Ailesinin geçimini kazanmak için zahmet çeken kimse Allah yolunda cihad eden kimse gibidir. el-Bihar, 103/13/59 Hz. Muhammed (s.a.a)

İmam Ali (as) Peygamber’in (saa.) Yanında

İmam Ali (as) Peygamber’in (saa.) Yanında

   İmam'ın hayatı birkaç zaman dilimine bölünebilir. Birinci bölüm: İmam'ın, Resulullah'ın (s.a.v.) kendi denetimi altında eğitilmesinden başlayıp, Aziz Peygamber'in ölümüne dek devam ediyor.

       Bu zaman diliminde Ali'nin (a.s.) Peygamber'le (s.a.v.) omuz omuza olmadığı bir zaman çok az bulunabilir, Ali'nin (a.s.) olmadığı bir sahne çok az gerçekleşebilir. Daha sonraları Peygamber-i Ekrem'in (s.a.v.), kendisi ile Ali (a.s.) arasında meydana getirdiği kardeşlik bağından gerçekçi bir yorum göstermek istersek kardeşliği, bu iki şahısın aynen iki kardeş gibi yaşamın bütün aşamalarında sürekli beraber ve yan yana oluşlarının bir örneği, alameti olarak kabul etmeliyiz.

      İmam bu beraberliği birçok cümlelerde ve güzel teşbihler kalıbında açıklayarak bu beraberliğin eserleri olan, Resulullah'ın (s.a.v.) ilim ve amelinin Ali'ye (a.s.) aktarılmasını ve Resulullah'ın (s.a.v.) kemalatının, İmam'da tecelli etmesini şöyle anlatıyor:

"Ben, annesini takip eden bir deve yavrusu gibi Peygamber'i izliyordum" [1]

      Bunların arasında olan böyle derin ve sağlam bağlılığın neticesini İmam'ın kendisi şöyle izah ediyor:

"Allah'ın ve Resul'ünün karşısında bir lahza bile muhalefet etmedim (tereddüde düşmedim)." [2]

     Bu yakınlık İmam'ın, Resulullah'ın (s.a.v.) uçsuz bucaksız ilim ve bilim denizinden yeterince faydalanması için bir fırsat idi. Kendisi şöyle buyuruyor:

"Karşılaştığım her meçhul konu hakkında Peygamber'den sorup cevabını ezberledim." [3]

      Peygamber (s.a.v.) ilmin şehri, Ali (a.s.) de onun kapısı olması doğaldır. Çünkü Ali (a.s.) böyle bir ilim deryasıyla daima doğrudan bağlantısı olan tek şahıs idi.

     Ve bu bağlılığı daha da sağlamlaştırmak için Peygamber (s.a.v.) onu kendine kardeş edindi ve bu eşitlik ve kardeşliği şöyle dile getirdi: "Ali bendendir". Cebrail de, "Ben de siz ikinizdenim" dedi. [4] Böyle bir bağlılığı gören halk, kendileri ile Peygamber (s.a.v.) arasında Ali'yi (a.s.) vasıta kılıp kendi sorularını onun aracılığıyla Peygamber'den (s.a.v.) soruyorlardı. [5]

      Ebu Said-i Hudri bu bağlılığı şöyle vasfediyor:

"Peygamberle (s.a.v.) görüşmek için Ali'nin (a.s.) özel bir vakti var idi ve ondan başka hiçbir kimse bu makama sahip değildi."[6]

      Ali'den (a.s.) "Neden diğer sahabeden daha çok Peygamber'den hadis naklediyorsun?" sorulduğunda, şöyle cevap veriyordu:

"Çünkü ondan soru sorduğumda cevabımı veriyordu ve suskun durduğunda ise kendisi söze başlıyordu." [7]

      Peygamberle olan böyle bir bağlılığın ve bu bağlılığın İmam'ın ilminde yarattığı besbelli etkileri vurgulayan delillerden biri de İmam'ın, Kur'an ayetlerinin iniş sebeplerini ve onların tefsirini inceden inceye bilmesidir.

"And olsun Allah'a inen her ayetin kimin hakkında ve nerede indiğini biliyorum." [8]

      Peygamber (s.a.v.) tebliğ ve risaletini duyurmaya meşgul olduğu süre boyunca, İmam, ona fedakar bir yaver ve yardımcı olmaya çalışıyordu. Peygambere, açıkça inzar (uyarı) emri verildiğinde ve O da yakınlarını İslam'a davet etmek istediğinde, Ali (a.s.) Peygamber'in sağ kolu olarak bu toplantıyı düzenledi ve kendisi de o topluluğun içinde vefadarlığını yeniden sağlamlaştırdı.

      Ebuzer gibi şahıslar Mekke'de şaşkın şaşkın Peygamber'in evini ararlarken, Ali (a.s.) şecaatli, cesaretli bir genç olarak bütün korunma yöntemlerine titizlikle riayet ederek onları gizlice Resul-i Ekrem'in (s.a.v.) bulunduğu yere götürüyordu.

