rabbi fazlasıyla ona inayet edecektir..

Bu ayetlere inanan ve yakin eden bir kimse daha bir umutlu, şuurlu ve şevkle evrensel İlahi adalet ve hâkimiyeti gerçekleştirecek olan Hz. Mehdi’nin zuhurunu bekler ve bu zuhura zemin hazırlamaya çalışır.

 

*

46- Şeytanın mu’minler üzerinde bir sultası söz konusu değildir: (İsra, 65, Hicr, 42, Sebe’, 21, Nahl, 99-100)

47- Şeytanın hileleri zayıftır: (Nisa, 76)

48- Kim, Rahmân'ın zikrini görmezlikten gelirse, biz onun başına bir şeytan sararız. Artık o, onun ayrılmaz dostudur. (Zuhruf, 36)

49- Allah’ı unutanları, Allah da unutur: (Tevbe, 67)

50- Ahireti (Allah’ı) unutanlara Allah kendilerine kendilerini unutturur: (Haşr, 19)

 

Şeytanın hileleri elbette zayıftır ve mu’minler üzerinde herhangi bir sultası söz konusu değildir. Ama bunun şartı diğer ayetlerde de beyan edildiği gibi, Allah’ın zikrini unutmamak, onu her zaman ve mekânda hazır ve nazır görmek, ona sığınmak, ondan yardım dilemektir. Tam tersine Rahman’ın zikrini unutan, ahireti unutan ve Hakk’a sığınmayan kimseye elbette şeytan musallat olacaktır. Bu Şeytanın güçlüğünden değil, insanın zayıflığından ve güçlü olan Rabbine sığınmamasından dolayıdır.