      Peygamber, ekonomik ambargoya ve Kureyş ile aile bağlarının kesilmesine müptela olup Ebi Talib deresinde kuşatılmışken, Peygamber ve beraberindekilerin yiyeceklerini temin etmek için binlerce zahmete katlanıp zor ve çetin yolları kat eden kimselerden biri de Ali (a.s.) idi. [9]

     Peygamber, kendi görevi olan ilahi daveti duyurmak için Taif'e ve Mekke'nin etrafındaki diğer bölgelere gittiğinde, Peygamber tek kalmasın ve muhtemel zorluklar ve sıkıntılarda yardım etsin diye onun yanında giden de Ali idi.

      Müşrikler, Peygamber'in tebliği baskısında kalıp Resulullah (s.a.v.) davetine devam ettiği takdirde kendi güçlerini kaybedeceklerini anlayınca Peygamber'i öldürmek için bir komplo düzenlediler. Resulullah'ın (s.a.v.) fedakar dostu Ali (a.s.), Peygamber ile birlikte bu komploya karşı koymak için fedakarlık gerektiren bir plan hazırladılar. Ali (a.s.) Peygamber'e o kadar aşık idi ki Resulullah'ı (s.a.v.) tehlikeden kurtarmak için kendini tehlikeye atmayı canı gönülden kabullendi. Peygamber Medine'ye hicret ettiği zaman halkın Peygamber'e en yakını Ali (a.s.) olduğundan, emanetleri sahiplerine tes-lim etmek vazifesine ilaveten, müşriklerin tehdidine maruz kalan Peygamber'in ailesini de birkaç gün sonra alıp Medinet-ün Nebi'ye doğru yola düştü. Peygamber ise kardeşi Ali (a.s.) ile birlikte Medine'ye girmek için Ali (a.s.) gelinceye kadar Yesrib'in yakınında onu bekledi.

       Bu bağlılık Ali'nin (a.s.), Resulullah'ın (s.a.v.) kızı Fatıma Zehra (a.s.) ile evlenmesiyle daha da kök saldı. Bu mübarek evliliğin semeresi de, Peygamber'in bütün vücuduyla sevdiği ve onlara "kendi evladım" diye hitap ettiği kimseler oldu.[10]  Bunun nedeni sırf Fatıma (a.s.) değil, Ali'nin (a.s.) de katkısı vardı. Çünkü Peygamber kendisini ve Ali'yi (a.s.) bir ağaçtan ve başkalarını ise diğer, farklı ağaçlardan biliyordu.

     Aişe'den "Resulullah'ın (s.a.v.) yanında halkın en sevilenleri kim idi?" diye sorulunca şöyle dedi:

"Erkeklerden Ali ve kadınlardan ise Fatıma'ydı." [11]

        Ali'nin (a.s.) evi Resulullah'ın (s.a.v.) evine öyle yakın idi ki Abdullah b. Ömer bunu, Ali'nin (a.s.) Peygamber (s.a.v.) ile çok çok yakın bağlılığına bir şahit olarak telakki ediyordu.[12]  Zeyd b. Sabit, Ali (a.s.) ile olan onca muhalefetine rağmen bu bağlılığı kabul ediyordu. [13]

      İmam'ın Sadr-ı İslam'daki savaşlara katılması hakkında yeterince söz söylenmiştir. Bedir, Uhud, Hendek ve daha sonraları gerçekleşen Huneyn savaşı, İmam'ın fedakarlık, şehamet, (akıl ve zeka ile birlikte olan cesaret) ve candan geçmişliği ile dolu sahnelerdir. Bedir savaşında müşriklerin ölülerinden yarısını O öldürdü. Uhud savaşında çoğu müslümanlar meydandan kaçmalarına rağmen Ali (a.s.) başka birkaç kişi ile Resulullah'ın (s.a.v.) yanında kalıp O'nu ve İslam'ı korudular. Hendek savaşında Amr b. Abdivud'u öldürmekle cinlerin ve insanların ibadetinin sevabı kadar kendi sevabını artırdı ve çoğu savaşlarda İslam ordusunun bayraktarı Ali (a.s.) idi. [14]

       Ali'nin (a.s.) Peygamber'in yanındaki yaşantısı hakkında bilgisi olan biri, O'nun İslam'ı yaşatmak ve yaymak uğrunda nice zahmetlere katlandığını iyice anlayabilir. Evet, İslam'ı ve Peygamber'i korumak için halkın arasında en çok çaba sarf eden sadece Ali, babası Ebu Talib ve kardeşi Cafer idi. [15]

      Savaşlarda Ali'nin (a.s.) gösterdiği yiğitlik o derede idi ki bazı araplar "Ali'nin (a.s.) aralarında bulunduğu bir grup bize saldırdığında biz birbirimize vasiyetimizi ediyorduk" diyorlardı.  [16]

     Ahmet b. Hanbel Ali'yi (a.s.) vasfetmek istediğinde şöyle diyordu:

    "Ali'den başka (a.s.) hiçbir sahabe sahih senet ve yollarla Peygamber'den (s.a.v.) fazilet nakletmemiştir." [17]

     Aynı şekil dört Ehl-i Sünnet mezheplerinden birinin imam ve önderi olan ve Ehl-i Sünnetin yanında değer verilecek bir ilmî şahsiyete sahip bulunan Ahmet b. Hanbel'in yanında Ali (a.s.) ile diğer halifeler arasında mukayese edildiğinde şöyle diyordu:

"Ebu Talib'in oğlu ile kimse kıyaslanmaya layık değildir." [18]

       Hanbelilerin imamı tarafından tefsir edilen İmam Ali'nin (a.s.) faziletlerinden birini nakletmek yerinde olur. Muhammed b. Mansur et-Tûsi şöyle diyor: Ahmet b. Hanbel'in yanında idik; bu anda biri ondan sordu: "Ali'nin (a.s.) söylediği rivayet edilen "Ben cennetle cehennemi bölenim" hadisi hakkındaki görüşünüz nedir?"

      Ahmet "Neden inkar ediyorsunuz? Peygamber'in (s.a.v.) Ali (a.s.) hakkında "Müminden başka biri seni sevmez, münafıktan başkası da sana düşmanlık beslemez" buyurduğu hadisi kendimiz de rivayet etmemiş miyiz?", dedi.

Dedik: "Evet". Dedi: "Müminin yeri neredir?" Dedik: "Cennet". Dedi: "Münafık nasıl?" Dedik: "Cehennem" Dedi: "O halde Ali (a.s.) cennet ile cehennemi bölendir". [19]

      Daha sonraları Beni Ümeyye bu fazileti nakletmeyi yasakladı ve sadece çok az kimseler bunu nakletmeye cüret edebiliyordu. Emevi hükümdarlarından olan Ömer b. Abdul Aziz'in babası Abdul Aziz oğluna, "Eğer bu eşek millet bizim Ali'nin hakkında bildiklerimizi bilselerdi, onlardan iki kişi bile bize uymazlardı" diyordu.[20]

 

————————————————————–

  [1]- Nehc-ül Belağa-Hutbe: 190, Tesnif-i Nehc-ül Belağa, s: 355.

  [2]- Hutbe: 195, Tesnif-i Nehcül Belağa, s: 357.

  [3]- Nehc-ül Belağa, Hutbe: 208.

  [4]- Hayat-us Sahabe, c: 1, s: 559.

  [5]- Et-Teratib-ul İdariyye, c: 1, s: 58-59.

  [6]- Ensab-ul Eşraf, c: 1, s: 98, Mahmudi'nin tahkiki/Müsennef-i Abdurrezzak, c: 10, s: 141.

  [7]- Ensab-ul Eşraf, c: 1, s: 98.

  [8]- Ensab-ul Eşraf, c: 1, s: 99.

  [9]- El-Mi'yaru vel-Müvazene, s: 88.

  [10]- Beni Ümeyye ve Beni Abbas sonraları bunu inkar ettiler… el-Hayat-us Siyasiyye lil-İmam-il Hasan (a.s.) bkz.

  [11]- Tarih-i Cürcan, s: 218/Rabi'ul Ebrar, c: 1, s: 821.

  [12]- Ensab-ul Eşraf, c: 2, s: 180-181.

  [13]- Müsennef-i Abdurrazzak, c: 10, s: 141/Futuh-u İbn-i A'sem, c: 2, s: 165.

  [14]- Hayat-us Sahabe, c: 2, s: 514-515/Ensab-ul Eşraf, c: 2, s: 91-94.

  [15]- İbn-i Ebil-Hadid'in Şerh-i Nehc-ul Belağası, c: 7, s: 174.

  [16]- Rabi'ul-Ebrar, c: 3, s: 319.

  [17]- Menakib-i Ahmet b. Hanbel, l-ibn-il cûzi, s: 160-163/İbn-i Ebi Ya'li'nin "Tabakat-ul Hanabile"si, c: 1, s: 319.

  [18]- İbn-i Cüzi'nin telif ettiği, Menakib-i Ahmet b. Hanbel, s: 160-163.

  [19]- İbn-i Ebi Ya'li'nin "Tabakat-ul Hanabile"si, c: 1, s: 320, "Seni ancak mümin sever" hadisi Emir-ul Müminin Ali'nin (a.s.) faziletini bildiren mütevatir hadislerdendir. Rabi'u-l Ebrar, c: 1, s: 488 bkz.

  [20]- Zimahşeri'nin  Rabi'u-l Ebrarı, c: 1, s: 499.